Neyzen Tevfik’in koşma türünde söylediği, kendine özgü bir edaya sahip şiirlerinden birisi de, “Hicran destânını kendinden oku!” diye başlayanıdır. İnsanın, manevî tecrübelerinden hareketle bir dil oluşturması gerektiğini ima eden şiir şöyle başlar :
Hicran destanını kendinden oku / Mecnun’dan duyup da rivayet etme / Aşkın Leyla’sını gördünse söyle / Söz temsili bulup hikâyet etme.
Leylâ, dosttur, hakikî sevgilidir, Hak’tır. O’nu buldunsa/gördünse ancak Mecnun’dan söz edebilirsin, çünkü o zaman sen Mecnun’un bizatihi kendisi olursun. Sözlük anlamı, “bir kimseden ya da bir yerden ayrılma, ayrılık. Ayrılığın yol açtığı onulmaz acı” olan hicrân, Mesnevi-i Şerîf’in ilk onsekiz beytinde ifade edilen “insanın aslî yurdundan/Hak’tan ayrı düşmesi”nin hâsıl ettiği acıdır. Bu elemle nasıl ki ney inlemektedir, insan da zikrederek Hakkı hatırlamakta, gerçek vatanının hasretiyle şakımaktadır. Hicrân, öylesi bir derin derttir ki, o, bir başkasının hikâyesi üzerinden rivâyet edilerek anlaşılamaz. Onu tatmak, yaşamak gerekir. Peki, kişi Leylâ’sını nasıl bulacaktır?
Yüz bin Leyla doğar âlemde her gün / Senin aradığın zevk, sefa düğün / Tutacağın işi önceden düşün / Daha ilk adımda nedamet etme.
Kendini Hakka tasadduk etmekten çekinmeyen için, bu âlemde her gün, yüzbinlerce Leylâ doğmaktadır. Nereye dönerseniz, Allah’ın yüzü (zâtı) oradadır” buyurur Kuran. Dikkatle bakıldığında, O’nun her yerde / her şeyde, her an, bir izi, bir nişanı, bir işareti, bir âyeti görülecektir. Her varlık bir Leylâ’dır Mecnun olma azmindeki insan için. Aşk, ateştir, yakar ve yıkar :
Sevdanın oduna pek güvenilmez / Tutuşurşan eğer kolay sönülmez / Bu yolun hükmüdür geri dönülmez / Canına kıymazsan seyahat etme.
Bu yolun kuralı budur : Canına kıymak. Ölmeden evvel ölmek. Benliğini Hakka tasadduk etmek… Cana kıymak, kişinin emmâre olan, kişiye kötülüğü emreden benliği dönüştürmek anlamındadır. Kişi, -mecâzî olarak- nefsine kıyar, kendi kanını döker, onunla aldığı abdestle iki rekat aşk namazı kılar. Bütün bunları birer mazmun ve mecaz olarak okumak gerekir. Canına kıyamayan kişinin kabı deliktir :
İyi bak kabına, olmasın delik / Boşuna taşırsın gider gündelik / Anında olmalı ettiğin iyilik / Âlem duysun diye inayet etme.
Ne kadar incelikli bir uyarıda bulunuyor Şair. Günümüzde bilhassa yoksulları, yetimleri, kimsesizleri, çocukları, yaşlıları gözetenler için altın bir öğüt. Bir elin verdiğini diğeri bilmemeli. İyilik, ânında olmalı. Ne diyordu Yunus : “Yunus Emre der hoca / Gerekse var bin Hacca / Hepisinden iyice / Bir gönüle girmektir.” Demek ki, hacdan maksat da, Hakka ulaşmaktır, Hakkın gönülde tecellisidir :
Kabe’den maksadın varmaktır yara / Kör gibi tapınma, kara duvara / Hızır’ı ararsan kendinde ara / Bulamadım gibi rezalet etme.
Kâbe, siyah bir duvardır ama aynı zamanda Zat makamıdır, kişinin vücudundaki Kâbe ise, gönüldür. Haccetmekten amaç, Resulullah’ın gönlüne girmektir. Bunun için bir yoksulun, bir yetimin/öksüzün, kimsesizin gönlüne girmek gerekir. Kişi, Hızır’ı da kendinde aramalıdır. Her şey, insandadır, gönüldedir :
Muhabbet herkesin aklını çelmez / Gönül viranesi kolay düzelmez / Âlemden çekinme bir zarar gelmez / Sen kendi kendine hıyanet etme.
Kişi, kime/neye/nasıl hainlik yaparsa yapsın, gerçekte kendi aslî doğasına ihanet eder. Âlemden ve âlemdekilerden çekinmemek gerekir. Ayrıca bütün bağları yıkarak kendi bağlarını kuran aşk nasib olunca gönül viraneye döner. O da kolay kolay düzelmez. Sabar gerekir. Muhabbet en büyük varlıktır. Yolcunun biricik sermâyesivardır : Aşk. Aşk, Hakkın bir sıfatıdır. Bu yüzden Büyük Yunus, “aşk kadim, ezelîdir / Aşk makamı âlidir” demiştir. Bununla da yetinmemiş şöyle eklemiştir : “Aşk, anadan doğmadı / Kimseye kul olmadı…” Neyzen Tevfik, bu sırrın sahiplerindendir. Bu yüzden, aşka ulaşana şu öğütte bulunur :
Şen şatır gönlüne hicran dolmasın / Gençliğin gülşeni gamla solmasın / Neyzen gibi aklın yarda olmasın / Özründen çok büyük kabahat etme.