Seattle Bir Fetih Şehri

22 dakikada okunur

Gülcan TEZCAN

Cihan Aktaş, “Seattle Günlüğü” kitabını anlatırken ilginç tespitlerde bulunuyor:“Seattle, Amerikan yerlilerinin rezervasyon denilen bölgelere sıkıştırıldığı bir fetih sürecinin şehri.  Oraya giderken Şef Seattle’ın ünlü mektubundan cümleler vardı dilimde…”

Gazeteci, yazar ve mimar Cihan Aktaş, ABD günlerini anlattığı “Seattle Günlüğü” kitabıyla ‘yerli’ Amerika ve bize yansımasını gözlem, yorum ve analizleriyle sunuyor. İçeriden bir ABD okuması sayılabilecek kitap hakkında yazarla oylumlu bir söyleşi gerçekleştirdik…

Seattle Günlüğü sadece bir yazarın torunuyla buluşma notlarından oluşmuyor. Başka neler var bu günlüklerde?

2013 Ekim’inde Seattle’a giderken başlıca amacım doğacak torunumun bakımı konusunda kızımla damadıma destek olmaktı. Ancak hiç görmediğim ve merak ettiğim şehri tanımayı da istiyordum. Torunum Kaan’a gün içinde bazen altı bazen sekiz saat baktım. Kızımla gezip görülecek yerlerin bir listesini yapmıştık. Damadımın evde kaldığı günlerde Seattle’a gidip şehri geziyorduk. Kütüphanelere, kültür merkezlerine, üniversiteye, çarşı pazara gittik, çeşitli kültür sanat faaliyetlerine katıldık. Şehrin ilginç mimari örneklerini incelemeye, karakteristik binalarını ve mekânlarını tanımaya çalıştım. Bu gezileri aynı gün akşam defterime veya bilgisayarımdaki günlük dosyasına aktarmaya özen gösterdim. Kendi başıma veya orada tanıştığım arkadaşlarla çeşitli yerlere gittim. Microsoft’ta çalışan Özcan İlikhan’ın eşi Kevser İlikhan’la MAPS Camii’ni ziyaret ettim. Kızımla damadımın yaşadığı Seattle şehir alanı içinde bulunan Bothell’daki site bir orman arazisine yapılmıştı. Hemen her gün markete gittim veya sadece hava almak için ormanda yürümeye çalıştım. Günlüğümde bu yürüyüşlerdeki düşüncelerime, bebek görmeye gelen misafirlerle ilgili bazı izlenimlerime, torunumun büyüme sürecinde gösterdiği değişikliklere, yaşadığım evin çeşitli özelliklerine de yer verdim. Kaan’a baktığım saatlerde, o uyurken izlediğim filmler hakkında da notlar düştüm.

Annelik ve büyükannelik arasında nasıl deneyim farkları var?

Anne hep yorgun ve uykusuzdur, bebeğin büyüme sürecindeki ayrıntıları kaçırır bu nedenle. Ayrıca bebekten ilk sorumlu olan da odur, bu büyük bir ağırlık yükler benliğe. Anneanne ne kadar yorulursa yorulsun bebeğe bakmanın tadını çıkartabilirmiş. İlk gülücük, ilk çığlık, tanımaya çalışır gibi görünen meraklı bakış, emekleme, bir tatlının tadını ayırt edip tebessümüne yansıtma… Kaan’ın çeşitli gelişim aşamalarında gösterdiği değişimleri fark edebiliyordum, oysa kızlarımın bebekliğinde dikkatimden kaçabilmişti bunlar. Bir de şu var: Kendi bebeğiniz konusunda ilk sorumlu olmak bir tedirginliğin yanı sıra rahatlık da sağlıyor davranışlarda. Torunum elbette benim de bebeğimdi ama anne ve babasının ilk heyecan ve tecrübesizliklerinden kaynaklanan hassasiyetlerini dikkate almam gerekiyordu onunla ilgilenirken…

 

HAYAT DEVAM EDİYOR

Torununuzun hayatınıza girmesi size neler öğretti?

Her şeyden önce bir bebeğin bakımı konusunda bildiğim pek çok şeyi unuttuğumu fark ettim. Bebeklerin etraflarına yaydığı bir dinginlik hayata dönük umudu da güçlendirir. Kiyarüstemi’nin anlattığı gibi: Hayat devam ediyor. Bir bebeğin bakımında geniş ailenin nasıl rahatlatıcı bir yönü olduğunu hissederdim hep, bunun üzerine bir kez daha ve yeni bir tecrübeyle düşündüm. Kızlarımızı büyütmenin bir rahatlığı içindeyken yeni bir sorumluluk hissiyle tanıştık eşimle birlikte. Bir bebek anneanne ve dedesinin ilgi ve şefkatine ihtiyaç duyuyor. Çünkü, biraz önce de söyledim, anne ve baba yorgun ve telaşlı oluyor.

Ben iki kız çocuğu büyüttüm, erkek çocuklara yabancıydım açıkçası. İlk torunumun da kız olmasını diliyordum içten içe. Kaan’a böyle ön yargılı yaklaştım ama onun sayesinde giderek bütün erkek çocuklara dönük bir sevgi, merak, anlayış oluştu bende. Bu bir eksikliğin tamamlanması demek.

Bulunduğum sitede genellikle bebekli genç çiftler yaşıyordu. Kızım ve damadımın tanıdıkları da vardı aralarında, Kaan doğduğunda ziyarete geldiler. Çoğunun aileleri uzak şehirlerde veya ülkelerde yaşıyor. Birçok kadın doğumdan sonra bebeğine bakmak için izin alıyor. Çekirdek ailede anneler bebekleriyle yalnız kalıyor. Pek çok anne aynı zamanda bir veya iki küçük çocuğuyla da ilgilenmek zorunda. Beri taraftan, güvenlikli olduğu hep dile getirilse de sitenin donatı alanlarında nadiren çocuk görüyorsunuz. Ben de çocuklarımı yalnız başıma büyüttüm, böyle bir yalnızlığın ne anlama geldiğini bildiğim için de kızıma destek olmak istedim. Fakat bu sadece kızımla ilgili bir sorun da değil. Yalnız anneleri destekleyen, sorumluluklarını hafifleten özel hizmetler olmalı.

Torununuzun büyümesini izlerken bir yandan da ciddi bir entelektüel faaliyetiniz söz konusu Amerika’da. Sizi en çok etkileyen ne oldu bu süreçte? Daha önce dikkatinizi çekmeyip bebeğin de etkisiyle gündeminize giren konular nelerdi?

İlk ABD seyahatimde New York’ta geçirmiştim zamanımın çoğunu. Seattle, Amerika’nın yakından tanımayı istediğim şehirleri arasında ilk sırada gelir. 1999’da gerçekleşen küreselleşme karşıtı gösterilerle dikkatimi çekmişti bu şehir ama daha öncesi hep var. Seattle, Amerikan yerlilerinin rezervasyon denilen bölgelere sıkıştırıldığı bir fetih sürecinin şehri. Oraya giderken Şef Seattle’ın ünlü mektubundan cümleler vardı dilimde. Popüler kültürün bize “Kızılderili” diye öğrettiği Amerikan yerlilerinin yurdunda bir süre yaşayacak olmak heyecan vericiydi ama elbette cevap aradığım pek çok soru da vardı. Zayıf düşürülen ve yenikliği ilan edilen bir halk, bir kültür, folklorik bir varlığın ötesine geçme başarısını nasıl gösterebilirdi?

Orada ise şehir size önce büyük bir nüfus oranına sahip evsizleri gösteriyor. Burası küreselleşmeye karşı protestoların başladığı şehirdi ama küreselleşmenin ünlü markalarının da beşiği olmuştu. Küresel markalar şehre yerleşirken, şehrin kurucuları evsizleşti ve çeperlere gitme gücünden bile yoksun sokaklarda yaşamaya başladı. Şef Seattle’ın daha sonra kurmaca olduğunu fark edeceğim ünlü mektubunda geçen “Artık sokaklar evimiz” şeklindeki, çevre sorunları bağlamında sloganlaşan cümle evsizler için dramatik bir gerçeklik kazandı. 2019 verilerine göre Seattle idari bölgesinde evsiz sayısı 12 bin 500 kadar. Evsizler üzerine düşünmemek, huzursuzluk duymamak mümkün değil, soğuk havalarda sıcak evinizde bir sofra başında toplandığınızda… Her biri bir zamanlar aile sahibiydi, çoğunun meslekleri vardı, ne oldu da bütün varlıkları bir çadıra, bir torba eşyaya indirgendi, diye düşünüyor insan. Öyle ya, havali bir bakıma yerlilerin sürgünlüğü pahasına modern bir yerleşime dönüşmüştü. Günlüğümde bu konulara geniş yer ayırdım. “Medeniyet evrensel acı nedir bilmez”, der ya Aliya…  Şehir bir taraftan sessizliğiyle dingin ama aynı zamanda yılın büyük bir bölümünde aralıklarla süren yağmur nedeniyle de kasvetli bir havaya sahip. Seattle’da doğan Grunge, müziği tanımlanırken “huzursuz” veya “depresif” gibi nitelemeler kullanır. Ben “mahcubiyet” nitelemesini de eklemek isterim şehrin havasını tarif ederken. İnsanlar yaşadıkları ortamda ne pahasına bulunduklarını fark ediyorlar. Çeşitli kurumlarda, kültür merkezlerinde gasp edilmiş hakları nedeniyle yerlilerden özür dilenen yazılar okuyabilirsiniz duvarlarda. Bu gözlemlerim üzerine İstanbul’a döndükten sonra da düşünmeye devam ettim. Şef Seattle’a atfedilen ünlü mektubun aslında iki kez, ilk olarak 19. yüzyılın sonlarında bir bilim adamı tarafından bir gazete yazısıyla, ikinci olarak da 1971’de bu gazete yazısı üzerinden bir belgeselci tarafından kurgulandığını öğrendim. Buna rağmen mektubun yeryüzünde dolaşımının sürmesi bir hayli düşündürücü.

 

YALNIZLIĞA MAHKUMLAR

Amerikan kültürü ve toplumsal yaşamına dair tespitleriniz, değerlendirmelerinize de yer vermişsiniz kitapta. Batılı yaşam tarzını hep kendimizden uzak görürüz. Aile ve komşuluk ilişkileri anlamında benzerliklerimiz var mı peki?

Şüphesiz benzer yönlerimiz var. Söz gelimi damadımın babası ayrı evlerde bile yaşasalar, çocuklarından sıklıkla “ata” konumuna sahip olduğunu hatırlamalarını bekler. Eşi ayrılıp gittikten sonra çocuklarına yıllarca yalnız bakmış, bunu da belirtmeliyim. Damadımın annesi daha sonra başka biriyle evlenmiş ve kendisi birkaç yıl önce vefat etti. Kızım kayınvalidesini tanıdı, iyi bir iletişim de vardı aralarında. Dayısı ve eşi, beş saat uçak yolculuğu yaparak yeğenlerinin bebeğini görmeye geldiler ben oradayken. Bu fedakarlık vefat eden ablaya bir saygının göstergesi. Bunların yanı sıra terbiye ve eğitim, çocuğun reşit olurken aynı zamanda bağımsız bir hayat sürdürmesini sağlayacak yönde şekillenmiş. Komşular mesafeli. Seattle göçmen şehri, hemen herkes çalışıyor. Ancak sivil bağlantılar güçlü. Kitapta kızımın yaşadığı semtte yürüyen Buy Nothing dayanışmasından söz ettim. Artık ihtiyaç duymadıkları bebek eşyaları ve ev eşyalarını komşular ihtiyacı olanlara götürüyor. Aslında bu tür faaliyetler Türkiye’de de Whatsapp grupları tarafından yapılıyor. Yalnızlaşma bir kötü kentleşme sorunu şüphesiz. Evsizlikten büyük bir yalnızlık olur mu? Kötü kentleşme yanı sıra evsizliği de getiriyor. İnsanlar türdeşleriyle sitelere çekildikçe de gelir uçurumları derinleşiyor. Varlık ve yokluk farkı korkuları büyütüyor tabii ve kimi insanlar da evlerinde yalnızlığa mahkum ediyor kendilerini.

ABD kültürü ve geleneklerine dair izlenimleriniz neler? Şükran Günü ve Hallowen nasıl bir anlam ifade ediyor orada?

Amerikan kültürü öncelikle Anglosakson kültürünün göç süreçlerindeki özel tecrübelerini bir toplum olma yönünde geliştirip örgütleme yönünde seferber edilmiş. Şükran Günü hemen her kesim tarafından kutlanıyor ancak bu günü sorgulayanların sesi giderek daha fazla yükseliyor. Şükran Günü, Amerika’dan kaçan veya sürülen, “Pilgrims” adı verilen ilk grubun zorlu yolculuğun ardından aç ve bitkin bir vaziyette karaya çıktığı 11 Aralık 1620’de yerliler tarafından izzet ve ikramla karşılandıkları tarihte gerçekleşen bir kutlama yemeği. Gelgelelim kimi Amerikalılar daha sonra kendilerini güzelce karşılayan bu yerlileri katlederek topraklarını ellerinden aldılar. Dolayısıyla kutlamanın dayandığı temel, sorgulamaya açık. Gerçi birçok insan o sofranın başına verdiği mesajı hiç düşünmeden oturuyor artık. Yemek eşin dostun bir araya gelmesine vesile oluyor. Ancak günün ne anlama geldiği sorusunu medya ve sanat etkinlikleri yoluyla canlı tutarak kitlelere, “neyi kutladığınızı düşünün hele”, diye seslenen kesimler de giderek daha fazla duyuruyor sesini.

YÜRÜMEDEN DURAMAM

Günlüklerde tabiatla ilişkinizi anlattığınız bölümler de çok ilgi çekici. O bölümler nasıl oluştu? İstanbul’da da doğayla böyle bir ilişkiniz var mıydı?

Çocukluğum tabiatla iç içe geçti, bunun çok sağlam bir ruhsal altyapı oluşturduğunu düşünürüm, fiziki katkıları bir yana. Salgın döneminde sık sık aksatsam da yürüyüş günlük programımın bir parçası. Eşimle haftada bir dağa tırmanırdık Tahran’da yaşarken. İstanbul’da da parklarda yürüyoruz. Aydos ormanlarına yakın bir eve taşındım, ama bir yıldır salgın nedeniyle eve en yakın parklarda yürümekle yetiniyoruz. Seattle’da yaşadığım evin etrafındaki ormanı yürüyüş için cazip kılan birçok sebep vardı: Hem el değmemiş gibi vahşi hem de güvenliydi. Kısa bir yürüyüşle ulaşabiliyordum. Yürüyüş yaptığım saatlerde tek veya grup halinde, çok az insan çıkardı karşıma, selamlaşıp geçerdik. Seattle şehri 1850’lerde kurulmuş. Orman o yılların öncesini de gördü. Şehrin geçmişi üzerine düşüncelere dalarak yürürdüm ormanda. Kaan’ın geçirdiği değişimler, akşam yazacağım metinler, İstanbul’dan aldığım bir haber üzerine düşünürdüm. Etraftaki ağaçları inceler, türleri üzerine fikir yürütürdüm.

 

“ASLEN NERELİSİN?”

Amerika çok farklı inanç ve kökenden toplulukların yaşadığı bir ülke. Farklı kesimler bazı kutlamalarda buluşurken bir yandan da kendi inanç ve kökenlerini de canlı tutacak apayrı kanallar oluşturuyorlar. Farklılığın bir hegemonya tonunda bildirimine karşı özellikle genç kuşaklar bir hayli tepkili. “Aslen nerelisin?” sorusu büyük bir rahatsızlık uyandırıyor. Bir konferansına gittiğim Müslüman aktivist Aneelah Afzali, kendini “Amerikalı bir Müslüman” olarak tanıttı. Çekik göz, ten, giyim kuşam ve aksandan hareketle sorulan ötelemeye dönük sorular yargı konusu olabiliyor.

Önceki Yazı

Berlin Film Festivali’nde Adaylar Açıklandı

Sonraki Yazı

Adam Wingard’a Face/Off Görevi

Son Yazılar

Boykotun kültür sanat hali

İsrail’in Filistin işgali devam ederken tüm dünyadan insanlar bu işgali destekleyenlere veya sessiz kalanlara karşı boykot

Âşık Veysel

İlkokul yıllarında aşina olduğumuz, görmeden sevdiğimiz bazı ozanlar, yazarlar var. Onların eserlerini ismen de olsa ezbere