Tanpınar’ın rüya tabirleri II

5 dakikada okunur

… Rüyamızda kuşbakışı şekilde tüm olaylara hâkim olarak kendimizi ve çevremizdekileri görürüz. Aslında bizim rüyamızdır, özne bizizdir ama bakış tanrısaldır. Kendimizi yukarıdan izleriz. Burada da Tanpınar tam olarak bunu yapıyor. Abdullah Efendi kâbusları sırasında kendisini takip ediyor, biz de onunla bu gerçeküstü ve biraz da absürt dünyada yol alıyoruz. III. Bölüm ile başlayan kabuslar, ara ara verilen rüya izlenimi ve benzetmeleriyle hissettirilir. “Abdullah Efendi, uykusunun içinde kendisini ölesiye tazip eden bir kabuslu rüyadan uyanmak için gayret sarfeden bir adam gibi silkinip kaçmak istedi.”1 Todorov’un “tekinsiz fantastik”2 tanımı akla gelse de bu hikâyenin tam olarak bu sınıra dahil edilemeyeceğini düşünüyorum. Zira tekinsiz fantastikte tüm yaşanan doğaüstü unsurlar sonda mantıklı bir açıklamaya kavuşur. Fakat Abdullah Efendi’nin Rüyaları’nda görülen akıl dışı olaylar ve kişiler karakterin hayal gücünden üretilmiş ve başından bu yana okur olarak biz rüyanın içinde olduğumuzu biliriz. Hikâyenin ismi de bunu söyleyip durur. Yazar, fantastik bir atmosfer için rüyayı kullanmıştır. (Bu zaten çok sık kullanılan elverişli bir yöntemdir.) Fakat yine de bu hikâyesi, Tanpınar’ın diğer metinlerinden ayrılır. Kurgu, gerçek-hayal ikileminde gider gelir.

Tanpınar’ın Rüyayı Tabir Ediş Şekli

Rüya ile amel edilmez. Bu fikir hepimizce kabul edilir. Fakat oldukça yanlıştır. Rüyanın zahiri yüzüyle amel edilmez. Rüya, sembol dilini çözerek, ne demek istediğini okuyarak tabir edilmelidir. Zaten yapılan zahiri bir okumayı bize, Hz. İbrahim’in kıssası aracılığıyla, ilahi mesaj gösterir. İbrahim peygamber, rüyasının metaforik anlamını okuyamayarak oğlu İsmail’i sahiden kurban etmek istemiştir. (Kurban, rüya ile başlatılan bir ibadettir. Ne harika değil mi?) Bu anlamda rüyada karşımıza çıkan sembolleri gerek Jung’un kolektif bilinçdışı dediği arketipsel anlamlarıyla (evrensel dil) gerek kişisel hikayemizdeki kendi sembollerimizle ya da kültürümüzdeki manalarıyla okuyarak rüyaları tabir etmeliyiz. Rüya aracılığıyla yazdıklarıyla içini açan ve içine bakan Tanpınar, aslında metinlerinde rüyalarının tabirini de yapıyor. Rüyaya bakışını ve bu meselede durduğu yeri de çok net bir şekilde gösteriyor. Sembolleri doğru okuduğu ve kurgusunu kurarken alt metinde anlatmak isteneni ne kadar yerinde, olaylar ve durumlar ardında maskeleyerek, verdiği meselesi gerçekten hayranlık uyandırıcı. Bunu yaparken bir yandan da rüya konusunda durduğu yeri de tekrar tekrar sağlamlaştırıyor.

Batı ile Doğu arasında rüyaya bakış noktasında oldukça temel farklar bulunmaktadır. Rüyanın tarihinde en dip yer Eski Mısır’dır. Zaten Hz. Yusuf kıssası da rüya ile başlamıyor mu? Ya da Firavun, tüm erkek bebekleri bir rüya ile öldürmüyor mu? Doğuda rüya, tanrısal bir bilgi kaynağı olarak kabul edilmiştir. İslami gelenekte de bu böyledir. 17. yüzyılın başında istinsah edilmiş bir rüya tabiri kitabına göre rüyalar üç kategoridir.
_____________________________________
1- Ahmet Hamdi Tanpınar, Hikayeler, Dergâh Yayınları, Ekim 2011, s.40
2- Tzvetan Todorov, Fantastik, Metis, Ocak 2004, s. 50.

Önceki Yazı

Eylül

Sonraki Yazı

Hipodrom’u ihya etmek mümkün mü?

Son Yazılar