Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal kitabının “Ses Unsuru ve Yahya Kemal” başlıklı bölümüne “Yahya Kemal’in büyük mazhariyeti, eski şiirin ve oradan hareket ederek zümre şiirlerinin asıl hususiyetini veren, bize ait lirizmin esası olan bu sesi bulmasıdır.” cümlesiyle başlar. Tanpınar’ın ‘bize ait lirizm’ dediği husus, şiirin yapı unsurlarını ihtiva ettiği kadar muhtevayı da ilgilendirir. Yahya Kemal’in estetiğinin anahtar kavramlarından biridir hiç şüphesiz ‘lirizm’. Tanpınar, Yahya Kemal’e ‘Moreas’a ne zaman kendisini Fransız şairi hissettiğini hiç sordunuz mu?’ diye sormuş ve ‘Evet sordum’, ‘Fransızcayı duyduğumu anladığım zaman…’ cevabını almıştır. “Bir rübaisinde kendi sanatını ‘ses’ kelimesiyle hülâsa” eden Yahya Kemal Tanpınar’a göre “Türk lirizmini yeniden bulan adamdır.”
“Yârab ne müsavâtı ne hürriyeti ver
Hattâ ne o yoldan gelecek şöhreti ver
Hep neşve veren aşkı terennüm dilerim
Yârab bana bir ses yaratan kudreti ver”
Tanpınar, Yahya Kemal’in bütün şiir estetiğinin bu son mısrada olduğunu söylemektedir. Yahya Kemal şiiri için ‘neoklasik’ tabirini kullanan Tanpınar, “vezne, kafiye ve şekle verdiği ehemmiyet, şiirlerinde teganniye yaklaşan ses üstünlüğü, mısra yapısı ve manzume bütünlüğünde bir yığın yenilik arasından olsa bile geleneğe bağlı kalışı, ferdîden ziyade umumîde duruşu bir tarafa bırakılsın, her şairde mevcut olan ve eseri doğrudan doğruya veya dolayısıyla idare eden şahsî masalıyla da klasiğin -bizim klasiğimizin-içinde” konumlandırdığı şair için ‘ses’, ‘dil’ ve ‘lirizm’ dolayımında bir evren çizer. Nasıl ki Lâle Devri’nin o şuh ve dünyevî atmosferi Nedîm’in şiiriyle temsil edilmiş ya da Nedîm’de dile gelip vücut bulmuşsa Yahya Kemal de şiirleriyle Şark’ın biraz da ‘melâmet’ kavramı çerçevesinde bir portresini çizmiştir adeta. Yani şairin ‘ses’i onun iletmek istediği ‘anlam’dan ayrı düşünülmemelidir. Yahya Kemal’in güzel’e bakışını ve alımlayışını da bu zaviyeden değerlendirmek gerekir.
Tanpınar, Yahya Kemal’in dünyaya bakışını ve dolayısıyla estetiğini oluşturan unsurlarını şiirlerinden hareketle şöyle değerlendirmektedir: “Filhakika her iki dille olan şiirlerinde bu şahsî masal, dolayısıyla iç insan ‘Rind’ kelimesinin etrafında toplanır. Burada yeni şiirlerinde bu kelimenin yalnız iki üç manzumede geçmesi hiç de mühim değildir. Mühim olan bu kelimenin insanı ve büyük vaziyetlerde davranışını vermesidir. Şüphesiz, ‘Hafız’ın kabri’nde olsun, ‘Rindlerin hayatı’ ve ‘Rindlerin akşamı’nda olsun, bu kelimeye az çok dilinden koparılmış ve şumulü değiştirilmiş olarak rastlarız. Bu hususî tasarrufa rağmen bu üç şiirde ‘rind’ kelimesi, insan kaderi, cemiyet hayatı ve kendi iç dünyasında bütün psikolojik fonksiyonunda, yani stoist rıza, şevk, sessiz isyan ve hayata üstün bakıştadır. Kaldı ki bu anahtar veya mihver kelime konuştuğumuz dille söylenmiş şiirlerde az çok yalnız kalmakla beraber, eski dille yazılan şiirlerde bütün bir sistemin unsurlarıyla karşımıza çıkar.”
Yahya Kemal’in estetiğini, dünya tasavvurunu ve eşyaya bakışını belirleyen başat unsurlardan birinin ‘melâmet’ olduğunu söylemek mübalâğa sayılmamalıdır. Nitekim şiirinde kendisini “ikinci devir Melâmilerinden” biri olarak tanımlayan şair, ‘İthaf’ şiirinde de “Tecellî-gâh iken binlerce rinde/Melâmet söndü Şarkın her yerinde” mısralarıyla bunu teyit eder. Melâmet, şairin Şark’a dair düşüncesinin mihenk taşıdır. Şark medeniyetine bu zaviyeden bakan Yahya Kemal’in şiirindeki insan ‘melâmîmeşrep’ bir portre ile karşımıza çıkar.