Çantama çiçeklerin dünyası hakkında bir kitap atmış, okuyacak yer arıyordum. Kahve ve sakin bir köşe hayaliyle ana caddede yürümeye başladım. Bayram arefesi olduğundan her yer çok kalabalıktı. İlerdeki benzinliğin oradan yan yola sapınca ortalık sakinler diye düşündüm. Sürekli değişen, hafızamızı yerle bir eden şehirde, yıllardır orada olan benzin istasyonu silgiyle silinmiş gibi yok olup gitmiş. Yerine resmi bir kurum binası yapılacak, hayır, geniş modern bir kafe açılacak, insanların betonlar arasında soluklanabilmesi için park yapılacak.. Nice muhtelif iddialar, arzular, temenniler.. Bu yüzden yüzer gezer insanlar kök tutamıyor, şehre aidiyet duyamıyor artık. Bir gördüğünü bir daha görememek kadar insanı çevresine, komşusuna, karşı körleştiren bir şey yok. Kadim dükkanların, sokakların, ağaçların, kurumların hayatımızdan sökülüp gitmesi, köklerimizi kireç dökülmüş gibi kurutmakta. Sonra gelsin “alem buysa kral benim” hoyratlığı.
Bir dükkanın önüne sandalye atmış iki kallavi adam, işe yaramaz adamlar hakkında konuşuyorlar.
“Keserin sapı hep bana çalışsın bana yontsun istiyor, akrabalarımın arkadaşlarımın çoğu çıkarlarına gömülmüş vaziyette. Hal hatır soran kalmadı, işi düşmeyen aramıyor. Ölsem cenazeme gelmeyecek, düşsem tekme atacak insanlar borç para istiyor.”
“Ee artık Avrupa’yı solladık, bir zamanlar yere düşene dönüp bakmayan ahaliyi televizyondan izler, bunlar nasıl insan, evlerden ırak derdik, şimdi sokak ortasında bir kadın boğazlanırken insanlar sadece kameraya alıyor ya da şarkı dinleyerek ilerleyip gidiyorlar.”
Aklıma geçenlerde bir Amerikan televizyonunun aksiyon programında tanık olduğum konuşma geldi. Yirmili yaşlarında epeyce meşhur olmuş bir Latin youtuber, sosyal medyada yeterince takipçileri ve ekonomik varlıkları olmadığı için annesini ve kardeşlerini hayatından sildiğini söyledi. Allah’tan izleyiciler çileden çıktı ve sunucu emin misin, annenden ve kardeşlerinden bahsediyorsun dedi. Evet tabii ki diyor ünlü birey, tanınan kişi olduğumdan beri bana bir şey katmayan, değerli hissettirmeyen, iyi enerji vermeyen insanları siliyorum hayatımdan. Böyle insanlarla siz olsanız görüşür müydünüz?
Dünyanın her yerinde her meşrepten, her meslekten, her cinsiyetten insan öteki tarafından hor görülmekten, görmezden gelinmekten şikayet ediyor. Kadir kıymet bilen kalmadı, vefa yok, insan kötü, en iyisi üzülmek yerine yalnızlık fikri yayıldı. Sonrası belli; yaptığım hiçbir iyi iş algılanmıyor, kıymetini bulmuyorsa, bu dünyadan alacaklıyım ve ne ülkem ne de insanlar için kılımı kıpırdatmam.
Yol üstünde kot pantolon spor ayakkabı, çanta bavul dükkanları sıralanmış. Esnaf iş yaptığı sokağın adını bilmiyor, bir seneye kalmaz kapatıp gidecek belki. Kime bir adres sorsanız ben de buranın yabancısıyım diyor. Esas memleket nere meselesi. Yol kıyafetleri giyilip, bavul hazırlanıp gidilecek öteki yere ama, öteki yerdeki bağlar da sağlam değil, limoni gidiyor ilişkiler. İnsanlar vermeden alma peşinde. Ah İstanbul! buralarda herkes ötekinden şikayetçi olduğuna göre, kim bu vefasızlar, kansızlar, kadir kıymet bilmezler acaba.