“Yaşam biyolojik bir kavramdır. İnsan ve diğer canlıların yaşamı vardır. Hayat ise yaşam üzerine inşa edilen ruhsal toplumsal kültürel üst yapıdır. Sadece insana mahsustur. Hayatını kaybetti demek yanlıştır, yaşamını kaybetti denmeli.” (Teoman Duralı) İnsan yaşamı son bulabilir ama hayatı sonsuzdur. Bizler algılarımızın oluşturduğu gerçeklik evreni içinde yaşıyoruz. Duyularımızla, zihinsel faaliyetlerimizle, duygularımızla gerçekliğimizi inşa ediyoruz. Tasavvurularımız, tahayyüllerimiz, tahminlerimiz, deneyimlerimiz gerçekliğimizi kuruyor. Oluşturduğumuz gerçeklik evreni ise tartışmaya her zaman açık. En girift, ateşli tartışma konularından biri gerçekliğin tam olarak ne olduğu. Bazılarımız onun ancak ve ancak kutsalın içinde deneyimlenebileceğini söylüyor. Bizler kesişim kümemize düşen şeylere gerçek diyoruz. Şimdilerde metaverse denilen bir başka şeyle karşı karşıyayız. Henüz nedir ne değildir çoğumuzu alakadar etmiyor ama bu evreni adım adım inşa ediyorlar. Çağımız imge bombardımanı altında şeylerin şeylerinin şeyleri üzerinde ilerlerken ilk olanla mesafe her an açılırken tamamen sanal bir yaşam sunan metaverse bunu zirveye taşıyor.
Bir hikâye kurgulamak, buna inanacak binlerce insan bulmak gerçeği yaratmak demek. Hikâye: metaverse. Çok boyutlu kurgusal bir dijital evren. Kullanıcıların kendilerine bir avatar oluşturup alternatif sanal bir hayatı yaşadıkları “Second Life” dünyasında okula gitmek, işe başlamak, gelir elde etmek, insanlarla sosyalleşmek ve yatırım yapmak mümkün. Hatta Second Life üzerinden para kazanıp, bu parayı gerçek dünyaya aktarmak da söz konusu.
Kurmacanın insan hayatındaki önemini çok iyi anlayamıyoruz. Bilim insanları kurguları yaşantımızın bir parçası hâline getiriyor. Bir metaverse kurgusuyla karşı karşıyayız. Neden aslı varken sanal bir hayat yaşayalım ki? Bizi daha mutlu kılmıyor akıllı saatler, evler vs. Sayıların dünyası genişledikçe nitelikli doyum yaşayacağımız dünya daralıyor.
Tabiat onların kurguların işlemediği yer. Dünyamızı kurma özgürlüğüne sahibiz orada. Hangi yoldan gideceğimize biz karar veririz. Dünyayı sahteliğe dönüştüren “kurgusal yaşam” burada ölümsüz hayata doğru çeker bizi. Tabiata savaş açmaları bu yüzden belki. Sanal dünyaların sahteliğini göstermesi. Gençlerin sanal dünyaya müptela oldukça tabiattan yani gerçekten haz almayışları bundan belki.
Metaverse gibi hikâyeleri özgür olduğumuz yanılsamasıyla pazarlıyorlar bize. Biliyoruz ki her geçen gün özgürlüğümüz daha da daralıyor. Çember bir gün o kadar daralacak ki artık onu boğazımızı sıkar halde bulacağız, buluyoruz da. Bu yaşamda hayat yok. Düşünmeye davet edecek hiçbir şey yok, meşgul edecek binlerce sanal eğlence türü var.
“Bütün derin düşünce unsurları yaşamdan dışarı sürüldüğünde, yaşam ölümcül bir hiperaktiflikte son bulur. İnsan, kendi yapıp ettikleri içinde boğulur. Derin düşünce doğası gereği aktif yaşamdan üstündür.” (Byung Chul Han)
Bize salt yaşam sunan ama hayat vermeyen hiçbir hikâyeye itibar etmemeliyiz.