Nida Tüfekçi Ömrünü Halk Müziğine Vakfetti…

/
16 dakikada okunur

MERVE YILMAZ ORUÇ

64 yıllık yaşamını halk müziğine adayan Nida Tüfekçi, aramızdan ayrılalı 28 yıl oldu. Halk müziği davasını şahsının üzerinde tutan ve gece gündüz bu amaç uğruna çalışan, isimler yetiştiren usta sanatçı, doğru bildiğinden hiç şaşmadı. Bugün hala sanat camiası tarafından büyük bir minnettarlıkla anılan Tüfekçi’yi kızı ve öğrencilerinden dinledik…

“7, 8 yaşlarındaydım herhalde. Sazla benim boyumu ölçtüklerinde saz 1 buçuk karış uzun gelirdi benden. Sazın sapına kolum yetişmezdi de teknesini bir duvara dayayıp öyle çalmaya çalışırdım…” diyerek müziğe başladığı zamanları anlatan Nida Tüfekçi, bütün ömrünü halk müziğine adadı. Kültürümüze yapmış olduğu katkılarla halk müziği dünyasına damgasını vuran Tüfekçi, 1 Mart 1929’da Yozgat’ta doğdu. 1947’den itibaren Ankara Radyosu’nun Yurttan Sesler emisyonlarına ses ve saz sanatçısı olarak katıldı. Sürmeli Tavrı ile saz çalıp, türkü söyleyen Nida Tüfekçi kısa zamanda dikkatleri üzerine çekti. 1959’da İstanbul Radyosu’na atandı. 1976 yılında kadar TRT’de çeşitli görevlerde bulunduktan sonra istifa etti. Aynı yıl İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kurucu üyeliğini yaptı. Yerel müziklerin derlenmesi ve notaya alınması için büyük gayret gösterdi. Derlediği 1000 kadar ezginin yarısından çoğunu notasını yazmak suretiyle TRT repertuvarında yayımladı. Onu diğer sanatçılardan ayıran güçlü bir saz çalış tekniği vardı. Yetiştiği yöreye ait ses kültürünün bütün özelliklerini küçük yaşlarından itibaren sindirerek yaşatan bir sanatçı olarak bu yeteneğini diğer yörelerin müziklerine de uyarladı. Türküler onun kıymetlisiydi.

SESİMİN EKMEĞİNİ ONUN SAYESİNDE YEDİM
Soner Özbilen

Küçüklüğünden itibaren hep bir Tüfekçi hayranıydım. O zamanlar tanışmıyorduk. Şahsen Tüfekçi’yi İstanbul Pendik’te bir yazlık sinemada gördüm. Onun radyoda olduğunu duyunca orayı dinlemeye başladım. Radyoyu sürekli arar Tüfekçi ile görüşmek isterdim. Günün birinde bir ses bana “Ne yapacaksın Tüfekçi’yi” dedi. “Ben hemşerisiyim kendisinden ders almak istiyorum” dedim. Sonra bana açık adres verdi. Hemen oraya gittim. Nida Tüfekçi’nin kayınvalidesi açtı kapıyı. Beni Aksaray Musiki Cemiyeti’ne gönderdi. 1963 yılından 66 yılına kadar orada ders aldım. TRT, o yıl sınav açtı. Sınavı kazandım. O dönem Tüfekçi halk müziği şube müdürü idi. Evraklar onun masasına giderdi. Benim fotoğraflı formumu görmüş, derse geldi cemiyete. Beni parmağıyla işaret etti. “Kalk bir türkü oku” dedi. Yozgat’tan türkü okudum. “Nerelisin” dedi, “Yozgat, Boğazlıyan” dedim. O zaman abim ile okul arkadaşları olduğunu söyledim. Bana bir türkü daha okuttu. Daha sonra kıdemliler arasına oturmamı söyledi. Diğer sınavlardan da geçtim ve İstanbul Radyosu’na stajyer sanatçı olarak burslu başladım. Akşam 5’te mesai biter, sonra 9’a kadar dersler alırdık. 1969 yılında da kadroya alındım. Hocam beni Orta Anadolu türkülerine yönlendirdi. Sazı, kendi döneninin en fevkalade çalan sanatçısıydı. Eli hep bizim üzerimizdeydi. Bir gün ders bitti dışarı çıktık, taksi bekliyoruz. Beklerken gazetecilik derneği başkanı geldi yanımıza… “Ne bekliyorsunuz hocam sizin arabanız yok mu?” dedi. Nida Hoca elini omzuma attı ve dedi ki “Benim katım, yatım, malım, mülküm işte bunlar…” Aramıza öyle bir mesafe koyardı ki hem otoriter hem babacan hem de öğretici idi. Tüfekçi’nin öğrenci olmak Allah’tan bir lütuf gibiydi. Sesimin ekmeğini onun sayesinde yediğimin farkındaydım. Kazandığım parayı eve gelip masaya bıraktığımda hocama da dua ederdim. Rahmetli olduğunda Neriman hocam bana “asıl sen babanı kaybettin” demişti. O kadar severdi bizi

MESLEKİ NAMUSUNDAN ÖDÜN VERMEDİ
Gamze Tüfekçi

Sert ve kuralları olan biriydi. Ama bir yandan da esprili, yumuşak bir tavrı vardı. Öyle bir babanız olduğunda hayat size çok kolay olmuyor ama öğrenecek çok şeyiniz oluyor. Korumacı bir yapısı vardı hem öğrencilerine hem de bize karşı. Babam benim hocamda oldu. Babamın hocalığını daha çok severdim. Halk müziği bizim hayatımızın mihenk taşı idi. Her şey onun üzerine kuruluydu. Evde asla kalitesiz bir müzik dinlenmezdi. Mesela o günün moda şarkısını evde açıp dinlesek kıyamet kopardı. “Kulağınız bozulur” derdi. Kaliteli şeyler dinleyin derdi. Anormal çalışırdı. Hafta sonları bile müzik dairesine gider notalamayı orada yapardı. Ama bu bir iş değildi, aşktı onun için. Her sabah evde bağlama çalışırdı. Halk müziği çalışmak üzere kurulu bir hayatı vardı. İnsanlar ona çok güvenirdi. Mesleki namusu yüksekti. Hiçbir şey uğruna doğru bildiği şeyden vazgeçmezdi. Müzikle ilgili eleştirildiği noktalar oldu. Ama babam geri durmazdı. Türkiye radyolarında bugün kaliteli halk müziği yapılıyorsa onun çok büyük payı vardı. Her yörenin kendi üslubunca çalınıp okunmasını bunun bir renk olduğunu söylerdi. Bütün hayatını küçük bir memur maaşı ile halk müziğine bağlamış bir adamdı. Yurt içinde ve dışında halk müziği için çalıştı. Babam kendini o kadar çok halk müziğine vermişti ki evdeki çocuğu ne durumda farkında değildi. Konservatuar sınavına gireceğim, “Bana senin kulağın nasıl bir dinleyeyim” dedi. Düşünün ben 19 yaşındayım o zamanlar ve babamın benden haberi yok. Beni dinleyince “ne kadar kabiliyetlisin” dedi. Öğrencilerine de hep babalık yaptı. Bugün hala bu şekilde anılıyorsa sebebi bu. İki binden fazla türküyü notaya aldı.

BÜYÜK BİR MÜCADELEYDİ ONLARINKİ
Orhan Hakalmaz

Kendimi bildim bileli, saz çalıp türkü söylerdim. Babam beni elimden tuttu ve İstanbul’a getirdi. Yıl, 1974 sanırım… İstanbul radyolarında o yıllar çocuk saati diye program var bende orada türkü söyledim. O sırada Nida Tüfekçi babamı bir kenara çekiyor ve diyor ki “Bu çocuğun peşini bırakmayın, seneye konservatuar açacağız oraya getirin”. Babam da sağ olsun beni konservatuarı getiriyor. 1977 yılında orada eğitime başlıyorum. Ondan sonra müzik hayatımın tamamına yakınında Nida Tüfekçi var. Neriman Tüfekçi’de benim hocamdı. Kendisi de halk müziğinin yüz akı bir hanımefendisiydi. Bugün halk müziği dinleniyorsa ve türküler varsa ikisinin sayesindedir. Onların döneminde özellikle halk müziğine üstten bakılır, “türkünün notası mı olur, buralar tezek kokuyor” denilirmiş. Büyük bir mücadele verdiler. Türküler müthiş bir derya ve bizi bu deryaya salan da onlardı. Biz her şeyi hocalarımızdan öğrendik. Arkadaşlar arasında ona Nida Baba derdik. Bizlere kıyamazdı. Bir gün stüdyoda kayıt işi çıktı. Bütün sınıf kayda gideceğiz ama Nida Hoca’nın dersi var. Hocamıza durumu anlattık, izin vermedi. Sonra derse yakın baktık hocam gidiyor. “Beni radyodan çağırdılar, bant kopmuş” dedi. Biz anladık tabii hem otoritesini sarsmadı hem de bize izin verdi. Arkamızdan bizi hep korurdu. Çok önemli bir iş yaptığımı her fırsatta belirtirdi. Bizim halk bilimi ile uğraştığımızı söyler, tavırdan asla taviz verilmemesi gerektiğini söylerdi. Onlar bu bilimi ilmek ilmek işledi. Sesi hala kulaklarımızda… Bize seslendiğinde içimiz titrerdi ama asla ondan korkmaz, severdik. “Bakın sizi severim ama türküleri daha çok severim. Türküleri bozmayın” derdi.

SÖZÜ KANUN BİR KÜLTÜR SANAT ADAMI İDİ
Süleyman Şenel

Nida Tüfekçi ile bir dergi yazarlığı için makale hazırlarken tanıştım. Yıl, 1981… Kendisiyle görüşmek üzere konservatuvara gittim. 2 saate yakın konuştuk ve ayrıca derslerine kabul edildim. 1982-1983 eğitim yılı başladığında kendilerinin öğrencisi oldum. Nida Tüfekçi benim velinimetimdir. Bilgilerimin ve düşünce mantığımın ana kaynağı. Konservatuvar’daki “Türk Halk Musikisi Bilgileri” dersini, daha 1986 yılında mezun olur olmaz sağlığında bana emanet etti. Tüfekçi, biz öğrencileri için başlı başına bir okuldu. Öğrendiklerimiz sayesinde ekmek yiyoruz. Tüfekçi, sahip olduğu Allah vergisi sanat ve halk bilgesi kimliği yanında kendisine biçilen misyonla pek çok çalışma alanının içinde yoğrulmuş, çok yönlü, sözü kanun bir kültür-sanat adamı idi. O, görüntüde çorak, özde kültür deryası toprakların sinesinde asırlar boyu göllenen hayat ve inanç felsefesini damla damla özümsemiş bir halk filozofu idi. Halk gibi düşünen, halk gibi yaşayan, halk kavrayışını zekice kavrayan ve karşılaştığı sorunları kendince geliştirdiği insani ve mesleki yöntemlerle zekice çözümlemeyi şiar edinen sert görünüşlü hümanist bir insandı. Talebelerine baba şefkatiyle yaklaşan bir eğitimciydi. Halk müziği alanına dönük çalışmaların, geniş zaman aralıklarına taşınması ve topluma mal olması adına, ortaya koyduğu mücadele yöntemleri de; Nida Tüfekçi’yi emsallerinden farklı kılan başlıca kalitelerdi. Ortaya koyduğu başarılarla yarınların sanatçı, eğitimci, yöneticilerinin yetişmesine ve toplumumuzun sanat duyarlılığının ve türkü bilincinin gelişmesine katkı sağladı.

Önceki Yazı

Türk ve Dünya Edebiyatında Pati Sesleri

Sonraki Yazı

15-30 Eylül Ajanda

Son Yazılar

YKY’de son çıkanlar

Yapı Kredi Yayınları eylül ayında birçok yeni kitap çıkardı. Yapı Kredi Yayınları’nın çıkardığı bu kitaplara gelin