- Aldın mı biletleri artık Emre?
- Ya hu kaç gündür her gece 12.00’yi geçer geçmez kontrol ediyorum yetişemiyordum, sonunda alabildim Furkan. Nasıl bitiyor böyle anlayamadım.
- Moda oldu ya bu hat. Tur şirketleri diyorlar. Kapatıyorlarmış birçok vagonu ve bağımsız almak isteyen kişiler de ekran başında bilet bulamıyorlarmış bizim gibi.
- Neyse sonunda aldık ya. Ölmeden bu Doğu Ekspresi’ne binmedim demeyeceğim. Bir de Kars’ta kaz eti yersek, tamamdır.
- Sonunda boğazına bağladın yine.
- Çok gezen mi çok okuyan mı paradoksu var ya. Bence çok gezip yiyenler bilir. Lezzetli gezmeli seyahat edenler. Ağız tadını bozmamalı…
***
2018 yılının Ocak ayıydı. Arkadaşım Furkan ile bazı seyahatler planlıyorduk. Ben çok keyif alacağımız bir seyahatten bahsetmiştim: Doğu Ekspresi. Doğu Ekspresi denildiğinde benim aklıma 3 farklı hat geliyor. Agatha Christie’nin Doğu Ekspresi’nde Cinayet kitabındaki hat olan İstanbul – Sirkeci’den kalkan; Sofya, Belgrad, Venedik, Milano, Lozan’dan geçerek Paris’e ulaşan hat Avrupa’nın Doğu Ekspresi diyebilirim. Bu hattın doğusu da biz oluyoruz. Diğer bir hat da hayallerimi süsleyen “mutlaka bir gün” diye iç geçirdiğim Rusya’nın Doğu Ekspresi. Yaklaşık 1 hafta süren hat Rusya’nın bir ucundan diğer ucuna (yani Çin’e kadar) kadar gidiyor. Dünyada görebileceğiniz nadir manzaralara şahit olduğunuz bu hat son zamanlarda lüks konseptiyle dikkat çekiyor.
Doğu Ekspresi’ne uçakla yolculuk
Ben bizim Doğu Ekspresi’yle başlayalım dedim. Önceleri İstanbul Haydarpaşa’dan Kars’a kadar giden bu hat şimdilerde Ankara’dan Kars’a kadar uzanıyor. Bizim Doğu Ekspresini kullandığımız zaman hatlarda birtakım çalışmalar vardı ve Ankara’dan ileriye gidilemiyordu. Şu zamanlarda hattın İstanbul’a uzamasında bir mani olduğunu düşünmüyorum. Aksine hat Edirne’den Kars’a ulaşırsa çok güzel manzaralar ortaya çıkabilir. (Haydarpaşa Garı aklıma geliyor da ne hatırlar ve izler kalmıştı orada. Geri verseniz Haydarpaşa’yı biz tren meraklılarına keşke…) Biz de çok nefis manzaralarla karşılaştık şimdi. Gelin nasıl seyahat ettiğimizi anlatayım.
Yolculuğumuzun ana unsuru Doğu Ekspresi ama biz maalesef Kars’a uçak yoluyla gitmeyi tercih ettik. Hafta sonunu değerlendirip mesaimizi de harcamayacaktık. Trende rahat etmek için rahat kıyafetler aldık. Şarkı listemizi doldurduk, dijital platformlarda filmlerimizi indirdik ve olmazsa olmaz fotoğraf makinamı yanıma aldım. Trene binmek için uçağı aracı kılmak uçağa daha basit bir misyon yüklediğimiz anlamına gelebilir. Öyle ki seyahatin ana yemeği: yataklı Doğu Ekspresi. Uçağa bindik, Kars’a indik. Bir alkış koptu. Pilotu uçak ahalisi olarak tebrik ettik. Pandemi döneminde de sağlık çalışanlarını alkışlayıp pandemi bitince şiddet göstermeye başlayan halkımız. Keşke tebrik konusunda istikrarlı olsak. Birbirimizi koşulsuz alkışlasak…
Kaz eti eşliğinde aşık atışması
Kars’a indiğimizde hava kararmıştı ve çok soğuktu. Eskişehir’de büyümüş biri olarak kuru soğuğu sevsem de bu soğuğun pek sevgiye katık edilecek bir tarafı yoktu. Kemiklerimiz ince ince üşüyordu sanki. Hemen ilk iş kaz eti yapan bir yer bulmaktı. İnsan üşüdüğünde nasıl büzüşür ve içe dönerse bu şehir de içe kapanmıştı. Şehir merkezinde tek tük insan görünüyordu. Kaz eti yapan bir restoran bulduk sonunda. İçerisi cümbüş yeri gibiydi. Mekânın adını inanın hatırlayamıyorum. Burası aile işletmesi bir esnaf lokantası gibiydi. Neredeyse tüm masalarda kaz eti ve kuş üzümlü bulgur pilavı yer alıyordu. Kaz eti nefisti. Fakat ortamı daha çok ısıtan ve lezzetli kılan aşık atışması oldu diyebilirim. Kars’ın ünlü ozanları restoranın içerisinde izleyenlerin tuttuğu ritimle birlikte atışıyordu. Bazen hüzünlenip çoğu zaman gülümseten ozanları görmek bizim için büyük şanstı.
Kılıçoğlu ve Erge’nin iç ısıtan lezzetleri
Sazlı sözlü bir yemeğin ardından güzel bir tatlı yemek istedik. Tarihi binasıyla hoş bir ambiyans sunan Kılıçoğlu Pastanesi’ne yolumuzu düşürdük. Erzurum’un meşhur kadayıf dolmasını Kars’ta tadımlamak enteresan oldu. Çıtır çıtır tatlıları ve iç ısıtan çayların ardından kalacağımız öğretmen evinin yolunu tuttuk. Derin bir uykunun ardından eski kaşar ve gravyer peynirleri Erge Süt Ürünleri’nden satın aldık. Yolu Kars’a düşenlere tavsiye ederim. Kars’ın soğuk ikliminde bir mekanda çay içmek, peynir yemek ve muhabbet etmek insanın iç dünyası aydınlatan cinsten oluyor.
Tüm ihtişamıyla Fethiye Camii
Seyahatimizin ana yemeğine doğru ilerliyorduk. Kars’a gelip yataklı Doğu Ekspresi’nde kalmak için birçok engeli aşıyorsanız ilk önce tren kalkışına yetişmelisiniz. Hızlı adımlarla tren garına doğru yol alırken Fethiye Camii’nin arı duru haline şahit olduk. Rus işgaliyle birlikte şehrin planı gelişmiş ve taş binalar ortaya çıkmış. Taş binalar o coğrafyanın kaderi gibi duruyor. Fethiye Camii adından da anlaşılacağı üzere kiliseden camiye çevrilmiş ihtişamlı bir mekân olarak dikkat çekiyor. İçerisinde namaz kılamamış olsak da ihtişamı ve caminin duruşu etkileyici oluyor.
Akıp giden bir nehrin üzerinde ilerliyoruz
Sonunda tren garına vardık. Ocak ayında Kars’a gidip Doğu Ekspresi’ne binmenin özelliği her yeri karlı olan bir coğrafyadan seyrek oranda karı olan başka bir coğrafyaya doğru yaklaşık 24 saatlik bir yolculuk yapıyor olmanız. İçinden tren geçen bir şehir olan Eskişehir’de büyüdüğüm için ekspreslerin isimlerini ve saatlerini bilirim. Anadolu Ekspresi, Boğaziçi Ekspresi, Fatih Ekspresi, İzmir Mavi Tren… Tren seferlerini yapan ekspreslerin isimlerinin olması hep çok özel gelmişti. Şimdi isimsizleştikçe ve mekanikleştikçe ruhsuzlaşıyor seyahatlerimiz.
Eskiden Doğu Ekspresi denildiğinde; koltukları eski, bolca rötar yapan ve sıcak soğuk dengesinden şüphe edilen trenler gelirdi aklımıza. Şimdilerde 1 günlük yapılan seyahatteki görülen eşsiz manzara turizme dönmüş durumda. Gençler treni doldurmuş. Odamıza girip yerleşiyoruz. Abartmıyorum, yatağı ve musluğu olan iki kişilik odamız var. Yatak katlanıyor ve ortamda iki kişilik koltuk oluyor. Eşyalarınızı askılığa asıp nefis manzaranın tadını çıkarıyor bol bol fotoğraf çekiyoruz.
Haydar Ergülen’in Trenler de Ahşaptır kitabını biraz okuyup kendimizi trenin restoran kısmına attık. Tren benim için bir ferahlama ve arınma metaforu diyebilirim. Şehirlerin içerisinden akıp giden bu ‘demir güzeli’ tüm yaşanmışlıkların ve minik hayatların içerisinden geçip onlarla muhabbet ediyor gibi. Akıp giden bir nehrin üzerinde sakin sakin yol alıyoruz sanki. Her şeye ve herkese selam verip selam alıyoruz. Furkan yaşadığım bu arınma halini görünce şaşırıp gülüyor. Ankara Tava alıp yiyor ve manzaraya hayretler içerisinde bakıyoruz.
Dünyanın yataklı olan tüm trenleriyle seyahat edebilme hayalim gerçek olsun. Amin.