Tarih dizilerden öğrenilir mi?

8 dakikada okunur

Türkiye’de son yıllarda tarihî film ve dizi sektöründe hatırı sayılır bir ilerleme kaydedildi. Çocukluğumuzun, çoğunun başrolünü Cüneyt Arkın ve Kartal Tibet’in oynadığı, Kara Murat, Battal Gazi, Tarkan gibi abartı unsurlarıyla bezenmiş filmlerini bir kenara bırakacak olursak; son on yıl içerisinde Kanuni Sultan Süleyman devrinin anlatıldığı MuhteşemYüzyıl dizisi ile Osmanlı Devleti’nin kuruluş yüzyılının ele alındığı Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü? filmi yayınlandıkları dönemde oldukça ses getiren yapımlardı. Son birkaç yıl içerisinde yine kahramanlık unsurlarının hâkim olduğu, medeniyet inşa etme gayesi taşıdığı her halinden anlaşılan; Türk tarihinin İslami dönemini -bilhassa Osmanlı Devleti’nin kuruluşu, Selçuklular, Harezmşahlar, Hacı Bayram-ı Veli gibi dizilerin yayın hayatına başladığını ve hayli ilgiyle takip edildiğini görmekteyiz.

Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarını anlatan Diriliş: Ertuğrul, Kuruluş: Osman ile son yıllarının büyük padişahı 2. Abdülhamid devrinin anlatıldığı, ilgiyle takip edilen dizilere zaman içerisinde Yunus Emre, Uyanış: Selçuklu; Destan; Celâleddin Harezmşah; Hacı Bayram Veli, Sultan Alp Arslan dizileri eklendi. Genel itibarıyla bakıldığında bu dizilerin hemen hepsi -bir kısmı kısa süre içerisinde yayından kaldırılmış olsa da- Türk toplumunun tarihe karşı sevgi ve ilgisinin, kahramanlık destanlarıyla bezenmiş bir toplumun ferdi olarak geçmişle duyulan gururun beyaz ekrana yansımış ifadesinden başka bir şey değildi. Dizilerin konu edinildiği şehirlerde dizilerde kullanılan bazı sembollerin veya başrol oyuncularının heykellerinin yapılması, hediyelik eşya reyonlarında dizilerde kullanılan alet ve edavatın, kostüm veya başlıkların görünür olması da bu ilginin ticaret veya reklama dönüşmüş halinden başka bir şey değildi.

Dizilerin yayın hayatına başladığı dönemden itibaren, tarihî olayların yahut şahsiyetlerin söz konusu yapımlarda verildiği şekliyle gerçekçi olup olmadığı konusunda sosyal medya hesapları başta olmak üzere değişik platformlarda pek çok tartışma da başlatıldı. Bu dizilerin -reyting amacı da güden- birer kurgu olduğu unutuldu. Dizilere benim de aralarında bulunduğum bazı akademisyenler tarafından ciddi eleştiriler getirildi, zaman zaman dizilerin saygın birer akademisyen olan danışmanları acımasızca eleştirildi. Danışmanların senaryoya neden yeterince müdahale etmediklerinden başlanarak, dizilerde tüketilen sebzelerin o dönemde var olup olmadıkları, kıyafetleri, saç şekilleri ve kullanılan dizi diline varıncaya kadar pek çok konuda eleştiriler yapıldı. Bu eleştiriler tarihsel gerçeklik göz önüne alındığında kısmen haklılık payı içermektedir. Mesela Uyanış: Selçuklu dizisi üzerinden bir eleştiriye gidilecek olursa, Sultan Melikşah’ın öldürüldüğü sırada henüzbeş yaşında olduğu bilinen son Selçuklu sultanı Sencer’in babasının sağlığın da yetişkin bir ‘asker’ olarak gösterilmesi, büyük tarihî olaylara yön vermiş ve fetihler gerçekleştirmiş sultanların çete sayılabilecek gruplarla savaştırılması, iktidar mensuplarının sıradanlaştırılması, saray çevrelerinde yaşanması pek mümkün olmayan aşk hikâyeleri ve daha pek çok husus tarihsel gerçeklikle bağlantılı olma ihtimali zayıf, ancak dizi içerisinde merkeze yerleştirilen bazı konulardı. Aynı şekilde son günlerin popüler dizisi Hacı Bayram Veli’de, Ankara’ya hiç uğramadığı bilinen Somuncu Baba’nın faaliyetlerini bu şehirde sürdürmüş gibi göstermesi, gizemli bir kitabın peşinde koşması; Kuruluş Osman’da, Osmanlıların uzaktan yakından ilgisi olmayan siyasi oluşumlarla mücadele içerisinde gibi gösterilmesi de tarihsel gerçeklik ile örtüşmeyen hususlardan bazıları olarak belirtilebilir.

Peki tarihi diziler gerçeği yansıtmak zorunda mıdır? Belki de asıl cevaplanması gereken soru budur. Bu çerçevede öncelikle, söz konusu yapımların hemen hepsinin bir tür aksiyon dizisi ve kurgu olduğu hususunun gözden kaçırılmaması gerekir. Dolayısıyla bu dizilerden tarih öğrenmek yahut gerçekliği aramak gereksiz ve ütopik bir beklentidir. Tarihi diziler de kurgunun hâkim olduğu herhangi bir aksiyon, dram, gizem dizileri olarak izlenmelidir.

Bununla birlikte popüler tarih dizilerinin topluma ve tarih bilimine belirli bir açıdan önemli bir katkı sağladığı da muhakkaktır. İnsanlar arasında pek de önemsenmeyen, herkesin yüzeysel bilgiye sahip olduğu hâlde uzman kesildiği tarih gibi bir alanı ön plana çıkarması, insanları bu konuları öğrenmeye ve araştırmaya sevk etmesi dizilerin en önemli faydası olarak kabul edilebilir.

Kısaca toparlamak gerekirse, dizilerin tarihi sevdirme, ilgi uyandırma, farklı alanlarını keşfetme, bu konularda yazılı literatürün daha kullanılır hale gelmesini sağlama gibi olumlu yönleri olmakla bilrikte, öğrenme aracı olmadıklarını, verilen bilgilere ‘doğru bilgiyi öğrenme’ noktasında pek de itibar edilmemesi gerektiğini de belirtmeliyim. Osmanlıların ne de Selçukluların tarihinin doğru bir şekilde öğrenileceği platform diziler değil, bu konuya yıllarını vermiş akademisyenlerin kaleme aldığı eserlerdir.

Önceki Yazı

Savaştan ilham almamak lazım

Sonraki Yazı

Yazmanın büyüsü!

Son Yazılar

Sahnede kör oluyorum

Özellikle komedi yapımlarından tanıdığımız ama ters köşe yapan işlerle de seyircilerinin karşısına çıkmayı seven oyuncu Gökhan