Tanpınar’ın rüya tabirleri

5 dakikada okunur

İçimizi rüyada açığa çıkardığımız gibi sanat aracılığıyla da bir düşün yani rüyanın somutlaması olarak kendimizi ifade ederiz. Sanatçı zihninde beliren hayali, kullandığı yöntem her ne ise onunla dışa taşırır. İster renkler. İster kelimeler. İster notalar. Bu yazı ile yazarı ve düşleminden taşan kelimeleri takip ederek yolumu Ahmet Hamdi Tanpınar’a düşüreceğim. Tanpınar’ı ve sanatını yönlendiren en önemli mekanizmanın rüya olduğunu söyleyebiliriz. Antalyalı Bir Genç Kız’a Mektubu’ndaki, Antalya’yı, denizini, meyve bahçelerini anarak ilk şiirlerini yazdığını ifade ederken şunun altını çizer Tanpınar. “Yavaş yavaş bir hülya adamı oldum.” Estetiğinin oluşmasında hülyalar etkili olmuştur. Yazar için Antalya da bir rüya mekânı haline bürünmüştür. Aynı mektubun devamında estetik-rüya ilişkisine de değinir:
“Güvercinlik denen deniz mağarasını gördüm. Bu mağara suyun hücumuyla açılıp kapanan aydınlığıyla benim için mühim bir şey oldu. Dediğim gibi gördüklerimi henüz gerçek bir keşif haline getirecek seviyede değildim. Fakat estetiğimin temeli olan rüya fikri biraz da bu mağaraya bağlıdır.”1
Bir hülya yazarı olarak Tanpınar’ın estetik anlayışının şekillenmesinde rüyanın ne kadar önemli olduğu ortada. Burada rüyadan kastedilen şeyin, iki şekilde anlaşılabileceğini düşünüyorum. İlk olarak yazarın bir rüya diline, düşsel anlatıma sahip olmasına çıkıyor yolum. Başta şiirleri olmak üzere tüm eserlerinde hâkim olan rüya hali, görülen gündüz düşleri yazarın ruhsal yapısını da faş ediyor aslında. Fakat bu yazı dizisinde yolumu, rüya nizamına değil, rüyanın bizatihi kendisinin yazar tarafından kurmaca içerisinde nasıl ele alındığına çıkaracağım. Karakterin gördüğü rüyalar üzerinden ilerleyen kurgular içerisinde Abdullah Efendi’nin Rüyaları hikayesini merkeze alarak rüyaya ve yazarın rüyayı ele alış ve yorumlayış şekline dikkat kesileceğim. Zira Abdullah Efendi’nin Rüyaları kendi tabiriyle rüya estetiğinin bir tarafını vermektedir.2
Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Tanpınar’ın oldukça etkilendiği ve önemsediği Fransız şair Nerval’in Eurelya isimli eserine dayanır. Bu öykünün, Eurelya’nın ikinci yazımı olması, rüya üzerinden ilerleyen bir metin olduğunun da ispatı sayılabilir. Zira Nerval için Tanpınar şöyle der: “Nerval deli değildi. Sadece rüyayı seçen, onun nizamını zaman zaman uyanık hayata taşıyan adamdı.”3 Şairin akıl hastalığını bir sanat metodu olarak kabul etmeyerek bu durumu rüyaya bağlar Tanpınar. Böylece uyanıkken de rüya görebilen Nerval, Tanpınar’ın düşsel estetiği için önemli bir isim olur.
Abdullah Efendi’nin Rüyaları’nın anlatımı, rüya diline sahip değildir. Bahsedilen elbette hikâyenin isminde de kendisini ayân ettiği gibi Abdullah’ın kâbusudur. Fakat Tanpınar hikâyede, anlatımı ben diliyle değil de üçüncü tekil şahısla yaparak fantastik bir atmosfer oluşturmuştur. Bu hikâyeyi, rüya görmeye benzetiyorum. Görülen bir düşü okumuyorum, bizzat rüyayı görüyorum.

Önceki Yazı

Bastiani kalelerimiz

Sonraki Yazı

“Hepimiz Midhat Efendi’nin çocuklarıyız” II

Son Yazılar

“Afgan Kızı” İstanbul’da

İstanbul Sinema Müzesi Stanley Kubrick sergisi sonrasında iddialı sergilerine Steve McCurry’nin fotoğraflarından oluşan “Fotoğrafçı” sergisiyle devam