Bu sene 569. yıldönümünü kutladığımız İstanbul’un fethi sadece İslam tarihinin ve Türk tarihinin değil dünya tarihinin de en önemli olaylarından birisi olarak kabul edilir. İstanbul’un fethi bir kahramanlık destanı, kutsal bir görevin ifası, dünyaya hükmeden Osmanlı fikrinin de başlıca ilham kaynağı anlamına gelir. Bu nedenle büyük fethin hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun her Müslüman için ayrı bir önemi vardır. Her yıl düzenlenen kutlamalar, kültürel etkinlikler, çekilen diziler ve sinemalar, çizgi filmler, tiyatro gösterileri ve konserler fethi bir kez daha diri tutar Türk toplumunun zihninde.
İstanbul’un fethi yüzyıllar boyunca Müslüman toplumlarda Hz. Peygamber’in bir arzusu olarak kabul edilir. “İstanbul mutlaka fethedilecektir, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur” mealindeki hadis-i şerif İstanbul’u ele geçirmek isteyen Müslüman hükümdarlarının ve askerlerin temel düsturu olmuştur. İşte bu nedenle 1453 yılında stratejik bir hamle ve esaslı bir hazırlık neticesinde, geniş bir kamuoyu desteğini de arkasına alarak İstanbul’u fetheden Sultan II. Mehmed ve fetih ordusu İslam toplumlarında sadece tarihçiler ve din âlimleri nezdinde değil halk nazarında da müstesna bir yer edinmişlerdir. İstanbul’un fethine doğrudan katkısı olan Akşemseddin, Akbıyık Sultan, Molla Gürani, Ferah Dede, Edhem Baba, Baba Yusuf Seferihisari, İbrahim Tennuri gibi alim ve mutasavvıflar gerek yaşadıkları dönemlerde gerekse ilerleyen yıllarda büyük saygı ve hürmet görmüşlerdir.
İstanbul’un fethi ile ilgili olarak halkın sevgisine, ilgisine ve teveccühüne mazhar olan bir diğer zümre ise fetih sırasında şehit olan yahut kuşatmaya katılıp sonrasında İstanbul’un imar ve iskanına katkıda bulunan askerlerdir. Halk arasında nimelceyş yani kutlu askerler olarak bilinen bu kutlu askerler için anıt mezarlar dikilmiş, türbeleri ziyaret edilmiş adeta Emeviler devrinde İstanbul’un fethine katılan sahabeler ile aynı seviyede tutulmuşlar, onların fetihteki temsilcileri olarak kabul edilmişlerdir.
Şehzadebaşı’ndaki Onsekiz Sekbanlar, Eyüp/Ayvansaray surlarının hemen dibinde gömülü olan Toklu Dede, Fener’de bir semte adını veren Cibali Baba, Kasım Ağa, Topçubaşı Esad Ağa, Eyüp Akarçeşme’deki Horos Dede, Saka Baba, Eryek Baba, Doğan Ağa, Hızır Çavuş, Dökmeci Baba, Hasan Baba, Galata’daki Kavukçu Ali Dede, Alemdar İbrahim Efendi, Balaban Ağa, Baltalı Baba, Beşiktaş’taki Ekmekçibaşı Ali Ağa, Yıldız Dede, Yavuz Er Sinan, Fatih Camii yakınlarındaki Yedi Şehitler, Evlice Baba, Yavaşça Şahin Ali, Üryanizade Dede, Kadı Mehmed Efendi, Çobanbaşı Süleyman Ağa, Sekbanbaşı Mehmed Ağa, Toygar Hamza, Sarı Musa, Servili Baba, Pervane Dede, Sancaktar Hayreddin, Salih Dede, Sekbanbaşı Ramazan Ağa, Eyüp Nişanca’daki Nişancı Mehmed Paşa, Otakçılar’daki Aşçıbaşı Ahmed Ağa, Kavas Başı, Mirza Baba, Muhtesib İskender Ağa, Seyyid Mehmed Efendi, İstanbul’un surlarına ilk tırmanan Osmanlı askeri Karıştıran Süleyman Bey, İmrahor İlyas, Topçubaşı Esad Ağa sayısı yüzleri bulan nimelceyşten sadece bazılarıdır.
İstanbul’un fethine katılan bu güzide askerler İstanbul’un pek çok semtine ve mahallesine isimlerini vermişler, sonraki dönemde Yeniçeriler başta olmak üzere Osmanlı askerlerine de ilham kaynağı olmuşlardır. Nimelceyş kabirleri günümüzde İstanbul’un fethinin en somut timsali olarak suriçinde ve dışında bu önemli fethi çağrıştırmaktadırlar.
İstanbul’un fethine pek çok tarikat mensubunun da katıldığı bilinmektedir. Bayramiler fethin adeta manevi sembolü olmuşlardır. Fetih sonrasında devrinde Bayrami şeyhi Akşemseddin tarafından Eyüp Sultan’ın kabrinin bulunması, adeta ilk seferde İstanbul kuşatmasına katılıp vefat ettikten sonra İstanbul surlarının yakınına defnedilen bu büyük sahabeye kutsal görevin tamamlandığı müjdesini de veren, sembolik anlam taşıyan bir keşiftir. Akarçeşme’den Otakçılar’a giden Abdurrahman Şeref Bey Caddesi üzerinde türbeleri bulunan Edhem Baba, Arpacı Hayreddin ve Ferruh Dede de fethe katılan Bayrami dervişleridir.
Nimelceyş’in bir kısmı da İstanbul’daki erken dönem Bektaşiliğinin en önemli temsilcileri arasında kabul edilmişlerdir. Bektaşilik her ne kadar 16. yüzyılda Sultan II. Bayezid devrinde Dimetoka’daki tekkeden Anadolu’ya davet edilen Balım Sultan tarafından devlet eliyle desteklenmek suretiyle kurulmuş olsa da, bu tekkelerde görev yapan dervişler genellikle İstanbul’un fethiyle de ilişkilendirilmişlerdir. Mesela, Sütlüce’deki Karaağaç Tekkesi İstanbul’da Sultan II. Bayezid devrinde kurulan tekkelerden birisi ve İstanbul’daki Bektaşi tekkelerinin en eskisi olma özelliğine sahipti. Bektaşi Ali Baba Zaviyesi olarak da bilinen bu tekke aynı zamanda Yeniçeri Ocağı’na giden babaların faaliyet gösterdiği bir kurumdu. Zeytinburnu Kazlıçeşme’de bulunan ve İstanbul’un fethine katılan Kalenderi dervişi Erikli / Eryek Baba tarafından kurulduğuna inanılan Erikli Baba yahut Perişan Baba Tekkesi, günümüzde Boğaziçi Üniversitesi’nin sınırları içerisinde bulunan Şehitlik yahut Mahmut Baba Tekkesi, Rumelihisarı’ndaki Durmuş Dede Tekkesi, İstanbul’un fethine katılan Horasan erenlerinden Şah Sultan tarafından kurulduğuna inanılan Üsküdar Merdivenköy’deki Şahkulu Sultan Tekkesi, Karaca Ahmed Sultan Tekkesi İstanbul’da bulunan erken tarihli diğer Bektaşi dergâhlarıydı. Yine, bugün Eyüp sınırları içerisinde, günümüzde Piyerloti Tepesi adıyla bilinen tepede yer alan ve İstanbul’un en eski tekkelerinden birisi olan Karyağdı Baba Tekkesi de İstanbul’un fethine katıldığı ifade edilen Seyyid Mehmed Ali Baba tarafından kurulmuştu. Tekkeden bahseden literatürde belirtildiğine göre, İstanbul’un fethi sırasında havanın çok sıcak olması nedeniyle bunalan askerler Seyyid Mehmed Ali Baba’dan bir keramet göstermesini istemişler, o da yaz günü kar yağdırmış, bu tarihten sonra kendisine Karyağdı Baba adı verilmişti.
Bu ve buna benzer anlatılan pek çok menkıbenin İstanbul’un fethine katılan ve halk arasında nimelceyş/kutlu askerler olarak adlandırılan fetih ordusunun halk nezdinde nasıl büyük bir itibara sahip olduklarını, haklarında menkıbeler üretildiğini, kendilerine duyulan muhabbetin ulaştığı boyutun derecesini ortaya koyması bakımından hayli önemlidir.