Unutulan gelenek: Ramazanname

8 dakikada okunur

Bizi güzelleştiren nedir bazı zaman aralıklarında? Yahut zamanı anlamlı kılan, biz güzelleşirken…

İncelikler çarşısında gezinmek için yola çıkma zamanı geldi mi, her şey birbirine tevafuk eder.

Zaman ve mekan ve insan, bu demde tamamlanır.

Bu dem bizim için Ramazan’dır…

Benliğimizin eriyip gittiği, idrakimizin kanatlanıp uçtuğu, vakitlerin güzelleştiği, güzelleşirken bizi de yanımızda yöremizde ne var ise onunla harmanlayıp pir ü pak ettiği…

Ramazan köken olarak Arapça bir kelime. “Ramaza” (çok sıcak olma) kökünden gelir. Havanın değil, kalplerin ve ruhun sıcaklığıdır. Yaz veya kış orucu fark etmez. İşte bu hal bizim geleneğimizde hiçbir millete nasip olmayan coşkulu heyecanların da mirasıdır. Direklerarasından sergilere, kitap fuarlarından itikaflara, iftariyeliklerden tekne orucuna, mahyadan edebiyatın en incelikli alanı olan Ramazaniyye, kaside, münacaat ve naat verimlerine kadar…

Klasik edebiyatımızın en güzel örneklerinden biridir Ramazaniyyeler/Ramazannameler. Ramazan ayını öven veya Ramazan ayının faziletlerini anlatan kaside, terkib-i bend veya manzumelerden oluşur. Ramazan manilerinden bir de… Ramazan’ın hediyesidir ve sadece Ramazan’a aittir. Padişahlara, vezirlere ve beylerbeyi gibi yüksek makamlara takdim edilirdi bu manzumeler. Çünkü karşılığında rütbe, unvan, irat, tımar veya bahşiş gelirdi. Hal böyle de olsa, klasik edebiyatımıza altın harflerle yazılmış Ramazannameler bugün de sevilerek okunuyor, yazanlarına dua getiriyor hiç şüphesiz.

İlk Ramazannameler 15. yüzyılla tarihlenir. Divan ve halk edebiyatı manzumeleri olarak karşımıza çıkar. Klasik şiirde dini motifli iken özellikle mani formundaki halk şiirinde bazen mizahi unsurları içerir. Kaside nazım şekli ile yazılır, 10 ila 20 beyit arasında olurdu.

Ramazan ayının bereketi, rahmeti, feyzinden bahseden nesib-teşbib bölümleri kadar cennet kapılarının açılıp şeytanın bağlandığı gibi konular da sıklıkla işlenir. Fakat önemli bir nokta var: Ramazaniyyelerin nesib bölümünden hemen sonra eser kime takdim edilecekse o şahsın methiyesiyle işe koyulurdu şair. Şairleri belli olan Ramazaniyyeler veya Ramazannameler olduğu gibi anonim ilahi, mani, koşma ve hatta türküler de dilden dile dolaşır ve meclislerde okunurdu.

Ramazan ayının başlangıcı sayılan hilalin görülmesi, iftarda top atılması veya sahurda davulcuların ortaya çıkması, kandillerin yanması, bayram sabahlarına ait detaylar da konu edilebiliyordu.

Enderunlu Fazıl, bilinen en önemli Ramazaniyye şairidir. 13 bendden oluşan eseri çağlar boyu ilgi ve dikkatle okunmuş ve dinlenmiştir. Sabit, Edirneli Kami, İstanbul şairi Nedim, Koca Ragıp Paşa, Şeyh Galib, Enderunlu Vasıf, Sünbülzade Vehbi, Fenayi Mehmet Cennet Efendi gibi klasik şiirin büyük isimlerinin de Ramazaniyyeleri/Ramazannameleri bugün de ilgilisini beklemektedir.

 

Bahtî mahlasıyla şiirler yazan Sultan I. Ahmed Han’ın bu mübarek ayı selamladığı Ramazaniyesi ise ezberlerdedir:

 

Merhabâ merhabâ meh-i Ramazân

Merhabâ halka rahmet-i Rahmân

 

Merhabâ verdi âleme ziynet

Merhabâ ey müzeyyen-i devrân

 

Gülşen-i mahfel içre medhin okur

Merhabâ deyü cümle hoş elhân

 

Rahmet oldu Muhammed ümmetine

Merhabâ ey refîk-i ehl-i cihân

 

Edeli Bahtî vasfını teşbih

Eyleyüpdür ana ‘atâ Sübhan

18. yüzyıla gelindiğinde Ramazaniyyelerden oluşan eserler dini manzum bir tür olarak literatüre girmiştir.

Ramazanname geleneğimizle ilgili ilk ve en derli toplu çalışmayı Prof. Dr. Amil Çelebioğlu yapmıştı. Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi hocası olan Çelebioğlu, hac farizası sırasında Mekke’de meydana gelen ve ‘Tünel Faciası’ olarak tarihe geçen kazada (2 Temmuz 1990) vefat etmişti. Hocaya göre, bu eserler dini, tasavvufi ve edebi olarak üç başlıkta incelenmeli idi. Ramazanla ilgili şiirleri, Ramazaniyyeler, Ramazan ilahileri, Ramazan manileri, gazel, rubai, koşma gibi bölümler altında ele alıyordu.

Yeri gelmişken, bu alana ilgi duyan dostlara, merhum Amil Çelebioğlu’nun “Ramazanname” adlı çalışmasını şiddetle tavsiye edebiliriz. Ramazan ayını “bu mah aylar yücesidir / zevk u safa gecesidir” diyerek bir neşe kaynağı olarak sunan Çelebioğlu bize nicedir gündemimizden çıkan, popülist uygulama ve programlarla gerçek anlamından çıkarılan Ramazan ayının bir külfet değil, eşsiz bir nimet imkanı olduğunu da hatırlatıyor.

“Ramazanname”, yer verdiği yüz civarında fasıl ve bin 475 mani ile türünün en kapsamlı eseridir. Yalnızca edebiyat ve dil açısından değil dini, tarihi, coğrafi ve sosyal yönlerden de zengin içeriğiyle eşsizdir.

Kitapta, edebi metinlerin dışında özellikle İstanbul’un semt, hamam, mesire yerleri ile renklerden, mesleklerden, hayvanlardan, meyve ve tatlılardan da söz edilir.

Her Ramazan ayı bize unuttuğumuz bir kapının anahtarını armağan ediyor. Bize düşen elimizdeki anahtarla doğru kapıyı bulmak ve bir nimet ve bereket ayı olan Ramazan’ı bütün incelikleri, neşesi ve kudretiyle ihya ve idrak edebilmek. İşte bu yılın altın anahtarı olan Ramazaniyyeler/Ramazannameler de bu keşfin eşsiz nimetleri olarak arşivlerde bizleri bekliyor.

Önceki Yazı

Senede bir gelen bahar

Sonraki Yazı

Cumhuriyet’in erken devirlerinde Ramazan

Son Yazılar