“Sararmış Yapraklar” ya da paylaşılan yalnızlıklar

10 dakikada okunur

Cannes Film Festivali’nde adından çokça söz ettiren Sararmış Yapraklar (Kuoleet Lehdet), Ayvalık Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapmasının ardından şimdi Mubi’de gösterimde. Yönetmeni Aki Kaurismäki’nin altı senenin ardından çektiği film, Cannes’da Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü ve senenin en beğenilen filmleri arasında yerini aldı. Issız ve karanlık Helsinki sokaklarında yeşeren bir aşk hikayesini anlatan Sararmış Yapraklar, yönetmenin kendi tabiriyle “gizlenen insanlar” olarak tanımladığı işçi sınıfının yalnızlığını paylaşabildiği renkli bir anlatı sunuyor.

2002 senesinde Geçmişi Olmayan Adam filmiyle dünya sinemasında adından söz etmeye başladığımız Aki Kaurismäki, birçoğumuzun zihninde kendi çizgisinde filmler yaparak çoğunlukla işçi sınıfının küçük, bireysel hikayelerini anlatan protest bir yönetmen olarak canlanıyor. Yönetmen, 2003 senesinde Oscar’a aday gösterilmesine rağmen Irak savaşını protesto ederek törene katılmayı reddediyor. Bu olayın birkaç sene ardından, New York Film Festivali’ne davet edilmesine rağmen İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin vize alamadığı için festivale katılamayacağını öğrenip “Eğer Birleşik Devletler hükümeti İranlı bir yönetmeni istemiyorsa, Finli bir yönetmeni hiç istemez. Bizim petrolümüz bile yok.” açıklamasıyla havaalanından geri dönüyor.  

Protest tavrı ve kendine has sinematografisi ile tanıdığımız Kaurismäki, bu filmde çizgisinin dışına çıkmadan işçi sınıfının hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Klasik bir ilk görüşte aşk hikayesi olarak karşımıza çıkan Sararmış Yapraklar, bir süpermarkette tarihi geçen ürünleri çöpe atmakla görevli olan Ansa (Alma Pöysti) ve bir fabrika işçisi olan Holappa (Jussi Vataen)’nın hayatına bir pencere aralıyor. Ansa ve Holappa, kıt kanaat geçinen ve çalıştıkları işlerde de herhangi bir güvenceleri olmadan tutunmaya çalışan iki yalnız orta yaşlı. Bu iki kahramanımızın yolu Helsinki’nin puslu akşamlarından birinde bir karaoke mekânında kesişiyor. İlk görüşte birbirlerinden etkilenen fakat konuşmak için bir adım atmayan ikili, öylece mekândan ayrılıyorlar. Bu ilk karşılaşmanın ardından Ansa, son kullanma tarihi geçmiş ürünlerden birini kendisine ayırdığı için işten atılıyor ve bulaşıkçılık yapmaya başlıyor. Ne yazık ki bu işi de uzun soluklu olmuyor, patronunun hapse girmesiyle yine beş parasız kalıyor. Tam da bu esnada Holappa ile tekrar karşılaşıyorlar. Birlikte bir kahve içip sinemaya gidiyorlar. Sinemadan dönerken Ansa bir kâğıda telefon numarasını yazıp Holappa’ya veriyor. Kaderin işine bakın ki Holappa kâğıdı alır almaz düşürüp kaybediyor ve gecelerce birlikte gittikleri sinemanın kapısında belki tekrar karşılaşırız diye Asna’yı bekliyor. Ansa da Hopa’dan farksız değil, günlerini telefon başında geçiriyor.  Artık umutları tükendiği anda hayat bu iki yalnızı yine bir araya getiriyor ve sinema salonunun önünde karşılaşıyorlar. Tam artık birbirlerine kavuştular derken, Ansa Holappa’nın alkole olan düşkünlüğünden dolayı devam edemeyeceğini söylüyor. Filmin devamında benzer engellere takılsalar da hikâyenin bir yerinde hep yolları kesişiyor. 

Kendine has bir klişe

Sararmış Yapraklar, klasik bir anlatıya sahip aşk filmi olarak karşımıza çıkmasına ve klişe denebilecek sahnelere yer vermesine rağmen, bu türde yapılan benzer filmlerden bir şekilde ayrışıyor. Bu ayrışmanın en büyük sebeplerinden biri de yönetmenin kendine has tarzını korumuş olması. Sararmış Yapraklar, bir aşk hikayesi olarak karşımıza çıksa da arka planda Rusya ve Ukrayna savaşını, bu savaşın bireylerin psikolojisine etkisini net bir şekilde hissedebiliyoruz. Hikâye bir kadın ve bir adamın kesişen yolları ekseninde şekillense de sinematografik anlamda yapılan tercihler, hikâyeye ince ince işlenen toplumsal meseleler ve değinmeden geçemeyeceğimiz acı-tatlı müzikler filmin anlatısını büyük oranda destekliyor. Buna ek olarak, filmde kullanılan gölgelerin ve ışıkların filmin dramatik yapısına etkisi yadsınamaz. Öyle ki, 2023 Helsinki’sinde çekilen bir film izlemekten ziyade, kendi evreninde geçen ve kahramanların, sinematografinin, müziklerin ve hikâyenin büsbütün bu evrene uyum sağladığı bir film izliyoruz.

Ansa ve Holappa, yalnızca birbirinden etkilenen, belki bu etkileşimin sonrasında aşka dönüştüğü iki karakter olarak çıkmıyor karşımıza. Filmdeki her karakterin kendine has bir yalnızlığı var. Herkes sistemin içinde bir şekilde hayatlarını devam ettirmeye çalışıyor ve bu çaba onları öylesine yalnız kılıyor ki hep bir arayış içindeler. Ansa’nın Holappa’yı yemeğe davet ettiğinde gidip marketten bir tabak satın alması, Holappa’nın alkole olan düşkünlüğü, birbirlerini bulamadıklarında sinema salonunun önünde biriken sigara izmaritleri… Holappa’nın arkadaşının aylar sonra Ansa’ya karşılaştığında yalnızca bir kez karşılaştığı o kadının numarasını istemesinin sebebi de bu. Ansa’nın hiç düşünmeden köpek sahiplenmesi de bu yüzden. Bütün bunlar hep yalnızlıktan.

Yalnızlığın bir sebebi olarak ‘kapitalizm’

İnsanlar yalnızlar ve bunun sorumlusu bir anlamda yaşadıkları düzen. İçinde oldukları dünya, insanca yaşamalarına müsaade etmediği için herkes bir köşede kendi kabuğuna çekilmiş ve bir parça sevgi görmeyi bekliyor. Ufacık sevgi kırıntısıyla karşılaştığında ise ona sıkı sıkı tutunuyor. Film bu anlamda kapitalist düzenin yıkıcı etkisinin ve proletaryanın sömürgesinin altını çok ince bir kalemle çizmeyi başardığı için öne çıkıyor. Dozerlerle fakirlerin evlerini yıkmaya gelen zenginler görmüyoruz mesela filmde. Üzerlerine bombalar yağarken aşkını yaşamaya çalışan bir çiftle de karşılaşmıyoruz. Yine de gerçek dünyadan habersiz değiliz. Bir yerlerde bir savaş oluyor, insanlar fakir çünkü emekleri sömürülüyor. Biz de bunları hayatlarına normal seyirinde devam eden insanların gördüğü kadar görüyor ve biliyoruz. Ve bu da Sararmış Yapraklar’ı bu denli beğenilen ve konuşulan filmlerden biri yapıyor… 

 

Önceki Yazı

Yeni yıl, yeni listeler ve yeni filmler

Sonraki Yazı

Tuhaf olanı bulmak

Son Yazılar

YKY’de son çıkanlar

Yapı Kredi Yayınları eylül ayında birçok yeni kitap çıkardı. Yapı Kredi Yayınları’nın çıkardığı bu kitaplara gelin

Altın Portakal başlıyor

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, başarılı oyuncu Sedef Avcı’nın sunumu ve oyuncu Serhat Kılıç’ın