Her yüzyılda renkli şahsiyetleriyle içinde bulundukları toplumu anlamlandıran ve onlara ışık tutan simalar bulunur. 17. yüzyıl Osmanlı dünyasında bu kişiler belirlense tartışmasız Evliyâ Çelebi ilk akla gelen olacaktır. Gezdiği şehirlerde sosyal hayata, gruplara, aralarındaki ilişkilere değinen, ciltleri dolduran Evliyâ Çelebi’nin kaleme aldığı Seyahatnâme birçok alan için insanı şaşırtacak derecede zengin bir kaynaktır. Seyyah-ı âlem [dünya gezgini] tarihle, kültürle, coğrafyayla, mimariyle ve sanatla ilgili pek çok bilgiyi muhayyilesiyle birleştirerek bu eserinde sunar.Beklendiği üzere seyyahın gezilerindeki gözlemler yaratıcılıkla, hayal gücüyle ve edebî yetenekle yan yana geldiğinde yaşadığı çağdaki değişimlerin yorumuyla herkesinkinden farklıdır.Kuşkusuz tanıklık ettiği gözler sıradan birininki gibi değildir. Evliyâ zamanın gerisinden gelenleri de görmüş, konuşulan dilleri duymuş ve onları renkli dünyasıyla bir araya getirmiştir. Dolaştığı yerlerde kendisinden bir iz bırakmak adına bina duvarlarına “Evliyâ ruhiyçin el-Fatiha” yazacak kadar nüktedan bir karakter olan Evliyâ Çelebi’nin ziyaret ettiği bölgelerin kültürel öğelerinden ve bu arada müziklerinden etkilenmemesi düşünülemez.[1]
17.yüzyılın toplumsal belleğini canlı tutan, bir bilgi taşıyıcısı seyyah, döneminin Osmanlı insanının bir temsili şeklinde karşımıza çıkar. Evliyâ’nın toplumsal konumuna bakarsak bir müezzin ve hafız olarak alt sınıf ulemadan sayılabilir ve bazen “efendi” unvanını alabilir. Ancak bir saraylı, müzisyen ve edip konumuna en uygunu “çelebi”dir.[2] Musiki yeteneği, güzel sesi ve zekâsıyla IV. Murad’ın gözüne girip takdirini kazanan ve onun emriyle saraya alınarak seferli odasında musiki öğrenmiş olanlardan biridir Çelebi. Musikideki hocası da Atrabü’l Asar’da madde başı olarak yer alan Tokatlı Derviş Ömer Gülşenî’dir.[3]
Müziğin yaratılış süreci, icracı olmadan tamamlanamaz. Aynı biçimde kolektif bir ilişkiyle dinleyici olmadan da tekrarlanma aşaması başlayamaz. Özgün bir Osmanlı/Türk müziği geleneğinin şekillenmeye başladığı 17. yüzyılın başlarından itibaren İstanbul’daki müzik faaliyetleri ve üretimleri Evliyâ Çelebi’yi bir hanende ve dairezen olarak heyecanlandırır. IV. Murad’ın meclisine ilk girdiğinde huzurundaki sohbetinden ve elindeki daireyle okuduğu müzik parçalarından hoşnut olan sultan bu daireyi Evliyâ’ya ihsan eder. Arap, Acem ve Avrupa’da birçok ülke gezip gördüğünü, o diyarlarda çeşitli çalgılarla karşılaştığını, gönül eğlencelerinde hanende, sazende ve meddahlarla bir araya geldiği için de tüm çalgıları bildiğinden bahseder Evliyâ. Tabii kendi bilgi ve edindiği bilgileri de referans verir. Bize aktardığına göre, her ne kadar İran, İsveç, Danimarka, Almanya ve Polonya’daki gezileri sırasında, daha bir hayli çalgı görmüşse de “İstanbul’dakileri daha yakından tanıyordu.”[4] Çalgılar arasında neler saymıyordu ki! Daire, kemançe, ney, musikar/miskal, çeng, çöğür, kudüm, nakkare, tanbur, kanun, kaval, rebap, ud, santur, org, şeştar, şeşhâne, kopuz, zil, zurna, davul. Ayrıca kâr, nakış savt gibi musiki formlarını yine Seyahatnâme’nin satır aralarında rastlarız.
Müzik alanında önemli hizmetlerde bulunan Turak [Durak] Çelebi, birçok müzisyen yetiştirmiştir. Nihânî takma adıyla yazdığı Saznâme isimli bir eseri olduğunu Evliyâ Çelebi’den öğreniyoruz. Bu eserde Osmanlı’da kullanılan hemen bütün sazların adlarıyla tarifler yapılır. Evliyâ Çelebi Seyahatnâme’sinin ilk cildinde bu eseri gördüğünü ve saz isimlerini o kitaptan aldığını ifade eder.Seyahatnâme’nin 270. bölümünün 44. faslı sazendelere -Sazendegân’a- ayrılır. O da kendi içinde altı bölümdür. Sazendeleri, Evliyâ, “Fisagores-i Tevhidî” yolundan gidenler olarak belirler. 44. faslın başlığı “Esnâf-ı Sazendegân-ı Fisagores-i Tevhidî”dir. Ersu Pekin’in değindiği gibi Seyahatnâme’de müzikle ilgili konularda yeri geldiğinde belirli aralıklarla Farabi’ye göndermeler yapılır. Böylece Evliyâ Çelebi müzik teorisinin çeviriler yoluyla eski Yunan filozoflarından Arap kültür dünyasına geçtiğini hatırlatmaktadır.[5]
Evliyâ Çelebi 1636’da IV. Murad’ın meclisinde yer alabilmek için çok dil bildiğini, müziğin her türüne hâkim olduğunu ve şiir okumadaki marifetinden söz eder. Evliyâ mehterde çalınanlar dışında 68 çalgıyı sıralar ve haklarında kimi açıklamalar yapar. Önce çalgının adını verir, ardından İstanbul’da kaç çalıcısının bulunduğunu söyler. İcat edeni, “mü’ellifi” diyerek ya da geçmişteki üstatları “pîri” ifadesiyle gösterir.[6] Evliyâ Çelebi’nin saydığı bazı müzisyenlerin Cevrî, Ali Ufkî, Hafız Post, Kantemiroğlu ve Şeyhülislam Esad Efendi’nin çalışmalarında geçtiğini görmekteyiz.[7] Seyyahın sıklıkla dile getirdiği Hüseyin Baykara meclisleri İslâm kültürü içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu gibi kendinden sonraki devirlere de model oluşturur. Evliyâ Çelebi’nin abidevi yapıtı Seyahatnâme, makamlar ve usuller arasında seyreden bir kâr misali coğrafyalar ve kültürler arasında ilerler ve bize büyük bir uygarlık alanının hafızasını geniş bir aynadan yansıtır.
[1] Namık Sinan Turan (2004). “Evliya Çelebi ve batı müziği”, Andante, sayı 9, s. 55.
[2] Robert Dankoff (2012). Seyyah-ı âlem Evliyâ Çelebi’nin dünyaya bakışı, çev. Müfit Günay, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, s. 138. Evliya Çelebi’yi daha iyi anlamak, ara ara kullandığı efsunlu, anlaşılmaz dili çözmek için bir kılavuza ihtiyaç duyabiliriz. Konuyla ilgili bir başucu çalışması için bkz. Robert Dankoff (2013). Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi okuma sözlüğü, çev. Semih Tezcan, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.
[3] Cem Behar (2010). Şeyhülislâm’ın müziği, 18. yüzyılda Osmanlı/Türk musikisi ve Şeyhülislâm Es’ad Efendi’nin Atrabü’l Âsâr’ı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, s. 127.
[4] Henry George Farmer (1999).On yedinci yüzyılda Türk çalgıları, çev. İlhami Gökçen, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 3.
[5]Ersu Pekin (2009). “Evliya Çelebi müzik değişiminin neresinde?”, haz. Nuran Tezcan,Çağının sıradışı yazarı: Evliya Çelebi içinde (s. 307-345), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları,s. 315.
[6] Ersu Pekin (2012).“Evliya Çelebi’nin müzik kaynakları”, haz. Hakan Karateke ve Hatice Aynur, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin yazılı kaynaklarıiçinde (s. 286-341), Ankara, Türk Tarih Kurumu, s. 310.
[7] Seyahatname’nin birinci cildinde sözü edilen İstanbullu müzisyenlerin bu saydığımız yazılı kaynaklardaki geniş karşılaştırmaları için bkz. A.g.e, Ersu Pekin, s. 314-318.