Ramazan’da ruhun çiçek açması

7 dakikada okunur

Yıl boyunca başka türlü bir hayat olamazmış gibi sürükleniyoruz. Ramazan ayı gelince hayretle anlıyoruz ki imkansız sanılan yavaşlama mümkün. Komşumuzun kapısının önünde rengarenk kadın ayakkabılarını görenler biri ölmüş sanabilir ama içeride dirim vardır. Çekinerek kapıyı çaldığımızda mukabele okunduğunu görünce bu da bir çeşit ölüm anı diye düşünmeden edemez insan. Ölmeden önce hayatımızı hangi temeller üzerine inşa edeceğimizin işaret taşları diziliyordur yanık seslerle. Ölüm o kadar büyük bir bilinemezlik ki İslam filozofları felsefenin gayesini “ölüme hazırlık” olarak tanımlarlar. Hatta bir son değil bilakis yeni bir başlangıç, daha güzel bir hayatın varoluşun imkânı, dünya esaretinin sona erişi olarak tarif ederler. Ramazan da ölüme de dirime de, bize bunların anahtarını veren Kur’an’a eğilmek için altın fırsat. Hamurumuzun karıldığını, ses veren balçıktan yaratıldığımızı, Hz. Adem’den ve Hz. Havva’dan geldiğimizi Habil’i de Kabil’i de içimizde taşıdığımızı söyler ayetler. Çatallanan yollarda tercihlerimizin ne yönde olması gerektiğini apaçık serer önümüze. Akletmeden ne olgun bir teslimiyet, ne de makbul bir ibadet söz konusu olur.
Ramazan kendi takvimiyle geliyor. Güneşin doğuşu ve batışı arasında masalsı bir zaman başladı. Zamanın bıçak gibi kesen, canımızdan parçalar koparan bir varlık olduğu aynel yakîn billurlaşıyor. Zevali gösteren her günbatımı, en kıymetli sermayemiz olan ömürden bir parçamızı daha koparır. Fakat kelimelere tutunabiliriz belki, biraz yavaşlayarak yeni başlangıçların mümkün olduğunu görebiliriz. Sahur, imsak ve iftar ile dünyevi olanın boyunduruğundan kurtulup özgürleşebiliriz. Kendimizi, irademizi sınama, ekonomik sınıf farklarını ortadan kaldırmaya çalışma, birbirimizi daha iyi anlama zamanıdır. Sahura kalkmakla ruh ve beden yeni bir hayat için örgütlenir, üzerimizdeki sisli perdeler aralanır. Hilali gözlemek için her gün gökyüzüne bakarız, ayna gibi içimizde parıldar sonsuzluk hissi. İmsak olunca küçük çocuklar bile yemeyi içmeyi bırakırlar. Yoksunluğu seçme özgürlüğüyle tanışır ve güçlenirler, canları ne isterse yapma hürriyetine karşı. Niyet, seher vakti, kuşluk vakti, zikir, nimet, şükran, başkalarının üzerimizdeki hakkı olan fıtır ve zekat, üzerine yemin edilen incir ve zeytin, sonra zekatla yetinmeyip gönlünce infak, uzak diyarlardan gelen hurmayla, mübarek ekmek ve aziz su ile iftar. Kalbin insafla, merhametle, her canı aziz bilmekle, diğergamlıkla parıldadığı oruç günleri. Paha biçilmez mecalsizlikten yükselen hayatın bütün taşlarını yerli yerine koyabilme yetisi. Orucun can yoldaşı olan namazla kendini bilme, yerini yurdunu kavrama, sabır, sebat, istikamet, itikâf, kıyamet, ahiret, tezkiye, biraz solgunluk. Sonra çok özel şeyler; gece, toprak, nefes, kandil, mahya, mani. Güneşle doğmak, akşam hilale karışıp gitmek. Yıldızları dinlemek sonra, evet bir şey söylüyorlar, işitebiliriz uğultumuz, isyanımız, hat bilmezliğimiz dindiğinde. Dağların taşların yüklenmediği iradeyi kabul edişimizi hatırlama günleri. Eşitsizlikler, adaletsizlikler ve cahilane üstünlük iddialarıyla mücadele için yaratıcımızla tazelenen akitleşme. Zalimlerden kaçanlara, haksızlığa uğrayanlara elimizdeki imkanları seferber ederken, insanın güvenliğini sağladıktan sonra, zihnimizin kalbimizin bu dünyanın en az insan kadar asli sakinleri olan güzelim hayvanların sessiz çığlıklarına, masum taleplerine de açılması.
Üzerimize bir Kuba Mescidi sekineti inmesi. Peygamberimiz bütün yeryüzünün müminin mescidi olduğu söylediği halde, kaybolmamamız için bize çerçevesi çizilmiş bir boşluk bahşetmiş. Ramazan da böyle çiçekli bir boşluktur. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Cibuti’nin kırsalında gördüğüm mescidi unutamam. Çorak bir alanda güneşin bağrına taşlar dizilerek dikdörtgen bir alan inşa etmişlerdi. Toprağın içine ayakkabıları çıkarıp girmemiz gerekiyordu. Bu boşluk insanı dünyanın incitici örseleyici, asıl misyonundan, kulluk görevinden alıkoyan baskınlığından, yorucu dünya ahvalinden uzaklaştırma yeriydi. Kızgın güneşin altında, fakat ayrılmış bir boşluğun içinde ruhun dinlenmesi serinlemesi.
Ramazan’dan anladığımız bir ay boyunca Kadir suresiyle başımızdan aşağı sağanak gibi ışıklı vahyin inmesi, İnşirah suresiyle göğsümüzün genişlemesi, yükümüzün hafiflemesi, insanın Miraç ayetleriyle ağırlıklarından kurtulup yükselmesidir. Ameller niyetlere göredir vesselam.

Önceki Yazı

Cumhuriyet’in erken devirlerinde Ramazan

Sonraki Yazı

Sonsuzluk sergisinde “Unutulmayacaklar”

Son Yazılar