Özcan Ünlü
Geçen kasım ayında aramızdan ayrılan gazeteci ve yazar Ahmet Kekeç’in “Yağmurdan Sonra” isimli eseri, ülkemizin darbeler tarihine edebiyatın objektifiyle bakıyor. Bu çok önemlidir. Çünkü darbeler, darbe girişimleri ve muhtıralar nedense edebiyat dünyasının ilgisini çekmiyor ve dolayısıyla bu kara tarih dilimleri ile ilgili olarak kayıt düşülemiyor.
Bizim kuşak sürekli tetikte büyüdü. 12 Eylül’ün gölgesinde okudu. Okumaları zaman zaman tercüme oldu. Bazen İran Devrimi için heyecan duyduk, bazen diğer İslam ülkelerindeki ufak tefek güzelliklerle heyecanlandık. Ama en çok da Filistin canımızı acıttı hep, hala acıtıyor da… Afganistan’dan Bosna Hersek’e, Yemen’den Kafkaslara kadar… Hatta Arakan, Tataristan, Avrupa’daki Türkler ve genel olarak Müslümanlar… Hep bir hüzün tülü takılı idi gözlerimizin kornişine. Sonra başka şeyler oldu: ABD, hiç yoktan gelip burnumuzun dibindeki Irak’ı işgal etti. Afganistan’da Rusların başlattığı trajedi ABD eliyle derinleşerek devam etti. Bütün dünyadaki Müslümanlar coğrafyalarında acılarını yaşamaya devam etti. Yani aslında insanlığın barbarlık çağı günümüze kadar sürdü, gitti…
İşte böyle bir yangın yerinde itiraz sesini yükseltenlerin sayısı iki elin parmakları kadar oldu; belki biraz daha fazla… Bu vicdanlı isimlerden bazıları siyaset sahnesinde seslerini yükseltirken, daha derinden ve incelikli itiraz ve isyan bayrağı kalem sahiplerinin elinde idi…
En kepaze dönem
Özellikle, ülkemizi 28 Şubat Postmodern Darbesi’ne götüren süreç ‘korkunç’ bir akıl tutulması ile geldi. Başörtüsü zulmü, katsayı kepazeliği, irtica soslu iğrenç gazete haberleri, kibirli üniformalılar, kendini ‘eski kutsal Türkiye’nin sahibi, ülkenin geri kalanını ise maraba görenlerin ahmaklığı ile gençlik dönemlerimiz geçti. Acı, şaşkınlık ve öfke ile…
Zulümle yoğrulmuş 28 Şubat hakkında o kadar çok tanıklık olmasına rağmen, süreci edebiyata taşıyan kalemlerin sayısı neredeyse yok kadar az kaldı. 1960, 1971, 1980, 2016 darbe, muhtıra ve darbe girişimleri ile ilgili de böyle…
“Geçmiş geçmiştir. Orada durur. Yapacak bir şey yoktur” diye öğretilmiştir bize. Fakat bu böyle bir şey değildir. Kemal Sayar’ın deyişiyle, “Geçmiş geçmez, hınç ve öfke gibi kuvvetli duygularımıza yerleşir, soluk alıp vermeye devam eder.” Bu soluk alıp verme meselesi sadece ideolojik bir miras gibi veya kötü bir hatırlama olarak kalmamalı. Arşivlere veya raflara girebilmeli. Belgesel, film, kitap vs. olarak…
Sağcılar hep -neden- kötü!
27 Mayıs kara darbesinden 12 Eylül kanlı ihtilaline kadar geçen süreçte ortaya çıkan edebi metinlerin neredeyse tamamı “Solcular merhametli, vatansever; sağcılar barbar, kötü” olarak çıktı karşımıza. İtirazımız olmadı. Olamazdı, çünkü bu konu bir ‘dert’ olarak yerleşmedi hiçbirimize.
Halime Toros (Halkaların Ezgisi), Hakan Albayrak (Ebuzer), Mehmet Efe (Mızraksız İlmihal), Sevgi Engin (Bir Nehir Gibi), Sibel Eraslan (Saklı Kitap), Güray Süngü (Mehmet’i Yaralayan Serçe Parmağı), Yıldız Ramazanoğlu (İkna Odası) ile bugüne kadar yazılmış en önemli darbe karşıtı/ darbe hali kitaplarını kaleme aldı. Her biri önemli, kıymetli… Cihan Aktaş, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu da bu isimlere dahil edilebilir. Dikkat edilirse, 28 Şubat en çok kimleri yaraladı ise yarayı derinden hissedenlere kendini yazdırdı.
Burada bir kitaba ve yazarına dikkat çekmek için durmalıyız: Ahmet Kekeç (3 Ocak 1961, Malatya – 14 Kasım 2020, İstanbul)
Yaklaşık 8 ay önce dünya sürgününü tamamlayan Kekeç, bizim için ayrı bir yerde duruyor.
“Yağmurdan Sonra” isimli romanı ile 28 Şubat’a içeriden ve derinden bakmamızı sağladı. Bir söyleşisinde eseri için, “Ben bir roman yazmaya çabaladım, ama 28 Şubat’ı anlatan bir roman değil bu. 28 Şubat sadece dekor olarak romanda yer alıyordu” dedi. Meseleyle ilgili olarak da şu tespitte bulundu: “Bu olay sadece 28 Şubat’la sınırlı değil. Tarihimizin çeşitli dönemlerinde inançlı insanlara yönelik devlet kalkışmasının edebiyatı da çok fazla yapılmadı. Şimdiden sonra bunun edebiyatı oluşur mu bilemiyorum. 28 Şubat’ı anlatan romanlardan biri de Orhan Pamuk’un Kar isimli romanıdır. Bu da bir bakıma 28 Şubat’ı olumlayan, mağdurlarını kalkışma içinde gösteren önyargılı bir romandır. Ayrıca inanç sahibi insanların romana ilgisinin zayıf olduğunu da unutmamak gerekir.”
Asıl önemli nokta, son cümlede gizli…
Allah’a havale edilen dava
28 Şubat sürecinin asıl mağdurlarının yani Müslümanların genel olarak edebiyata, özel olarak ise romana ilgisizliği bu konudaki kısırlığın ana nedenidir.
28 Şubat tahribatını unutmaya çalışmak, meseleyi büyütüp bir tartışma alanından çok “Allah’a havale etmek”, bu zulüm süreci ile ilgili film çekecek veya roman yazacak olanların siyasete atılması, kısa bir süre içinde kamusal alanda var olması, bürokrasi ile tanışması gibi gerekçeler de 28 Şubat ve ardından gelen süreçlerin buharlaşmasına sebep olmuştur.
Ahmet Kekeç işte böyle bir buharlaşmanın atmosferde kaybolup gitmemesini murat ettiği, hatta bu konuda sorumluluk üstlendiği için bu zulüm sürecini anlattığı “Yağmurdan Sonra”yı kaleme almış görünüyor.
“Yağmurdan Sonra”, İstanbul’da bir ilçe belediyesinin düzenlediği roman yarışmasında birincilik ödülü kazanmıştı. Kitap olarak yayınlandıktan daha doğrusu ne anlattığı anlaşıldıktan sonra hak ettiği değeri gördü diyebiliriz.
Rana, Müge ve Hülya, Murat, Cengiz Bey, Remzi, , İrfan, Bulut, Mahmut Bey, Mukadder gibi kahramanların başrolde olduğu roman özetle, “Milyonlarca insanımızı huzursuz eden, ülke iktisadını bozan, daha kötüsü bireyler üzerinde paslandırıcı nem etkisi yapan 28 Şubat sürecinde eski bir yayıncının bir yandan devletle olan sıkıntısını anlatırken, diğer yandan henüz oturup adam gibi konuşup tartışamadığımız aile ilişkilerini ve bunun uzantıları olan gönül problemlerini” anlatıyor.
Koltukta İsrail-ABD…
Ahmet Kekeç’e göre, “28 Şubat, tarihin en alçak, sonuçları itibariyle en yıkıcı ama en ‘salak’ darbesiydi. Mebzul miktar mağdur yarattı. On binlerce kişi okullarından atıldı. On binlerce kişi işsiz kaldı. Binlerce derneğin, vakfın, okulun, Kur’an Kursu’nun kapısına kilit vuruldu. Binlerce kişi ‘uyduruk’ delillerle yargılanıp mahkûm edildi.”
Çok iyi biliyordu ki, “ulusalcı” diye tanınan çevrelerin korkularını kullanarak bir meşruiyet alanı oluşturmuş bir CIA darbesiydi. Ve hatta darbenin başrollerinde İsrail ve ABD oynuyordu.
Bu tespitleri yapan ve meseleyi çok iyi anlayıp kavrayan bir kalemin eseri “Yağmurdan Sonra”…
Genç yaşında aramızdan ayrılan Ahmet Kekeç, miras olarak taşıdığı değerler açısından bu romanı yazmalı idi. Yazdı da… Atatürk İlkokulu, Atatürk Ortaokulu, Atatürk Lisesi’nde okuduğu yıllarda bir gün Aylık Dergi, Mavera ve Yönelişler’de yazabilme hayaliyle büyüdü. Ve bu hayallerine de kavuştu. İlk hikaye kitabı “Son İyi Şeyler”den itibaren 10’un üzerinde eseri yayımlandı. Ama gazete yazarlığı, polemikçi tarafı onun edebiyat adamlığını gölgede bıraktı. Hele ekranlarda sık görülmeye başladıktan sonra… Başta Milli Gazete olmak üzere, Haber, Zaman, Vahdet, İmza, Akit, Star ve Akşam gazetelerinde imzası göründü. Özellikle İmza dergisi ile dergiler dönemine çok önemli katkılar sundu. Yazıları birçok sivil toplum teşkilatı tarafından ödüllendirildi.
Adına kütüphane açıldı
Cine5’te Rasim Ozan Kütahyalı ve Salih Tuna ile birlikte “Memleket Meselesi” ve “Derin Mevzu” adlı iki program sundu. 24 TV’de Nagehan Alçı ile “Nerede Kalmıştık”, Nevin Ateş ve Mustafa Armağan ile “Tarihçe”, Ülke TV’de de Turgay Güler ve Yusuf Ziya Cömert ile “En Sıradışı” isimli televizyon programlarına yorumcu olarak katıldı.
Çağın illeti koronavirüse yakalandıktan sonra, yaklaşık bir ay içinde, 14 Kasım 2020 tarihinde hayatını kaybeden Ahmet Kekeç, Eyüp Sultan’daki Mihrişah Valide Sultan Külliyesi Haziresi’nde toprağa verildi.
Vefatının ardından bir vefa örneği sergileyen Eyüpsultan Belediyesi usta yazarın adını İlçe Halk Kütüphanesi’ne verdi.
Ahmet Kekeç, son çeyrek yüzyıl edebiyat tarihimiz açısından önemli bir imza. Her ne kadar televizyon yorumcusu ve gazete yazarı olarak bilinse de güçlü bir kalem… Yeniden onun eserlerine döndüğümüzde bu tespitin doğruluğunu bir kez daha anlamış oluruz. Hiç değilse, “Yağmurdan Sonra”yı okuduktan sonra…
28 ŞUBAT’I ROMAN YAPTI
Ülkemiz tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat süreciyle ilgili ilk ciddi ve önemli eseri merhum Ahmet Kekeç kaleme almıştı. “Yağmurdan Sonra” güçlü bir edebi bir metin olduğu kadar cesur bir isyandır…
Ahmet Kekeç’in kitapları
Kanamalı Haydut
Ulufer
Kalanlar
Oyun Kuranlar ve Oyun Bozanlar
Cumhuriyet Apartmanı
Ali Şükrü Bey Cinayeti
Gazeteciyim Ama Tedavi Görüyorum
CIA ve 12 Eylül / Bir İhtilalin Romanı
Son İyi Şeyler
Maalesef Türkiye
Yurtta Sus Cihanda Sus
İnek Sosyalizmi
Derin Roman
Beni Türk İmamlarına Emanet Ediniz
Yağmurdan Sonra