Elanur Reyhan YAPRAKLI
İran müziğinin 4 önemli usta müzisyeni; Kayhan Kalhor, Navid Afghah, Ali Behrami Fard ve Hadi Azarpira’dan oluşan Kayhan Kalhor Ensemble, yıllar önce Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda performans sergilemişti. O günleri hatırlayıp Kalhor’un günkü performansı ve müzik dünyası üzerine bir yolculuğa çıkalım istedim.
Dünyaca ünlü kemençe virtüözü Kayhan Kalhor, Tahran’da doğmuş müzikal çalışmalarına 7 yaşındayken başlamış. 17 yaşındayken İran’ın en prestijli sanat merkezi olan Chavos Kültür Merkezi’nde Shayda Ensemble ile çalışmaya başlayan Kalhor, 20 yaşında Muhammed Rıza Lütfi’nin yanında çalışmalarına devam etmiş ve sonraki dönemlerde klasik müzik öğrenmek için Roma ve Ottawa’ya gitmiş. Müzikteki yöresel farklılıkları da daha iyi görebilmek amacıyla, İran’ın birçok bölgesine düzenlediği geziler, Kayhan Kalhor’un müzikalitesini zenginleştirmiş. Kalhor aynı zamanda “Ghazal” ve “The Masters of Persian Music” topluluklarının kuruculuğunu üstlenmiş.
Kayhan Kalhor’un ‘kamança’sı Karadeniz kemençesi ile karıştırılmamalı. İkisinin ortak özellikleri üç telli ve yaylı olmaları. Kamança, ses genişliği daha fazla ve yapım tekniği daha karmaşık bir enstrümandır. Dinlerken en beğendiğim enstrüman olan keman ailesine daha yakın gibi gelir. Kalhor’u dinlerken kemanın bana verdiği huzuru ve doyumu tekrar anımsamıştım.
Kayhan Kalhor, İran kültürünün zenginliğini dünyaya anlatmak istiyor. Enstrümanına adeta aşık! Onunla çok naif bir o kadar da hırçın bir ilişkisi var. Bir konuşmasında ‘dünyada saf kültür yok. Hepsi bir araya geldiğinde anlam kazanıyor.’ diyen Kayhan Kalhor, dünya kültürüne sahip olan ama bu dünyaya ait olmayan bir sanatçı.
ZİYAFET SOFRASINA ORTAK OLMAK
CRR’deki Kayhan Kalhor Ensemble’nin büyüleyici performansını dinlerken içinde bulunduğumuz koşuşturmalı, stresli dünyadan başka bir dünyaya sızmış gibi hissetmiştim. Dingin bir ortam vardı… Her bir sanatçı, enstrümanı ile sohbet ediyordu. Enstrümanlar ise onlara dokunan ellerin ahengi ile birbirleriyle muhabbet ediyordu. Başka bir evrende, büyülenmiş bir seyirci karşısında olan sanatçılarda ise mütevazı bir ruh hali vardı. İzlemiş olduğumuz bu konserleri pandemi döneminde o kadar çok arıyoruz ki…
Sahnenin ortasına konulmuş kırmızı İran halıları ile kaplı sedir üstünde, müziğe teslim olmuş vücutları ve başı öne eğik derviş edası ruhları ile ziyafet sofralarına bizi de ortak etmişlerdi. Bu ziyafetin tadı damaklarda kaldı. Saatlerce dinlenseler de hep bir yarım kalmış sohbet tadı olacaktır zaten. İçinde bulunduğumuz hayattaki alışagelmiş tat o kadar farklı ki konser bir taraftan bitsin, gerçek değil hissi oluşuyor; bir taraftan da hiç susmasınlar bu sesler ruhun aradığı ahenk hissine kapılıyorsunuz. Aslında bir modern dünya huzursuzluğunun bağımlısı olmuşuz. Bunun farkına böyle zamanlar da varıyoruz ama aranan ve ulaşılmak istenen cennet huzuru olmalı.
DİNGİN BİR RUH ÇIĞLIĞI…
Müzik, daha da genellersek sanat sorgulatıcı bir şey olmalı. Sorgulamadan bir ürün ortaya çıkarılamaz. Duyduğumuz sesleri, gördüğümüz yerleri, şahit olduğumuz hayatları, hissettiğimiz duyguları sorgulayalım. Soralım, konuşalım, sevelim, sevilelim. Üretelim ki insan olmanın, bu dünyaya geliş amacımızı unutmayalım. Unutursak savaşlar, aç kalan çocuklar, şehit olan kardeşlerimiz çoğalacak. Doğrudan bizim hayatımızla etkilenmiyor zannetsek de hep birlikte unuttuk bu dünyadaki amaçlarımızı. Etrafımıza bakmakla başlayalım. Her insan kendini sorgulayarak başlarsa, yanındakinin sorgulamasına sebep olacak daha sonra birer birer çoğalıp bu modern dünya içinden kurtuluşa doğru adım adım da olsa yol alacağızdır. Kurtuluş için dingin bir ruh çığlık olacaktır!
İREM BAHÇELERİ…
Kayhan Kalhor Ensemble ziyafete, “Dastgah Homayoun” ile başladı. Ali Bahrami Fard’ın, “Pish Daramad” solo performansı ile devam etti. Ali Bahrami Fard, Şiraz doğumlu besteci, müzisyen ve organizatör. Şiraz, İran’da da en merak ettiğim şehir olabilir. Hâfız-ı Şirâzî’nin yanına giderek ‘İrem bahçelerinden’ bahsetmek gerek, o güzel dizelerini yerinde dinlemek gerek diye düşünürüm. Gül kokulu mekanlarda yetişmiş bir insanın santur ile dans etmesine belki de o yüzden şaşırmadım.
Konser Ali Bahrami Fard’ın solo performansından sonra enstrümantal doğaçlamalar ile devam etmişti. Daha sonra Hadi Azarpira “Reng” adlı parça ile solo performans sergiledi. Konserde ‘tar’ çalan Azarpira; tar, ud ve sitar enstrümanlarında ustalaşmış. Beraber çalmış olduğu Rohab Ensemble, 2009’da Tebriz’de Sougvareh Festivali’nde “En iyi İran Topluluğu” ödülünü almış. En son çalışmalarından olan “Rahe-Rouh” (Özgür Ruh), Ali Bahrami Fard tarafından bestelenmiş. Tar özel bir çalgı ve Kamança ile müthiş bir ikili.
Konserde parçalara tombak ile ustaca katılan Navid Afghah ise İran müziğinin önde gelen isimlerinden. Aynı zamanda tar ve setar çalmakta. Konserde özellikle ‘tombak’ın sesine odaklandığım zamanlar oldu. Ritim müziğin can damarıdır. Tombak, son derece karmaşık bir parmak tekniği içermekle beraber, yuvarlamalı ve tokatlamalı parmak vuruşları ile çalınan bir İran klasik müziğinin vazgeçilmez perküsyon çalgısıdır.
Kayhan Kalhor, “Torgheh” parçası ile solo performansı sırasında, konserin tamamında büyüledikleri seyirciyi hipnoz etmişti. Son vuruşu ‘Kamança’nın saraylı, asil duruşu ile yapıp şarkı söyleyerek konseri sonlandırmıştı.
Huzurlu, dingin, ustaların muhabbet ettiği bu konser pandemi sonrasında tekrarlanırsa herkese samimiyetle tavsiye ediyorum. Bahsettiğim şarkılarla ruhumuz dinlensin.
Konser salonlarında kavuşabilmek dileğiyle…