Ayşe DENİZ
Yeni medya sanatçısı Refik Anadol’un son sergisi ‘Makine Hatıralar: Uzay’ Pilevneli Gallery’de sanatseverlerle buluştu. Her eserinde yeni kod hazırladığını söyleyen Anadol, “Teknoloji devleriyle çalışmak inanılmaz zor” diyor.
Veri bilimi, müzik, teknoloji ve güncel sanatı birleştirerek alışılmışın dışında eserler ortaya koyan dijital sanatçı Refik Anadol, hayal gücünü zorlayan yeni sergisi ‘Makine Hatırları: Uzay’ ile İstanbul Pilevneli Gallery’de sanatseverlerle buluştu. 2019 yılında Floransa Bienali’nde Yaşam Boyu Başarı ödülüne layık görülen Anadol, aynı zamanda Da Vinci’nin ruhunu yansıttığı düşünülerek aldığı mektup ile onurlandırılmıştı. Genç yaşta birçok başarıya imza atan Anadol, sanata bakış açısının temelini ise teknolojinin oluşturduğunu söylüyor. Anadol “Teknolojiyle elele çalışmak inanılmaz zor. Çok zeki insanlarla az zamanda üretilmesi gereken işlerle boğuşmak gerekiyor. Hiçbiri sizden hazır bir şey istemiyor. Yeni sorular sormuyorsanız zaten teknoloji devleri sizinle çalışmıyor” diyor. Dünyaca ünlü sanatçı Refik Anadol’un yeni sergisi 25 Nisan’a kadar sanatseverlerle buluşmaya devam edecek. Bizde Anadol’un sanata bakış açısını, yeni sergisini ve bu yolculuğunu kendisine sorduk.
Genç yaşta birçok işe başarıyla imza attınız. Ailenizin katkısı ne yönde oldu?
Öğretmenlerle dolu bir aileye doğdum. Ailem her zaman kurduğum hayallere destek oldu. Babamın matematikle arası çok iyi. Benimde matematiğe olan ilgimin babamla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Annem ise her zaman en iyi okulları, en iyi hocaları, en iyi imkân bulmak için elinden geleni yaptı.
MÜHENDİSLERE İLHAM OLDUM
2019 yılı Floransa Bienali’nde ‘Da Vinci Yılı’ ilan edildi ve orada ‘Yaşam Boyu Başarı’ ödülünü aldınız. Bu ödülün sizin için anlamı nedir?
Hayatımda aldığım en anlamlı ödül. Çünkü Floransa Bienali özellikle başarı ödüllerini benden yaşça büyük sanatçılara vermeyi tercih ediyor. Fakat bu ödüle ben layık görüldüm. Ödül verilirken yanında bir not verildi ve bu notta Da Vinci ruhunu hatırlatan özellikle yapay zeka ve sanatı bir araya getiren deneyimler tasarladığım için bu ödüle layık görüldüğümden bahsedilmişti.
Dünya’nın ilk mimari görsel data heykeli olan ‘Virtual Depictions’ adlı eseriniz 2015 yılında San Francisco’da sergilendi. Böyle bir şeyi dünyada ilk kez yapıyor olmak nasıl bir his?
En büyük hayalim sanatımı her yaş, kesim ve kültüre ulaştırabilmekti. Özellikle açık veriyi yine kamusal alanda kullanma hayalim vardı. 2011 yılında Türkiye ve dünyanın ilk veri heykeli olan ‘İstiklal Caddesi’nin Sesi’ projesini Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nde yaptığımda da benzer bir hissiyatım vardı. Bu data heykeli muazzam bir iş getirdi. Birçok firmanın mühendisleri görüp yaptığım işten ilham aldı.
BILL GATES SUNUMU ÇOK BEĞENDİ
Bill Gates’in karşısında da sunum yaptınız. Olaylar nasıl gelişti?
Olaylar aslında 2012 yılında öğrenciyken “Bir bina rüya görebilir mi? Bir bina hatırlayabilir mi?” sorusuyla başladı. En sonunda bölüm başkanımız çalışmamın en uygun çalışma olduğunu ve sunum yapmam gerektiğini söyledi. Sunum esnasında Bill Gates’in orada olduğunun farkında değildim. O gün orada Harward gibi önemli okullar arasından benim bu ödülü alıyor olmam çok anlamlıydı. Bill Gates ile yaklaşık 6 saat farklı zamanlarda toplantılar yaptık. Bu görüşmeler zamanla bende motivasyona dönüştü.
Peki… Sizce sanat nedir?
Benim için sanat insanlığın hayal gücünü kullanabilme kapasitesidir. Ben bu kapasitemi kullandığımda her zaman karşıma teknoloji çıkıyor.
ŞİİRSEL ETKİ ÖNEMLİ
Son serginiz “Makine Hatıraları-Uzay”ın çıkış noktası nedir? Nelerden ilham aldınız?
2018 yılında NASA’dan 6 kişilik ekip bizleri ziyarete geldi. Bu ekip NASA JPL’nin 60 yıllık arşivlerinden sorumlu ve yeni yapılacak bir binanın girişine yapılacak enselasyon için sanatçı arıyorlardı. Benimle beraber çalışmak istediklerini söylediler. O günden beri NASA ile beraber çalışıyor, üretiyorum. Bu esnada aklıma bir proje geldi. O kadar çok etkilendim ki…”60 yıla yayılmış veriler ile bu teleskopların hatıralarından ne üretilebilir? sorusunu sormaya başladım kendime. Özellikle ISS, Hubble ve MRO isimli bu üç teleskoptan ilham aldım. Ortaya 5 katlı 14 farklı eseri ürettiğim bu sergi ortaya çıktı. Sergi 2 bölümden oluşuyor. Birinci bölüm ‘Hatıralar’, yapay zeka ile dinamik veri tablosu sunuyor. İkinci bölüm ‘Düşler’ ile, üç boyutlu veri heykelleri ve 15 dakikalık mekanla bütün zeka sinemasından oluşuyor.
Eserlerinizde ziyaretçilere vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Şiirsel etki sizin için oldukça önemli sanırım…
Kesinlikle. Özellikle pandemi gibi bir dönemde maddi, manevi ve mental olarak yoğun geçen bu dönemde bu sergimin herkese iyi gelmesini umuyorum. Herkesin hayatından 1 saat bile olsa kopup yeni dünyaya açılabilmelerini istiyorum.
Eserlerinizin müzik ile uyumunu nasıl oluşturuyorsunuz?
Müzik kimi zaman görsel deneyimlerden bile daha önemli olabiliyor. Son 10 yıldır Kerim Karaoğlu ile beraber üretiyorum. Kimi zaman ona program yazıp yapay zekayı kullanabilmesini sağlıyorum. Kimi zaman da duyguların insana geçebilmesi için günlerce çalışıyoruz.
Sanatınızı icra ederken özellikle üzerinde durduğunuz şeyler var mı?
Benim için en önemli şey işlerimin yeni sorular sordurabilmesi. Görülmemişi görme deneyimi, yenilikçi, ruha ve akla aynı anda dokunabilme ihtimaline çok önem veriyorum. İşlerimin arka planında çoğunlukla komplex algoritmalar ve üretim yöntemleri var.
14 KİŞİLİK BİR EKİBİM VAR
Bunların hepsini tek başınıza mı yapıyorsunuz?
Hayır. 14 kişilik bir ekibim var. Ekibim 14 dil konuşabiliyor. 10 farklı ülkeyi temsil ediyoruz.
Teknoloji devleriyle çalışmak kolay olmasa gerek. Siz bunun üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Teknolojiyle elele çalışmak inanılmaz zor. Çok zeki insanlarla az zamanda üretilmesi gereken işlerle boğuşmak gerekiyor. Hiçbiri sizden hazır bir şey istemiyor. Bu durum oldukça stresli. Fakat bunun yanında yenilik ortaya çıkıyor. Yeni sorular sormuyorsanız, söylemiyorsanız zaten teknoloji devleri sizinle çalışmıyor. Google ile çalışmalarımda hiçbir zaman hazır kod kullanmadım.
Yapay zeka, insan duyuları ve makineleşmenin birlikteliği neden bu kadar önemli?
Son birkaç yıldır çevremizdeki her sistem, yazılım, donanım, yapay zeka ile dananmış bir halde. Yediğimiz, içtiğimiz, okuduğumuz, duyduğumuz, işittiğimiz her şey makineler tarafından öngörülerle önümüze sunulmuş halde. O yüzden işlerimde duygu, hatıra, bellek, rüya gibi kavramları makine üzerinden anlamaya çalışıyorum.
TEK DERDİM YAŞAYAN PİGMENT
Sergi yolculuğunda nasıl araştırmalar yaptınız?
Araştırma süreci 3 yıl sürdü. Aslında bizim araştırmamız büyük verinin kendisiyle başlıyor. Daha sonra GAN isimli algoritma ile bir yapay zekanın bütün arşivden varolanı öğrenmesini sağlıyoruz. Çıkan sonuçlar şiirsel algoritmalarla mekanın tamamını kaplayacak şekilde şiirsel boyuta ulaşıyor.
Dijital sanatı hiç bilmeyen birine verilerle hikaye anlatmayı nasıl tarif edersiniz?
Bir rüzgâr verisi düşünelim. Hava durumu, hava kirliliği, yağmur oranını düşünelim. İşte tüm bu bilgiler aslında zamana yaydığımızda insanlar tarafından da okunabilir hale gelmeye başlıyor. Benim derdim bu hatıralarla bir pigment oluşturabilmek. Yaşayan pigmentlerle resim, heykel, sinema yapabilir miyiz…
YENİ DAĞITIM AĞI KRİPTO SANAT OLABİLİR
Kripto sanatın da içinde yer aldınız bildiğim kadarıyla. Nasıl gidiyor?
Geçtiğimiz yıl kripto sanatın içinde yer aldım. Ekim ayından beri aktif bir şekilde üretiyorum. Çok güçlü, yenilikçi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Özellikle dijital sanatta birçok sanatçı için yepyeni bir dünya açtı. Doğru yaklaşabilirsek yeni bir sanat dağıtım ağına sahip olabiliriz.