Sanatçılarımız daha duyarlı olmalı

24 dakikada okunur

Ressam Devrim Erbil: “Geçmişimize ait örnek alabileceğimiz bir hazine var. Türk sanatçılarının daha duyarlı olmalarını Türk sanatının ve geleneğinin köklerini iyi araştırmaları gerektiğini 50 yıldır öğretim üyesi mesleğini yapan biri olarak her zaman söyledim. Bu savunduğum bağları ve kültürü eserlerime yansıtmaya çalıştım.”

Türk resim sanatının öncülerinden Devrim Erbil’in Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında Atatürk Kültür Merkezi Galerisi’nde açılışı gerçekleştirilen “Renkler ve Teknikler” sergisinde Litros Sanat ekibi olarak bizde yerimizi aldık. Sanatseverleri birbirinden eşsiz farklı teknikte yapılan eserler karşıladı. Sergide yer alan eserlere  bakınca hayretler içerisinde hepsi bu kadar mı birbirinden farklı ve etkileyici olur dememek elde değil. Sergide yer alan eserler arasında beni en çok büyüleyen İstanbul’u anlatan eserleri oldu. Beyoğlu Kültür Yolu Festivali açılış galasında Devrim Erbil’i karşımda görünce heyecandan dayanamayıp hemen yanına gittim. İçten samimi muhabbeti ve mütevaziliğiyle röportaj teklifimi kabul etti. Devrim Erbil “İlim arttıkça boyun eğilir, tevazu artar.” cümlesinin vücut bulmuş hali.  

Devrim Erbil 85 yıllık hayatının 60 yılını sanatla geçiren ve yaşına rağmen gençlere taş çıkartan resim yapmadığı günlerde eksikliğini hisseden ve hala üretmeye devam eden genç nesillerin rol model aldığı Türk sanatının ve dünyanın usta isimlerinden biri.  Devrim Erbil ile sergiyi gezdikten sonra “Renkler ve Teknikler” sergisi üzerine ve sanatında buraya kadar gelmesindeki akademik çalışmalarının etkisini, sanata  ve resim yapmaya olan sevgisi üzerine konuştuk.  

“Renkler ve Teknikler” sergisinde sanatseverleri neler bekliyor? Sergide toplam kaç eser bulunuyor? 

Sergi Beyoğlu Kültür Yolu Festivali içerisinde açıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bir organizasyonudur. Atatürk Kültür Merkezi’nde kişisel bir sergi açmanın bir onur olacağını düşünerekten ve bu festivale katkıda bulunmak için özel bir sergi hazırladım. 43 parça eser yolladım. Yolladığım eserlerin hepsi aynı teknikte değildir. Bunlardan biri baskı tekniğinde bir yeniliği barındırıyor. Türkiye’de ilk defa “fizikte” denilen bir baskı tekniğiyle, metal üzerine rölyef baskı yapan bir “ui” tekniğindeki makine ile yapıldı. İkinci teknik ise Batı dillerinde “tapestri” tekniği olarak adlandırılıyor. Türkçe’de ise “halı resim” diyebiliriz.  Resimlerimin sanat eseri olarak sunulacak halılarını yaptırdım. Yaptırdığım eserlerin bazıları Türkiye’de bazıları ise yurt dışında dokunuldu. Çünkü bu sanatı icra eden çok az usta var.  Halı Türklerin insanlığa armağan ettiği bir teknik. Makina halıları çıktıktan sonra sanatı icra eden ustalar bu işi bırakıyor. Yeni nesil de bunu bilmiyor.  Günümüzde bu işi icra eden çok az kişi kaldı.  Bu tekniğin ölmesine yok olmasına gönlüm razı değildir.  Çünkü Türklerin bu işi mükemmel yaptıkları kadar diğer işlerde o kadar da mükemmel değiller. Bu nedenle elimde hiçbir sanatçının sahip olmadığı kadar ipek halı, yarı ipek ve yarı yün resimlerimle aynı boyda halılar yaptırdım. “Renkler ve Teknikler” sergisinde de bir ipek halı ve bir yün halı resmiyle beraber duruyor. Sergi de yer alan üçüncü teknik ise retrospektif tekniktir, değişik dönemlerden beni en iyi yansıtacak retrospektif (geriye dönük) eserler yer aldı.   

Beyoğlu görsel sanatların oluştuğu merkezdir

Fırçanız da İstanbul’u kullanmayı çok seviyorsunuz. Serginizde de İstanbul’a çokça yer vermişsiniz. Ne hissediyorsunuz? 

1954 yılları Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğrenciydim. Öğrencilik yıllarımızda Kazancılar Yokuşu’ndan Taksim’e çıkardık. Taksim sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin de en önemli kültür ve sanat merkeziydi. Günümüzde de kültür sanat merkezi olma özelliğini sürdürüyor. Taksim’de kitap evlerine galerilere uğrardık. Beyoğlu kültürün özellikle görsel sanatların resmin oluştuğu bir merkezdir. Ahmet Misbah Demircan Beyoğlu Belediye Başkanı olduğu dönemde bana Türk sanatına katkılarımdan dolayı “Üstün Hizmet Nişanı” vermişti. Şu an Kültür ve Turizm Bakan yardımcısı olarak Beyoğlu Kültür Yolu için bir icazeti olunca akademi günlerimide hatırlayarak kendi sanatımın nasıl oluştuğunu düşünerek, bugünkü canlı kültür sanatından ötürü bu daveti büyük bir zevkle kabul ettim. Kültür Yolu projelerinin aynı zamanda Anadolu’da da devam ettiğini biliyorum. Geçtiğimiz günlerde de Sur Kültür Yolu Festivali kapsamında özel bir sergim oldu. 

Kültürü eserlerime yansıtmaya çalıştım

Serginizi gezerken gelenekli sanatların içerisindeki minyatürden beslendiğinizi gözlemliyoruz. Modern sanatlarla gelenekli sanatların ilişkisine dair ne düşünüyorsunuz? 

Kültür birikiminin, yüzyılların ve bin yılların birikiminin mutlaka nasıl ki fiziksel genler kuşaktan kuşağa geçebiliyor. Kültür genlerininde kuşaktan kuşağa geçtiğinin bilincindeyim. Zengin bir kültürün oluşturduğu bir coğrafya da sanatçıların da bu hususta dikkat etmesi gerekir. Sanatçıların kültür zenginliğinden esinlenmesi gerekir. Yaşadığı toplumun kültürünü tanıması gerekir. Sadece minyatürün değil hat sanatının eşine dünyada rastlanmayan en güzel örnekleri bu ülkede verildi. Minyatür çok özel bir biçimde Osmanlı’da gelişti. Yüzyıllık kayalardan, Hititlerin eserlerinden ve çivi yazısından esinlenmek mümkündür.  Geçmişimize ait örnek alabileceğimiz bir hazine var. Türk sanatçılarının daha duyarlı olmalarını Türk sanatının ve geleneğinin köklerini iyi araştırmaları gerektiğini 50 yıldır öğretim üyeliği yapan biri olarak her zaman söyledim. Savunduğum bağları ve kültürü eserlerime yansıtmaya çalıştım. 

(Devrim Erbil ve Zeynep Okumuş)

Renklerin uyumunu bilmeden resim yapılamaz

“Renkler ve Teknikler” sergisinin oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz?  

Müze açma hayalim var. Eserlerimi topluyorum. Koleksiyonumda ya da eski dönemlere ait bir eseri müzayelerde gördüğüm zaman alıyorum. Müzeyi kurma amacım; eserlerimi ileriye taşımak ve sonraki kuşakların görmesini sağlamak. Bu sergi için farklı dönem eserlerini bir araya getirirken rengi de ön plana çıkarmak gerekti. Çünkü ressam renkten sorumlu bir insandır. Heykeltraş biçimlendirir. Mimar kütlelerden ve düzenden sorumludur. Rengi ressamın çok iyi bilmesi gerekir. Araştırmalara baktığımızda renklerin insan psikolojisi üzerinde çok önemli etkileri olduğunu görüyoruz. Kötü dekore edilmiş bir mekan da yaşayan insanlar sıkıntı çeker, bunalım yaşar. Kırmızı bir yüzeye bir müddet baktıktan sonra sizin kanınız daha hızlı akmaya başlar. Tansiyonunuz yükselir. Bu saydıklarım fiziksel ve psikolojik etkileridir. Rengi çok iyi bilmek ressamın görevidir. Bir rengin yanına ikinci renk gelirken nasıl gelir. Zıtlıklar birbirini tamamlar, yakın renkler uyumluluk sağlar gibi birçok konu vardır. Göğün mavisini, ormanların yeşilini birlikte gördüğümüz zaman niçin içimizin rahat ettiğini bilmedikten sonra bir anlamı olmuyor. İşte armoni sistemleri insanların bugüne kadar beğendikleri şeyin niçin ortaya çıktığını ortaya koyan bir sonuçtur. Ressamların, mimarların, sanatla uğraşan herkesin bilmesi gerekir. İşte o zaman eserdeki renklerin uyumu bizi mutlu eder ve heyecanlandırır. Renklerin uyumunu bilmeden resim yapılamaz. O yüzden bu konunun da gündeme gelmesini düşündüğüm için serginin adını “Renkler ve Teknikler” koydum.  

Edebiyatla doğrudan ilişki içerisindesiniz. Sanata da küçük yaşta şiir ve öykü yazmakla başlamışsınız. Şiirleriniz ve öyküleriniz resminizi nasıl etkiledi? Edebiyat eserleriniz resme mi dönüştü? Kelimelerin yerini resimler aldı diyebilir miyiz?

Renkler, biçimler aldı demek daha doğrudur. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nın içinde olduğu yıllarda yaşadığım Anadolu’nun küçük kenti Balıkesir’de müze, sanat eseri yoktu. Sadece elimize kitap ulaşabiliyordu. Çocuk dünyamda önce şiirle karşılaştım. Sanata adım atma serüvenim şiir ve düz yazı yazmaya başlamakla oldu.  Ortaokul ve lisede sanattan iyi anlayan öğretmenler benim yeteneğimi keşfetmeye başladılar.  Öğretmenlerimin destekleriyle kararlı olarak sanat yapmanın beni mutlu edeceğini düşünüp meslek olarak ressam olmayı seçtim. Son derece memnunum ve resim yapamadığım günler içimde eziklik duyarım. Her fırsatta resim yaparım. Bu azimli çalışmalarımla Türkiye’de en çok sergi açan, en çok sanat konuşması yapan, konferans veren ve yazı yazan bir insan olarak tanındım. Çok mutluyum. Birçok ünlü edebiyatçı arkadaşlarım var. Edebiyatçı arkadaşlarımın benim resimlerim üzerinde yazdıkları yazılar var. Müzisyenlerin yaptıkları besteler var. Sanatın sadece bir dalında değil mutlaka resim yapan biri heykelden, müzikten, edebiyattan ve şiirden de anlamalıdır. Bu yüzden sanatı ben bir bütün olarak ele alıyorum.  Birinde sözcükler diğerinde renkler biçimler kısacası bütün malzemeler değişebilir. Ama duyarlılık değişmez ve evrenseldir, insalcıldır. Sanatın bin yıllar boyunca insanlık kadar eski bir tarihi vardır.  Sanatla uğraşmak insanlara huzur ve mutluluk verir. Duyarlılık geliştirir hoşgörü geliştirir. Şiirdeki duygusallık benim resimlerimde titreşimle, ritimle birleşerek yepyeni bir duyarlılığın renkle ifade ediş şeklini gösteriyor. O yüzden şiirin benim hayatımda çok önemi var. Zaten resimlerime şiir yazdığım için değil resmin şiirsel duygusal bir boyutta olduğu için bana resmin şairi diyorlar. 

                                                                      (Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Devrim Erbil)

Resmin büyüsünü keşfettim

15 yaşında yaptığınız resimlere baktığımızda insanı hayrete düşüren şaheser eserler görüyoruz.  Türkiye’nin en önemli resim sanatçılarından biri olacağınızın işaretlerini o zamanlar görüyoruz. O yıllara dair bizimle neler paylaşırsınız?

Gençliğimdeki resimlerime bende hayretle bakıyorum. Farklı renkler için mürekkepler bulmuşum. Onları saklamışım. Şu yaşımdan o zamana baktığımda yaptığım eserlerime değer verdiğimi gösteriyor. Hepsi benim için çok özel. Hiçbir şey görmeden doğrudan doğruya içimdeki ses bana onları yaptırdı. Onlarla bugün ki resimlerim arasında yakın bağlar kurmak mümkün. Buna sanatta erken üsluplaşma kişiliğini bulma denebilir. Büyük bir şekilde benim eserlerim üzerine yazı yazan otoriteler bu noktaya her zaman değiniyorlar. Beni de şaşkınlığa düşüren bir şeydir. Sevgiden doğan tutkuyla resim yaptım. Akademiye girdiğim zaman orası yüksek okuldu. Üniversite  yapısında değildi. İleride profesör, devlet sanatçısı olacağımı ve uluslararası bir üne sahip olacağımı hiç aklıma getirmedim. Benim için tek önemli olan resim yaparak mutlu olacağımdı. Sanatçı dediğiniz zaman kolay anlaşılmıyordu.  Müzisyen çalgıcı, ressam boyacı gibi anlaşılıyordu. Resmin büyüsünü keşfettim. Mesleğimi doğru seçerek mutlu olacağımı düşündüm. Çünkü bir insan işini kendi isteğiyle seçebilir. İstediği alanda çalışırsa mutlaka büyük başarılara ulaşır.

Sanatın gelişmesinde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, bir kuşağa yön veren çabalarının da kuşkusuz büyük payı olmuştur. Bedri Rahmi ile öğretmen öğrenci, usta çırak oldunuz.  Bedri Rahmi’nin sizin sanatınız üzerinde nasıl bir etki yarattı?

Bedri Rahmi Eyüpoğlu ile aynı üniversitede onun asistanlığını yaptım. Atölye sahibi olarak onunla aynı eğitim sorumluluklarını paylaştık. Bedri Rahmi Bey hem çok popüler hem de diğer sanat eğitimcilerinin yanında onun özel bir yeri olmasını sağlayan bir özelliği vardı.  Yaşamın coşkusunu sanatta yaratalım isterdi ve coşku yaratırdı. Sanat sadece bilgi vermek değildir. Sanatı daha çok sevdirmek daha çok tutku haline getirmek için çaba sarf ederdi. Hocamın bu yönünü her zaman dikkate aldım. Eğitim ve öğretim hayatımda uyguladım. Bedri Rahmi insanları sanat yolunda etkileyen ve bu yolda yaşamın sevincini taşımalarını isteyen bir öğretim üyesiydi. Türk sanatında büyük bir değeri olduğu gibi pek çok önemli sanatçının yetişmesinde büyük rolü olmuştur.    

Hayatınızı 60 yılını sanatla geçirdiniz ve yeni sanat eserleri üretmeye devam ediyorsunuz. Batı’nın mantığını, Doğu’nun ise duygusallığını eserlerinizde kullanıyorsunuz. Doğu’nun ve Batı’nın tekniklerini eserinde kullanan biri olarak sizce sanatçılar bu iki ayrı yapının neresinde durmalı?

Sanatçı önce doğunun ve batının yapılarını tanımalı. Türkiye doğu ile batı arasında bir köprü konumundadır. Dünya bir bütün. Sadece batıya değil aynı zamanda doğuya ve uzak doğuya ilkel kavimlerin yaptıkları sanatlara bugün sanatçı gidip geziyor ve görüyor. Buradaki müzeleri görmeli bütün bugüne kadar olup bitenden haberdar olmalıdır.  Sonra ki süreçte göreceği yeri kendisi saptamalıdır. 

Sanatın en büyük sırrı çok çalışmak

Birçok sıfatı içerinizde taşıyorsunuz. Eğitimci, sanatçı, müzeci, kültür insanı ve Türkiye’de sanatın gelişmesine katkı sağlayan en önemli neferlerden birisiniz. Dünya’nın ve Türkiye’nin sizin gibi resim sanatında zirveye ulaşmış şahsiyetlere ihtiyacı var.  Gençlere örnek olması maksadıyla başarı sırlarınızı paylaşır mısınız?

Sanatçı ilham gelsin bekler. İlham da gelir belki ama ilham geldiği zaman sanatçı eserinin başında olmalıdır. Her zaman sanatı yaşamalı hiç durmadan gece gündüz yaşamalıdır.  Esin perileri geldiğinde onu çalışırken bulsunlar ki sanatçı da onu değerlendirebilsin. Sanatın en büyük sırrı çok çalışmak çok okumak çok öğrenmek çok gezmek çok tanımak çok ilgi göstermektir. Bunları yapabilen sanatçı başarıya ulaşır. 

Önceki Yazı

Milli mutabakat metni: Vesîletü’n-Necât

Sonraki Yazı

Neyi izlediğimize aman dikkat!

Son Yazılar