Haber: Rabia BULUT
Pandemi süreci sinema sektörünü derinden etkilerken, film izleme alışkanlığı konusundaki değişim ve dönüşümü de hızlandırdı. Festivallerin pek çoğu yarısı fiziki, yarısı çevrimiçi şartlarda gerçekleştirildi. Sinema sektöründen yönetmen Atalay Taşdiken, yönetmen Eylem Kaftan, sinema yazarı Kerem Akça ve festival direktörü Emrah Kılıç’a sinemanın pandemiden nasıl etkilendiğini ve yeni normale adapte olma sürecinde edindikleri tecrübelerini sorduk. Dört isim de geleceğin, sinema dünyası açısından çok büyük değişimlere gebe olduğunu anlattı…
Tüm dünyayı etkileyen Koronavirüs salgınından sinema da kendi payına düşeni aldı. Sektör durdu, projeler rafa kalktı, festivaller, vizyon tarihleri ertelendi. Herkes uzun bir süre evine kapandı. Karantina sürecinde izleme alışkanlıkları dijital platformlara daha fazla seyirci kazandırdı. Sonrasında ‘yeni normal’e geçiş süreci ile yeniden bir hareketlilik başladı. Peki pandemi süreci ve yeni normal sinemayı nasıl etkiledi?
Sorularımızı sektörün önde gelen isimleri yönetmen Atalay Taşdiken, yönetmen Eylem Kaftan, sinema yazarı Kerem Akça ve festival direktörü Emrah Kılıç’a yönelttik.
Bir resim ortaya koymak için yola çıktığımız dosya haberimizde, paylaşılan görüşler ekseninde sinemanın bir dönüşüm geçirerek ‘yeni normal’ sürecinden geçtiğini, seyirciler üzerinde kalan kapalı alana girme çekingenliğinin kolay kolay atlatılamayacağını, dijital platformların daha fazla tercih edilmeye devam edileceğini söylemek mümkün. Öte yandan sinemanın, film izlemenin pandemi sürecinde sosyal hayattan izole olan insanlar için bir dayanak ve direnme noktası olduğu gerçeği de ortada. Bu anlamda sektörün ve seyircilerin karşılıklı bir destek ve dayanışma ile bu zorlu sürecin üstesinden geleceği konusunda da herkes hemfikir…
“YENİ FİLM ÜRETMEK NEREDEYSE İMKANSIZ!”
ATALAY TAŞDIKEN (YÖNETMEN)
Sinema; her krizde, sosyal olaylarda, doğal afetlerde ilk olumsuz etkilenen sektör. Yeni normal dediğimiz süreçte de maalesef bu özelliği değişmedi ve çok etkilendi. İnsanların kapalı alanda bir arada bulunup film seyretmeyi riskli bulması anlaşılabilir bir durum. Ama anlaşılamayan şey, çok benzer fiziksel koşullara sahip yerlerde yeme-içme, eğlence ve değişik sosyal etkinlikler için bir araya gelmekte sakınca görmemeleri. Bunu yerleşik bir sinema izleme kültürümüzün oluşmamasına mı, yoksa iyi film üretemiyor oluşumuza mı bağlamalıyız bilmiyorum. Ama şu gerçek maalesef önümüzde duruyor: Bu koşullarda yeni film üretmek imkânsız.
Çekilen filmler ticari dolaşıma giremediği için yatırımlar geri dönmeyecek ve filmi üretenler borçlarını ödeyemeyecek. Sektörün bütün bileşenleri işsiz kalacak. Sinema salonları teker teker kapanacak. Yaşadığımız süreç, belki de sinemanın dijital platformların bir unsuruna dönüşmesini hızlandıracak. Bu da yeni tekelleşmelerin oluşmasına ve hatta içerikle ilgili dayatmalara neden olabilecek.
Şimdi birileri “ne yapalım her sektör zorda, tek derdimiz sinema mı?” diyebilir. Kimbilir belki haklılardır. Ama unutmayalım. Eve kapanmaya zorunlu olduğumuz günlerde bize moral veren, hayata tutunmamızı sağlayan, umudumuzu tazeleyen, izlediğimiz filmlerdi. İyi ki sinema var dediğimiz zamanlardan geçtik. Yarın da hep ihtiyacımız olacak sinemaya…
“ONLİNE SUNUM KAÇINILMAZ”
EYLEM KAFTAN (YÖNETMEN)
Genelden önce kendi deneyimim özelinde konuşabilirim: Mart ayında başladı pandemi. Mart-Nisan aylarında pek çok festivale katılacaktım. Bir ay içerisinde üç-dört ülkeye gidecek ve yoğun bir tempoya girecektim. Biletler bile alınmıştı Mart ayındaki festivallerde Boston, İsviçre ve Belgrad’da gala yapacaktık. Pandeminin ilk etkileri Avrupa’da hissedildiği için önce İsviçre iptal etti. Biletleri alınmış olmasına rağmen aynı hafta içerisinde art arda iptaller geldi. Ve büyük bir belirsiz dönemin içine girmiş olduk. Kendi adıma bu kadar yoğun bir tempoyu nasıl yetiştireceğimi düşünürken 100 gün evden çıkmadığım bir dönem yaşadım.
‘Kovan’ın uluslararası yolculuğu bahar aylarında başlayacaktı. Ancak bahar döneminde hiçbir şey yapılamadı. Bir anda çoğu festival online yapmaya karar verdi. Ben online festivallere başlangıçta pek sıcak bakmadım. İzleyiciyle buluşmayı daha çok önemsiyordum. Ondan dolayı online birçok festivali uluslararası prömiyerini fiziksel yapsın diye reddettim. Hem de güvenli bulmadığım için sıcak bakmadım. Böylece o sezonda hiçbir yerde gösterilmemiş oldu. Ama sonrasında yaz aylarında çok taze filmler uluslararası prömiyerlerini online yapmaya başlayınca mesela Saraybosna Film Festivali çok uzun süre fiziksel yapacağız demesine rağmen o da festivale bir kaç gün kala online yapmaya karar verdi. Birçok dünya festivali de online yapmaya karar verince baktım ki bir şekilde güvenlik önlemleri alınıyor, hem de daha uzun süre sakladıkça film gün yüzüne çıkmamış olacaktı. Ben de online festivallere izin verdim. Ondan sonraki sonbahar döneminde benim için çok yoğun bir festival dönemi tekrar başladı. Eylül’de Ankara Film Festivali fiziksel olarak gerçekleşti. Aylar sonra yapılan ilk fiziksel festivaldi. Benim için çok büyük bir ödül filmin fiziksel olarak izleyiciyle buluşması. Sonbahar döneminde benim için yeni normal başlamış oldu. Biraz hibrit bir süreç başladı. Bir kısmı online bir kısmı fiziksel şeklinde ilerliyor tüm dünyada da.
“YENİ NORMALE UYACAĞIZ”
KEREM AKÇA (SİNEMA YAZARI)
Sinema salonlarımız geçen sene de ciddi bir kriz yaşamıştı. 2020’deki pandemi sebebiyle bunun üzerine kondu. Bunun devamında kapanan ve düzene isyan eden işletmeler oldu. Ama sinema sektörü yıllar boyu çeşitli badireler atlattı ve küçülse de yoluna devam etti. Bu küresel krizin bıraktığı iz gerçekten de üzücü. Ama nihayetinde işletmeler de, sinemalar da kendine gelecektir. Zarar gören büyük oranda yerli popüler film yapımcıları gibi gözüküyor. Bu sebeple de kaliteli eserlerin, festivallerde veya yasal dijital platformlarda online olarak da olsa yayılmasına destek vermeliyiz. ‘Sinema’ yeni normale uygun bir şekilde bu eserlerin keşfedilmesi ile yine kendini hissettirecektir.
Netflix, Apple TV+, Prime Video önemli yatırımlar yapıyor. Bunu yerli filmlere de sıçratmaya başladılar. Bu sebeple de bütçeyi çıkaran veya kâra geçenin şu aşamada kendini şanslı hissetmesi lâzım. Yasal dijital platformların ülkemizde daha yaygınlaşması ve işletmecilerimiz yapacağı bir oluşuma girmesi ise çok iyi olur. Bu sayede ‘yeni normalin sineması’ daha sağlıklı işleyecektir!
“HER ŞEYERAĞMEN UMUTLUYUM”
EMRAH KILIÇ (BOĞAZİÇİ FİLM FESTİVALİ ARTİSTİK DİREKTÖRÜ)
Pandemi sürecinden tüm dünyada en çok etkilenen sektörlerden birisi de sinema sektörü oldu. Sinema salonları kapandı, birçok festival iptal edildi, ertelendi ya da farklı şekillerde dijital ortamlara taşınarak organize edildi. Sinema salonlarının kapanması ile birlikte sektörün en önemli damarlarından birisi büyük bir darbe almış oldu. Birçok filmin vizyon tarihleri belirsiz tarihlere ertelendi, sinema salonu zincirleri tüm ülkelerde büyük sorunlarla karşı karşıya kalmış durumda. Hem vizyon tarafında hem de festivaller tarafında sorunlar ortaya çıktı ve bu sorunlar birikmeye başladı. Vizyon ve festival süreçleri, filmler için ayrılmaz ve birbirlerini besleyen süreçler. Özellikle çok ortaklı sanat sineması örnekleri, Avrupa’nın önemli festivallerinde görücüye çıktıktan sonra buralarda edindikleri etiket ve ivme ile tüm dünyaya, festivallerdeki film marketleri aracılığı ile satılmakta ve vizyon sürecine başlamaktalar. Dünyanın en önemli ve prestijli festivali olan Cannes Film Festivali pandemi sürecinde tamamen online olarak düzenlenen ilk büyük festival ve film marketi oldu. Cannes’ın online yapılması üzerine birçok önemli yönetmen ve film bu sahnede yer almamayı tercih etti. Birçoğu fiziksel olarak düzenlenen Venedik Film Festivali’nde görücüye çıktı. Festivaller bir şekilde sürece hızlı bir şekilde uyum sağlamış, online çözümler üretmiş, kısıtlı kapasiteler ile her iki imkânı da kullanarak hibrit edisyonlar düzenlemiş olsa da, filmlerin vizyon süreçleri hâlâ eksik ve pandeminin etkisi altındaki sinema salonlarına ulaşmakta zorluk ve tereddütler çekiyorlar. İzleyicilerin pandemi sebebiyle sinema salonlarından uzaklaşmış olması sektör adına en önemli tehlikelerden birisi durumunda ve pandemi sonrasında da sinema salonları ve izleyici bağlamında bir tedavi süreci gerekeceği aşikâr. 8. Boğaziçi Film Festivali’nde film gösterimlerini fiziksel olarak, kapasiteleri yarıya indirilmiş sinema salonlarında fiziksel mesafe, hijyen ve maske kurallarına göre düzenledik ve #HerŞeyeRağmen sloganı ile bu yılı başarılı bir şekilde tamamladık. İzleyicilerin kendilerine ayrılan koltukları doldurmaları, filmlere gösterdikleri ilgi bize gösterdi ki, festival izleyicisi ve genel izleyici diye basitçe bir ayrım yapmak gerekiyor ve vizyona çıkan filmlerin izleyici sayılarına pandemi sürecinde baktığımızda festival izleyicisinin sinema ile kurduğu güçlü bağ sektörümüz adına iyileşme süreci için her şeye rağmen bizlere umut veriyor.