Bu yazıda Filistinli yazar Gassan Kanafani’nin “Güneşteki Adamlar” adlı romanından söz edeceğim. Ama ondan önce Gassan Kanafani’nin kim olduğuna dair birkaç kelamda bulunmak istiyorum. Nitekim bütün eserler, yazarının hayatlarından izler taşır. Hayatları diyorum çünkü yazarın birden çok yaşadığı hayatı vardır. Yazar, aslında eserinde yazdığında çoğu zaman kendisini anlattığının farkında dahi olmaz. Bu, bütün eserlerin otobiyografik unsurlar içerdiği manasında da değildir. Yazarın zihnine işleyen bir görüntü, bir olay ve hatta bir hayal artık onun uzvunun bir parçasıdır. Bu uzuv, eserde yeni bir hayat bulur ve artık eserin bir parçasıdır.
Gassan Kanafani, her şeyden önce Filistinli. Aynı zamanda yazar, gazeteci ve aktivist. Kendisini toplumunun sesi olmaya adayan yazar, 1936 yılında, Filistin’in Akka kentinde, avukat bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Henüz 12 yaşındayken, 1948’de Dair Yassin köyünde yaşanan vahşetin tanığı oldu. Bu katliam, onun hayatında silinmez izler bıraktı ve bir daha doğum günlerini kutlamamasına neden oldu. Bir ay sonra Akka, İsraillilerin kontrolüne girdiğinde, ailesi Lübnan’a, ardından Şam’a göç etmek zorunda kaldı. Bu göç, Kanafani ailesinin yaşamını kökten değiştirdi ve onları yoksulluğa sürükledi.
Şam’da mülteci kamplarında öğretmenlik yaparak ailesine destek olan Kanafani, burada çocuklarla iç içe olup onların ve ailelerinin acı dolu hikâyelerine tanıklık etti. Bu tanıklıklar, düşünce dünyasının temel taşlarını oluşturdu. Kalemini Filistin’in acılarını ve direnişini anlatmak için kullanmaya başladı. Şam Üniversitesi’nde Arap Edebiyatı okurken, Filistinlilerin trajik yaşamlarını kısa hikâyeleriyle dünya edebiyatına kazandırdı.
Kuveyt’te yaşadığı yıllarda ağır diyabet teşhisi konuldu ancak bu zorluk onu yazmaktan alıkoymadı. Kalemi, onun için bir direniş aracıydı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) sözcülüğünü üstlendi ve partinin Marksist-Leninist çizgisini belirleyen programı kaleme aldı. Gassan Kanafani, yazıları ve siyasi faaliyetleriyle kısa sürede geniş kitlelerin dikkatini çekti ama bu dikkat sadece hayran bakışlardan ibaret değildi; düşmanlarının da hedefi haline geldi.
1972 yılında, İsrail gizli servisi MOSSAD tarafından düzenlenen bir bombalı saldırıda, 36 yaşındayken hayatını kaybetti. Bu saldırı, resmi olarak Lod Havaalanı’na yapılan saldırının intikamı olarak gösterildi ancak asıl sebep, Kanafani’nin edebi ve siyasi etkisiydi. O, Filistin’in sesi olmuştu ve bu sesi susturmak isteyenler vardı.
Gassan Kanafani, 36 yaşında hayatına veda ettiğinde ardında birçok eser bıraktı. Bunlardan birisi de 24 yaşındayken kaleme aldığı “Güneşteki Adamlar” romanı. “Güneşteki Adamlar”, yolları Basra’daki bir kaçakçının yazıhanesinde birleşen Mervan, Esad ve Ebu Kays ismindeki Filistinli üç adamın -bu yolculuğa rehberlik eden şoförleri Ebu’l-Hayzuran’la birlikte dört-, Filistin’den Kuveyt’e bir su tankeri içinde göç etmelerini ve bu yolculuk sırasında yaşadıkları birçok çileli hadiseyi konu alıyor. Bu roman aslında yalnızca Filistinlilerden söz etmiyor. Aynı zamanda zulme uğramış diğer Müslüman coğrafyaların da sesini yansıtıyor. Ses, sessiz bir çığlık… Çünkü ne kadar ve nereden bağırırsan bağır duyulmuyor.
“Güneşteki Adamlar” aynı zamanda mültecilerin göç yolculuklarını konu alan bir roman bağlamında da okunup değerlendirilebilir. Romanda, göç etmek zorunda kalmanın, aynı zamanda sonsuz bir yolcu kimliğinde hapsolmayı da yansıttığına tanık oluyoruz. Bu sonsuz yolcu kimliği, nereye gidersen git orada kalıcı olamamanın yahut bir yolcu olarak bu dünyadan göçüp gitmenin, bir yere aidiyet duyamamanın zorluklarını ve acılarını ifade ediyor:
“Araçtaki dört kişiden hiçbirinin içinden konuşmak gelmiyordu. Sadece yorgunluktan takatleri kalmadığı için değil, her biri derin derin düşüncelere daldığı içindi bu. Koca tanker yol boyunca sadece onları değil, hayallerini, ailelerini, hırslarını, umutlarını, mutsuzluklarını, umutsuzluklarını, güçlerini ve güçsüzlüklerini, geçmişlerini ve geleceklerini de götürüyordu. Meçhul olan yeni bir kaderin dev kapısını zorluyormuş gibiydi ve bütün gözler, görünmez iplerle bağlıymışçasına bu kapıya dikilmişti.”
Romandaki bazı karakterlerin İsrail’in saldırıları sonucu bazı uzuvlarını kaybettiklerini görüyoruz. Ancak romanda İsrail’in ismi yalnızca bir-iki yerde zikredilmiyor. Bu durum, zalimin adı anılmasa dahi zulmü kimin uyguladığının, canilikleri kimin yaptığının herkesçe bilindiğini ve açıkça meydanda olduğunu ifade ediyor. Gassan Kanafani, bu anlatım tarzıyla zalimin korkunç yüzünü ve etkilerini vurgularken, aynı zamanda bu tür şiddet eylemlerinin ardındaki terörist kimliklerinin ne kadar aşikâr olduğunu ve toplumsal bellekte yer ettiğini gözler önüne seriyor.
Ahmet Murat Özel, Litros Sanat Gazetesi’nde Filistin hakkında yaptığımız bir röportajda, “Filistin’i Filistinli yazarlar kadar iyi anlatamayacağımızdan” söz etmişti. Bu nedenle, Filistin’deki gerçekliği ve insanların yaşadığı zorlukları en iyi şekilde anlamak ve anlatmak için, Filistinli yazarların eserlerine ve onların perspektiflerine kulak vermenin önemini vurgulamıştı. Bundan dolayı Gassan Kanafani’nin ve diğer Filistinli yazarların eserlerindeki Filistin’i okumak, günümüzdeki Filistin’i anlamamız açısından son derece önem arz ediyor. Nitekim o zamandan bu zamana hiçbir şeyin değişmediğini, aksine zulmün artarak devam ettiğine de tanık oluyoruz.
“Güneşteki Adamlar” romanı, “Neden tankın duvarlarına vurmadınız? Neden duvarları yumruklamadınız? Neden? Neden? Neden?” cümleleriyle biterken adeta bu sessiz kalışın, zulmün her geçen gün daha da kuvvetlenmesine neden olmasının sitemini ifade ediyor. Aynı cümleleri bugün de İslam Dünyası için kurabiliriz: “Neden duvarları yumruklamadınız? Neden? Neden? Neden?” Özgür Filistin duasıyla…