Restorasyon nedir, ne değildir?

25 dakikada okunur

Yapılan işler nedeniyle ülkemizde sık sık gündem olup tartışmaya açılan restorasyon meselesini mimarlar Celaleddin Çelik ve Seda Özen Bilgili ile konuştuk. Çelik, “Kültür varlığı bir tasarım nesnesi değildir, farklı müdahaleler ve tercihler mimarın keyfi savrulmaları değil, temelde kültür varlığının korunması, yaşatılması ve geleceğe aktarılması ekseninde değerlendirilerek ele alınması gerekmektedir.” derken, Bilgili ise “Restorasyon tarihi yeniden yazmak değildir. Bilmediğimiz, sahte bir tarihi üretmek değildir. Olanı, yapısal olarak korumak ve içerdiği bilgiyi ileriki nesillere aktarmaktır.” şeklinde konuştu.

Sadece son yıllarda değil, ülkemizde tüm zamanların popülaritesini koruyan en önemlitartışmalarından biri restorasyon meselesi. Özellikle tarihi bir mimari yapının aslına uygun olarak restore edilmemesi ya da ortaya çıkan sonucun yeni bir mimari yapı olarak görünmesi bu tartışmaları alevlendiren sorunlardan başlıcaları. Son zamanlarda bazı mimari yapıların restorasyon sürecinde tanık olduğumuz ve yeni bir tartışmaya neden olan konu ise restorasyonda tercih edilen yöntem ve mimar yorumu. Bu durum da beraberinde restorasyon sürecinde en azından asgari ve şart ölçütlerin ne olması gerektiği ve mimarın restorasyonda yorum hakkının olup olmadığı sorularını gündeme getirdi. Biz de tüm bunları Litros Sanat’ın yeni sayısı için mimarlar Celaleddin Çelik ve Seda Özen Bilgili ile konuştuk. Çelik bu konudaki görüşünü “Mimarın konuyu ele alışı, yorumlayışı ayrı biçimlerde hayat bulabilir. Kuralları ve literatürü olan bu alanda, her zaman ve her durumda tek bir doğru yoktur. Ancak kültür varlığı ortak bir miras olduğu için ortak bilinç ve çoklu katılımla, mutabakatla, iyi iletişim ve kamuoyu onayı ile ele alınmalı. Bu sebeple bilim kurulları, kültür ve tabiatı koruma kurulları, UNESCO gibi kurumlar vs. bu sürecin paydaşları, verilen kararın ortakları olmaktadır. Farklı yorumlar, tercihler olabilirse de bunlar bir mimarın şahsi kararı olmanın ötesinde ortak akıl ve kabulle hayata geçmelidir.” şeklinde ifade ederken, Bilgili ise “Restorasyon yöntemleri çeşitlidir. Düzenli basit bakım onarımla yapının ömrünü uzatırsınız. Bir caminin 50 yılda bir kapsamlı restorasyonu yerine, kurşun kubbesini, döşemelerini, taş vb. malzemelerine düzenli olarak bakım yapıldığı takdirde kapsamlı onarım periyotları uzar. Bir başka örnekte, yapı kalıntı halindedir, onu tamamlayacak bilgi, belgeniz yoktur, tamamlamayı doğru da bulamazsınız ve yapıyı dondurarak, olduğu haliyle korursunuz. Bir başkasında, tamamlama yaparsınız. Bunlar koruma uygulamasını yapacak restorasyon uzmanı mimarın kararıyla da belirlenebilir, bazen de yapının önemine göre oluşturulacak bilim kurullarıyla kapsamlı olarak tartışılır. Restorasyonda tek bir doğru yoktur.” dedi.

Mimarlık anlayışınızı ve bu alandaki tarzınızı özetler misiniz?
Celaleddin Çelik: Mimarlığı temelde tasarımcı-inşacı bir prastisyen çizgide ele alan bir noktadayız. Tarihi mirasın yoğun olarak bulunduğu bir coğrafyada çoğu zaman koruma ve tasarımı beraber ele alan projelerde yer almayı bir fırsat olarak değerlendiriyoruz. Restorasyon ile yeni tasarımı birbirinden kategorik olarak ayırmayan, aralarındaki ilişkiselliği araştıran bir meslek anlayışından bahsedebilirim.
Seda Özen Bilgili: Mimarlık anlayışım koruma ve koruyarak yaşatma üzerine. Koruma bir kavramdır, bunun uygulama şekli yapıları onararak yaşatmaktır. Uzmanlık alanım restorasyon, mimarlık lisans eğitimi üzerine koruma ve restorasyon yüksek lisans eğitimi yaptım.

Restorasyon tarihi yeniden yazmak değildir

Çok net bir özet rica ediyorum. Restorasyon nedir ve ne değildir?
Celaleddin Çelik: Mimari restorasyonu sorduğunuzu kabul edersek, restorasyon, kültür varlığı olarak nitelendirilen fiziksel mirası koruma ve aktarma yöntemlerinden biridir. Bir bilim dalı olarak, kültür varlığına yapılacak müdahale biçimlerinden bir tanesidir. Koruma yöntemi olarak restorasyonun yanı sıra duruma göre konservasyon, rekonstrüksiyon, renovasyon, bütünleme gibi farklı yöntemler de tercih edilebilir.
Seda Özen Bilgili: Restorasyon tarihi yeniden yazmak değildir. Bilmediğimiz, sahte bir tarihi üretmek değildir. Olanı, yapısal olarak korumak ve içerdiği bilgiyi ileriki nesillere aktarmaktır.

Sosyal medyada etkileşim odaklı yüzeysel restorasyon tartışmaları yapılıyor

Özellikle ülkemizde sıkça tartışmaya neden olan bir kavram. Sizce bu tartışmalar neden oluyor, esas sorunumuz nedir bu alandaki?
Celaleddin Çelik: Koruma bilinci, şehir sakinlerinin tamamı ile paylaşmamız gereken bir bilinç. Bir şehre sahip çıkma duygusu ile birlikte düşünülmeli. Son zamanlarda sosyal medyanın doğası gereği birkaç görsel üzerinden tüketilebilen pratik bir etkileşim aygıtı. Artık etkileşim rekorları kırmak için hemen her konu meze edilebiliyor. Bu alandaki yüzeysel tartışmaları, temelde ‘etkileşim dürtüsünün’ güdülediği bir durum olarak gözlüyorum. Diğer yandan bu karikatürize tartışmaları, yapılmış ve yapılmakta olan bazı akıl almaz hataların, yanlış uygulamaların tetiklediğini söylemek de gerekiyor. Koruma konularının meslek dışı şehir sakininin de gündemine girmesi elbette arzuladığımız, olumlanması gereken bir şey. Tartışmaların ve şehri sahiplenme bilincinin niteliği umarım zaman içinde gelişecek, bakış açısı çeşitlenecek ve sağduyu hâkim hale gelecektir. Sosyal medya etkileşiminin şehveti zamanla normalleşir ve azalırsa, ciddi konular tekrar ciddiyetle ele alınabilecektir diye düşünüyorum.
Seda Özen Bilgili: Restorasyon, sağlam bir kuram üzerinde yükselmelidir. Tartışma biraz da toplumun kutuplaşmasından ileri geliyor. Oysa işveren Kültür ve Turizm Bakanlığı veya belediyeler de olsa; yükleniciler, restorasyon uzmanları, bilim kurulu üyeleri, insan kaynağımız bellidir. Elbette işlerin ihale edilme yöntemleri de önemli, en düşük fiyatı verene işi vermek zorunda olduğunuz bir sistem, restorasyonun özüne çok uygun değil. Veya bir eserin belirli bir dönemde tamamlanmaya çalışılması da yine restorasyonun özüne aykırıdır. Yapıyı ne kadar iyi tahlil eder ne kadar ihtiyaçlarını anlarsanız sonuçlar o kadar başarılı olur. Bu işlerde zaman kısıtı, en iyi malzemeye, en iyi ustalığa ulaşamamak sonucu olumsuz yönde etkiler.

 

Düzenli basit bakım, yapının ömrünü uzatır

Sizce restorasyon yoruma açık mıdır? Yani her mimarın restorasyon anlayışı farklı olabilir mi, bu doğru bir şey mi? Yoksa mesele yapının kendisi olup, mimar yorumuna kapalı mı olmalıdır?
Celaleddin Çelik: Mimari koruma, herkesin üzerine yorum yapabileceği, her aklına esenin kendine göre yorumlayacağı bir serbest kürsü değil. Bir bilim dalı olarak kendi metodu, yöntemleri, literatürü ve kabulleri var. Ancak her yapının, coğrafyanın, her durumun ayrı bir ‘case’ olarak ele alınması gerekir. Bu da her durumda o varlığa özel bazı tercihlerin, kabullerin yapılmasını gerektirir. Bunun yanında, mimarlık disiplininin doğası gereği, koruma da elbette farklı yorumlara açık bir daldır. Neyin yapıldığı, nasıl yapıldığına da bağlıdır mesela. Bu sebeple, bizim ülkemizde “cesur” diye adlandırabileceğimiz bazı çağdaş restorasyon müdahaleleri kitsch sonuçlar verebiliyorken koruma bilinci çok daha gelişkin Avrupa ülkelerinde böyle müdahaleler çok daha rahat kabul görebiliyor. Örnek verirsek, Fransa’da yer alan Arénes de Fréjus, 5.000 kişilik bir Roma amfi tiyatrosudur. Bu yapı 1. yüzyıldan kalma antik bir eser. Bu amfi tiyatro cesur biçimde betonarme ile tamamlanarak restore edildi ve hâlâ bu şekilde kullanılıyor. Buna cesaret edecek mimar, bu kararı onaylayacak kurul, hakkıyla uygulayacak yüklenici bulmak sıradan bir iş değil. Konya’daki Kılıçarslan Köşkü uzun zaman betonarme bir şemsiye altında dış etkilerden korundu, geçtiğimiz yıllarda ise koruma yöntemi değiştirildi ve bazı tamamlama müdahaleleri uygulandı. Her iki yöntem de restorasyon kurallarına uygun ancak başka tercihlerin sonucu olarak ortaya kondu. Güncel tamamlama ise kamuoyundan da kabul görmedi, bugünlerde tekrar değiştirilmek üzere bir yarışmaya konu oluyor. Bu farklı örnekleri verme sebebim, restorasyon bir bilim dalı olduğu kadar, aynı zamanda farklı durumlarda farklı tercihleri de barındırabilen bir mimarlık olgusu da. Bir yarışmaya konu olması demek, ona katılan her mimarın farklı bir bakış açısı ve fikir üreteceği ortamı yaratmak anlamına geliyor. Bu, elbette korunması gerekenin temelde arkeologlar, sanat tarihçileri ile birlikte çalışarak belli kural ve metotlara göre belirlenmesi, doğru koruma yöntemi ile korunmasının ardından mimarların da farklı yaklaşımlarla konuyu ele alabilmesi imkânını doğuruyor. Kültür varlığı bir tasarım nesnesi değildir, farklı müdahaleler ve tercihler mimarın keyfi savrulmaları değil, temelde kültür varlığının korunması, yaşatılması ve geleceğe aktarılması ekseninde değerlendirilerek ele alınması gerekmektedir.
Seda Özen Bilgili: Restorasyon yöntemleri çeşitlidir. Düzenli basit bakım onarımla yapının ömrünü uzatırsınız. Bir caminin 50 yılda bir kapsamlı restorasyonu yerine, kurşun kubbesini, döşemelerini, taş vb. malzemelerine düzenli olarak bakım yapıldığı takdirde kapsamlı onarım periyotları uzar. Bir başka örnekte, yapı kalıntı halindedir, onu tamamlayacak bilgi, belgeniz yoktur, tamamlamayı doğru da bulmazsınız ve yapıyı dondurarak, olduğu haliyle korursunuz. Bir başkasında, tamamlama yaparsınız. Bunlar koruma uygulamasını yapacak restorasyon uzmanı mimarın kararıyla da belirlenebilir, bazen de yapının önemine göre oluşturulacak bilim kurullarıyla kapsamlı olarak tartışılır. Restorasyonda tek bir doğru yoktur.

Mimarın şahsi kararının ötesinde ortak akıl devreye girmeli

Mimar yorumu içerikte değil belki ama restorasyon sürecindeki yöntem ve teknik tercihlerde mi devreye girer? Yani sonuç aynıdır ama bu sonuca ulaşma süreci farklıdır kısmından bahsediyorum…
Celaleddin Çelik: Hayır, farklı yorumlar farklı sonuçlara ulaştırabilir. Mimarın konuyu ele alışı, yorumlayışı ayrı biçimlerde hayat bulabilir. Kuralları ve literatürü olan bu alanda, her zaman ve her durumda tek bir doğru yoktur. Ancak kültür varlığı ortak bir miras olduğu için ortak bilinç ve çoklu katılımla, mutabakatla, iyi iletişim ve kamuoyu onayı ile ele alınmalı. Bu sebeple bilim kurulları, kültür ve tabiatı koruma kurulları, UNESCO gibi kurumlar vs. bu sürecin paydaşları, verilen kararın ortakları olmaktadır. Farklı yorumlar, tercihler olabilirse de bunlar bir mimarın şahsi kararı olmanın ötesinde ortak akıl ve kabulle hayata geçmelidir/geçmektedir.
Seda Özen Bilgili: Seçilen restorasyon yöntemlerinin her biri de kendi içinde farklı seçeneklere sahiptir. Tümleme kararını verdiğiniz bir restorasyon uygulamasında özgün malzemesi/tekniği ile tümleme, çağdaş bir malzeme ile tümleme gibi farklı yöntemler vardır.

Restorasyon süreçleri kendi özelinde değerlendirilmeli

Bu alana, özellikle ülkemizdeki pratiğine getirdiğiniz çözüm önerileri nedir bir mimar olarak?
Celaleddin Çelik: Ben çağdaş tasarım ile restorasyon arasında yer yer ortak kesişim alanları bulmaya çalışıyorum. Her proje kendi özelinde ele alınmalı. Bir projede harabe estetiği ön plana alınabilirken, bir diğerinde dönem rekonstrüksiyonu gerekebilmektedir. Süleymaniye Mahallesi gibi adeta kaybolmuş bir miras alanında, hakkında bilgi sahibi olduğumuz yapıların bir dönem rekonstrüksiyonu ile tekrar ayağa kaldırılması, yani ihya edilmesi anlamlı iken başka bir bağlamda ihyadan koşarak uzaklaşmak isteyeceğim bir öneri olabilir. Yedikule Hisarı’nda harabe estetiği yerine yapının bilinen son özgün çatılarının tekrar inşa edilmesini tercih ediyoruz. Günümüzde devam etmekte olan Kızkulesi restorasyonunda II. Mahmud devri esas alınarak bazı rekonstrüksiyonlar yapılıyor. Bunların hepsi kendi özelinde değerlendirilmesi gereken kararlar. Tasarımcı bir mimar olarak, restorasyonda da eskizlere, araştırmalara devam eden, tasarımla korumanın ara kesitinin yer yer birbiri içine geçtiği bir süreci ve farklı disiplinden uzmanların yer aldığı çok paydaşlı bir çalışma yöntemini esas aldığımı söyleyebilirim. Bu yaklaşımda çağdaş eklerin ve fonksiyonların önemli bir yer tuttuğunu söylemeliyim.
Seda Özen Bilgili: Yapının hikayesine, varsa inşaat defterlerine, eski kullanıcılarına, eski fotoğraflarına, arşiv belgelerine ulaşmaya çalışıyorum. Yapı bir sivil mimarlık örneği de olsa, anıt eser de olsa; sadece bürokratik gereklilikler için değil, yapıyla konuşabilmek, onu tanıyabilmek, ihtiyaçlarını anlayabilmek için olabildiğince ön araştırmalar yapıyorum.

Ülkemizde ve dünyada iyi restorasyon örnekleri neler?

Dünyada bunu en iyi yapan ülkeler/mimarlar hangisi size göre, paylaşır mısınız gözleminizi?
Celaleddin Çelik: İtalya, Fransa, İspanya gibi Avrupa ülkeleri koruma konusunda haklı bir üne sahip ülkeler. Bu ülkelere aynı zamanda savaş sonrası rekonstrüksiyonlarla tarihi dokuyu tekrar ayağa kaldırıp yaşatan Viyana gibi örnekleri de eklemek gerekir. Bu ülkelerdeki çağdaş restorasyonlarda ise tamamlama, çağdaş kontrast eklerin oldukça yüksek nitelikte uygulandığını söyleyebiliriz. Diğer yandan Çin ve Japonya’da asırlardır ayakta duran ahşap yapıların varlığı özgün malzeme ve teknikle süregelen restorasyon çalışmalarının takdire şayan ürünleri. Bu bağlamda çok beğendiğim işlerden biri, Gottfried Böhm ve Peter Zumthor’un müdahaleleri ile şekillenmiş olan Kolumba Museum (Köln). St. Kolumba Kilisesi 1943’te bombalamada ağır tahrip görmüş, sadece bazı kalıntılardan ibaret hale gelmişti. 1947’de Gottfried Böhm bu kalıntıları tekrar ele alıp bir şapel inşa etti, 2003’te ise Peter Zumthor bu şapele ustaca ilişen bir müze tasarladı. Koruma ve tasarımın beraber ele alınışı açısından ilham verici ve başarılı işlerden biri.
Seda Özen Bilgili: Bizde restorasyon alanı, dünyadaki uygulamaları çok yakından takip ediyor. Yeni restorasyon teknik ve malzemelerini de takip ediyoruz. Elbette İtalyanların konuya bakışı ve yerleri ayrıdır. İspanyollar da getirdikleri çağdaş eklerle, cesur denemelerle ilgimi çeker.

Ülkemizden iyi restorasyon örnekleri verir misiniz?
Celaleddin Çelik: Ağa Han Ödülü’ne de layık bulunan Ertegün Evi (Turgut Cansever) koruma ve tasarımın birlikteliği açısından ilham verici bulduğum örneklerdendir. Son zamanlarda yeniden işlevlendirme açısından Beyazıt Devlet Kütüphanesi (Tabanlıoğlu Mimarlık), Çanakkale Kilitbahir Kalesi ve Şerefiye Sarnıcı (Cafer Bozkurt) dikkat çeken örneklerden. Harabe estetiğini önceleyen dikkate değer uygulamalardan ise Gölcük Kazıklı Kervansarayı’nı (Burak Altınışık, Gül Köksal) örnek verebiliriz.
Seda Özen Bilgili: Köylerimizde mücevher gibi eski eserler oluyor. Bazen Orhan Gazi döneminden kalma çandı tekniğinde bir cami, bazen İstanbul panoramasına sahip bir konak, tümüyle özgün nitelikleri bozularak yeniden inşa ediliyor. İstanbul’da, büyük şehirlerde birçok eser için bilimsel kararlar alınırken, güzel ekipler kurulurken böyle küçük programlı ama ünik örnekler kaybolabiliyor. Bazı çok kötü işlerin dönüşü yok, kolay olsun diye, herhangi bir bezeme örneğini, özgün yapım tekniğini, malzemeyi korumadan yıkarak yapmanın dönüşü yok. Genel olarak bu tip uygulamalara karşıyım. İmkanlar olduğu zaman, ülkenin her köşesinde her işte aynı hassasiyetle yaklaşmalı. İstanbul Bienali’nde gezme fırsatı elde edilen Zeyrek Çinili Hamam’ın, verilen emekle, özenli koruma uygulamasıyla, ülkemizdeki yüz akı örneklerden biri olduğunu düşünüyorum.

Önceki Yazı

Seyyâh-ı Âlem’in aynası: Seyahatnâme

Sonraki Yazı

Beyoğlu Ekim’de bir başka

Son Yazılar