Tiyatroya hiçbir zaman ihanet etmedim

16 dakikada okunur

Otuz yılı aşkın bir süredir tiyatro sahnelerinde izlediğimiz Dost Elver bugünlerde; Ömrümün Sonuna Kadar, Tam Oldu Derken ve Seni Unutmak İstemedim Ki oyunlarıyla seyirci karşısına çıkıyor. Tiyatronun kendisi için manevi bir anlamı olduğunu vurgulayan usta oyuncu, “Herkes bilir ki tiyatro öyle karın doyurmaz. Ama manevi tarafı var. Meslek hayatım boyunca tiyatroya hiçbir zaman ihanet etmedim. Her zaman dizilerde ya da programlarda yer alsam bile tiyatro yaptım.” diyor.

“Tiyatro benim yaşam biçimim ve her zaman önceliğim.” diyen usta oyuncu Dost Elver, otuz yılı aşkın bir süredir profesyonel olarak sahnelerde… Bu zamana kadar birçok oyun, skeç programı, dizi ve sinemada izlediğimiz Elver, aslında tiyatronun içine doğdu. Alaylı olarak başladığı bu yola konservatuvar eğitimi alarak devam eden Elver, zamanla komedi yapımlarının aranan isimlerinden biri haline geldi. Bu sezon; Ömrümün Sonuna Kadar, Tam Oldu Derken ve Seni Unutmak İstemedim Ki oyunlarıyla seyirci karşına geçen Elver aynı zamanda Tam Oldu Derken’in yönetmenliğini de üsteleniyor.
Kadın ve erkek ilişkilerine odaklanan Ömrümün Sonuna Kadar oyunu öncesi bir araya geldiğimiz Dost Elver ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Kimi zaman otuz yıl öncesini konuştuk kimi zaman ise dijitalleşen yeni dönemi…
Sahnede heyecanlanmaktan korkarım
Profesyonel olarak sahneye çıktığınız ilk anı hatırlıyor musunuz?
Genelde sektöre yeni girenler küçük seyirci kitlelerine karşı oynar. Bu bir ısınmadır aslında. Benimki şans mı şansızlık mı bilemem ama profesyonel anlamda ilk olarak 1989 yazı İzmir Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda 3500 kişinin karşısına çıktım. Geriye Düşünüldü müzikali ile sahnedeydik ve çok kalabalık bir ekip vardı. Benim öyle büyük bir rolüm yoktu, tipten tipe giriyorduk. Bu anlamda İzmir benim için değerlidir.
O anki heyecanınızı bugün sahneye çıkarken de yaşıyor musunuz?
Sahnede tek korkum heyecan yapmak. Bunu hiç yaşamadım. Heyecanlanırsam bütün laflarımı unuturum diye çok korkarım. Genelde sahnede çok rahatım. Bir aksilik olsa sahneye girer toplarım. Bu huyumu seviyorum.
Şu an üç farklı tiyatro oyununda yer alıyorsunuz. Tam Oldu Derken’in yönetmenisiniz. Uzun zamandır bu camianın içinde olan biri olarak yönetmenlik mi, oyunculuk mu daha keyifli?
32 yıldır bu camianın içerisindeyim. Allah bana bir tek yetenek vermiş, o da oyunculuk. Başka bir meziyetim yok. Bu konuda da mütevazi olamayacağım. Ben bu işi yapıyorum ve bana kolay geliyor, yaparken zorlanmıyorum. Ama yönetmenlik çok başka. Verilen teksti oynamak kolay ama yönetmenlikte sahneye bir şey koymak, oyuncu mizansenlerini, ses, ışık, müzikleri ayarlamak farklı bir şey. İşte o zaman sanatçı olduğumu hissediyorum.
Tam Oldu Derken oyunundan biraz bahsedelim…
Tam Oldu Derken, bu sezon başlayan yeni bir oyun. Ben kalabalık oyunlar, müzikaller koymayı severim. Oyunda bir kız isteme durumu var. Eve gelmesi beklenen damat adayı beklenen gibi gelmiyor. Evde olduğunu zannettiğiniz bazı insanlar ölüyor. Polis geliyor. Oyundaki vodvil havası hoşuma gidiyor. Boş bir an yok. Sürekli sahneye biri girip çıkıyor, hareketli bir komedi.
Peki Ömrümün Sonuna Kadar oyununda seyircileri neler bekliyor?
Oyunu Kayra Şenocak yazdı. Dört kişilik bir ekip var. İki evli çiftin hayatına bakacağız. Kadın erkek ilişkisi üzerine bir oyun. Bir evliliğin nasıl olması gerektiğini ve nasıl olmaması gerektiğini komedi diliyle anlatıyoruz. Genelde tiyatrodan çıkanlardan şunları duyuyorum, “Aynı bizi anlattınız, biz de evde bunları yaşıyoruz.” İnsanlar kendilerinden bir şeyler buluyor. Amacımızda buydu sanırım…
Sizi nasıl bir rolde izleyeceğiz?
Biz Yelda ile oyuna sonradan dahil oluyoruz. Misafirliğe geliyoruz. Biz de evli bir çiftiz. Olaylar farklı bir hal alıyor. Biz mi onların ilişkisini kurtarıyoruz onlar mı bizim ilişkimizi onu hep birlikte göreceğiz. Sonu nasıl bağlanacak sürpriz.
Oyundan da yola çıkarak, mutlu evliliğin sırrı nedir?
Bunun sırrı var mıdır bilmiyorum açıkçası. Ama günümüz ilişkileri zor. Cep telefonu icat edildi, mertlik bozuldu derim ben hep. Yine sosyal medyada gelip geçici aşklar yaşanıyor. Telefon ile başlayıp biten ilişkiler görüyoruz. Annem ile babamın hikâyelerini dinlemiştim. O yıllarda mahallede buluşup evlenmeleri büyük olaymış. Şimdi her şey çok kolay. Anne babalarımız aşklarına sahip çıkmışlar. Biz çıkamıyoruz. İlişkiler sağlıklı yürümüyor. Bunun suçlusunun telefonlar olduğunu düşünüyorum.
Ciddi roller oynamak istiyorum
Uzun zamandır TV ve sinemada sizi görmedik. Bu bir tercih mi?
Aslında değil. Bazen rol gelmez bazen şartlar uyuşmaz. Güzel bir iş geldiğinde kabul ederiz tabii ki. Ama bu sezon zaten üç tanede oyunda yer alıyorum. O yüzden başka bir planım yok. Sezon bitecek bir ay sonra. O dönemde bir teklif gelirse değerlendiririm elbette.
Dijital platformlar hakkında ne düşünüyorsunuz. Hem izleyiciler hem de oyuncu ve yapımcılar o sektöre doğru kayıyor.
Bu konuda aklıma iki konu geliyor. TV’de bazı kurallar, kısıtlamalar var. Ayrıca reklam konusunda da sınırlama var. Bu durum oyuncuyu, yapımcıyı, yönetmeni zorluyor. İkincisi ise süre olayı. İnsanlar dizi izleyeceğim diye her gün bir film bitiriyor. Diziler, 2 buçuk saat sürüyor. Benim bunlara tahammülüm yok, bir izleyici olarak. Ben sinema severim. İki saatte bana olayı anlatmalı. Bizim dizilere bakıyoruz bir merhaba demek bile dakikalar sürüyor. Dijital yapımlar kısa kısa oluyor. Olay hemen yaşanıyor, sonuca bağlanıyor. Şimdi bizim yapımcılarda böyle diziler yapmaya başladı bu mecralara. Hem burada bir özgürlükte var.
Dijital bir yapım olan Saygı’nın ikinci sezonunda yer aldınız… Hem de sizi göremeye alışık olduğumuz rollerin dışında bir karakter canlandırdınız. Bu anlamda Saygı nasıl bir deneyimdi?
Yapımcısı, senaryosu, oyuncu kadrosu çok başarılıydı. Keyifli bir iş oldu. Yıllarca komedi oynadığım için ki bu benim tercihim değildi kötü adamı oynamak çok hoşuma gitti. Ben aslında artık böyle ciddi farklı karakterler oynamak istiyorum.
Komedi üzerinize yapıştı sanırım…
Evet… Kast yaparken yapımcıların “Dost, komedi oyuncusu” diyerek üzerimi çizdiğini biliyorum. Oyuncu her rolü oynar. Ama Türkiye’de böyle bir durum var. Yurt dışında bunu göremezsiniz. Bizi damgalıyorlar. Oysaki ben konservatuvardan Hamlet oynayarak mezun oldum. Bunu yapımcı bilmez ama. O yüzden Saygı dizisinin yeri bende çok ayrı kalacak.
Komedi yapmak zor mu?
Komedi dramdan daha zordur. İnsanları ağlatmak çok kolay. Eve gidin dram bir dizisi açın. İlla ağlamalı bir sahne vardır. Hemen sizin de gözleriniz dolar. Ama ben bir espri yaparım sana geçmez. Bu anlamda güldürmek çok daha zor.
Seyircinin sıcaklığı dijitalde olmaz
Sizin için pandemi nasıl geçti? En çok neyi özlediniz o günlerde?
Pandemi tiyatro sektörü içinde kötü geçti elbette. Bir buçuk yıl evde oturduk. Sadece oyuncular değil, buradan geçimini sağlayan bir ekipte var. Onlar içinde maddi anlamda zordu. Şimdi yoğunuz. Turnelerimiz var. Asla şikayetçi değiliz. En çok sahnede olmayı, seyirciyi ve onların alkışını, kahkahasını özledik. Zaten biz neden bu işi yapıyoruz ki? Herkes bilir ki tiyatro öyle karın doyurmaz. Ama manevi tarafı var. Meslek hayatım boyunca tiyatroya hiçbir zaman ihanet etmedim. Her zaman dizilerde ya da programlarda yer alsam bile tiyatro yaptım.
Bir dönem bazı oyunlar dijital mecralardan yayınlandı. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
Dijital ortamda tiyatroya karşıyım. Bir oyun mutlaka kayıt altına alınmalı. Ancak herhangi bir yerde yayınlanmamalı. Ta ki oyunda yer alan oyuncu vefat edene kadar. Mesela benim de öğretmenim olan Müşfik Kenter’i şu an canlı izleme imkânımız yok. Eğer onun oyunları kayda alındıysa dijitalde seyirci ile buluşması harika olur. Ancak tiyatrocu hayattayken onu canlı izlemek gerekir. Dijital ortam hiçbir zaman tiyatronun o samimiyetini vermez. Seyircinin sıcaklığı dijitalde olmaz.
Seyircinin öneminden bahsettiniz. Peki maske sizi nasıl etkiliyor?
Evet kurallar gereği maske takılması zorunlu. Tiyatro sahnelerinde gözetleme kuleleri olur. Her dekorda delikler mutlaka vardır. Buradan seyirci, sahne kontrol edilir. Ben bu konuda hastalıklı biriyim. Rolüm bitti kuliste bekleyeyim demem. Seyirciyi gözetlerim. Maske olmadan önce insanların tebessüm edip etmediğini görürdüm. Şimdi kahkaha atmadıkları sürece anlayamıyorum. Keşke arada maskelerini açıp gülseler…
Oyuncu bir ustanın yanında yetişir
Tiyatro oyuncusu mektepli mi olmalı?
İlla okullu olmak gerekmez. Ama bir ustanın yanında yetişmek gerekir. Müşfik Kenter benim hocamdı. Ama ben okula gitmeyip Kenter Tiyatrosu’na da gitseydim bu eğitimi alabilirdim.
Siz tiyatronun içine doğdunuz aslında. Neden Konservatuvara gittiniz?
Tiyatroya Levent Kırca’nın yanında başladım. Daha sonra konservatuvara gitmeye karar verdim ve sınavı kazandım. Dört yıl okudum. O esnada devlet tiyatrosu deneyimim oldu. Konservatuvarda dört yıla yayılan bir müfredat bulunuyor. Teknik öğreniyorsunuz orada. Mesela alaylı olsaydım diyafram kullanmayı bu kadar iyi bilemezdim. Ayrıca hocalarım bana farklı kapılar açtı. Müşfik Kenter, Cihan Ünal, Zeliha Berksoy, Levent Kırca’dan öğrendikleri harmanlayıp bir Dost Elver oluşturdum. Kendi oyunculuk tarzım ortaya çıktı.
Evet özellikle tiyatro için bu şart. Şimdilerde TV oyunculuğunda artık yakışıklı erkek, güzel kadın ekranda oluyor…
Hatta bir zamanlar kendileri konuşamazdı bile biz onları seslendirir oyuncu yapardık. Ama tiyatro başka. Seyirci burada tepkisini koyuyor. Tiyatro oyunculuğun er meydanıdır. TV’lerde kataloglardan seçilen kızları, erkekleri izliyoruz. Eğer bir ustadan eğitim aldılarsa ne güzel. Ama almayan belli oluyor. Bazı yapımcılar artık şöyle yapıyor. Görüntü itibariyle birini koyuyor, alt kadroya tiyatro oyuncuları seçiyor ki onu desteklesinler diye. Bu yıllardır Türkiye’nin kanayan yarası.

Önceki Yazı

Netflix her projenin kurtarıcısı

Sonraki Yazı

Dijital sanatlar doğayı nasıl algılar?

Son Yazılar

Boykotun kültür sanat hali

İsrail’in Filistin işgali devam ederken tüm dünyadan insanlar bu işgali destekleyenlere veya sessiz kalanlara karşı boykot

Âşık Veysel

İlkokul yıllarında aşina olduğumuz, görmeden sevdiğimiz bazı ozanlar, yazarlar var. Onların eserlerini ismen de olsa ezbere