İneceğin durağı, özellikle de metro yolculuğu sırasında kaçırmak kitap okumayı sevenlerin başına çok sık gelmiştir. Kitapları okuyarak dünyayı ve insanı görünenin bir adım ötesinde tanıyanlar, hızla keşfettikleri dünyadan yine aynı hızla kaçabilmek için kitaplara sığınır. Elias Canetti’nin “Körleşme” isimli romanının kahramanı Profesör Kien’inkine benzeyen bir körleşme türüne yaklaşma işte tam da burada başlar. Körleşmenin çok sayıda versiyonu vardır ama en sinsilerinden biri budur; entelektüel körlük. Başka bir ifadeyle kişinin kendi kendine ördüğü kozadan çıkamaması.
Yukarıdaki teşbihi bu nedenle tercih ettim. Elinizde bir kitap var. Çok derin, anlam yüklü, sizi alıp bir yerlere götürmüş ama başınızı yalnızca ona gömmeniz size ineceğiniz durağı kaçırtmış. Varacağınız yerden sizi uzaklaştırmış. Okunur olan yaşanır olanla biraz daha aranızı açmış. Peki yazarın ineceği durağı kaçırması ne demek? Kanaatimce günümüzde yazarın ineceği durağı kaçırması, popüler olanı atlamasıdır. Popüler olana önyargıyla yaklaşmak ve her popüler kurmacayı kalitesiz sınıfına indirgemek, yazarın ineceği durağı kaçırmasıdır. Alışmış olduğu o yüksek edebî hazzı alamaması nedeniyle, çok okunan kitap listelerinin geleceğe dair fantazilerinden uzak durması yazarın ineceği durağı kaçırmasıdır.
Elbette kitlelerin peşine kolaylıkla takılmaması, kitle tarafından en son ve zor yönlendirilebilecek kişi olması gereken yazar, kitle bir yere başını çevirdiğinde bu insanlar başını nereye niçin bu kadar dikkatle çeviriyor diye dönüp bir bakmalı. Geçtiğimiz günlerde dijital platformda gösterime giren “3 Cisim Problemi” isimli dizi geniş tartışmalara sebep oldu. Dizi Çinli yazar Liu Cixin’in bütün dünyada onbinlerce satan kitabından uyarlama.
Bir konu hakkında yazmak o konuyu özetlemek anlamına gelmediği gibi iyi bir film ya da kitap hakkında kimsenin spoiler veremeyeceğine inanmanın rahatlığıyla konuşuyorum. Dizi geleceğe dair merak uyandırıcı pek çok unsuru barındırırken benim en çok ilgimi çeken kısmı iletişime yaptığı vurguydu. Bilim insanları ışık hızını geçecek hıza ulaşan bir cihaz icat etmeye çalışırken bununla hedefleri yine bir başka gezegende yaşayan varlıklarla iletişim kurmaktı dizide. Böylece insan denilen canlının yok edilmesinin önüne geçmeye çalışıyorlardı. Burada da günü kurtarmaya çalışan insanla gelecek kuşakları dert edinen insan arasındaki zeka, gelişmişlik farkını görebiliyorduk. Cixin bir bilgisayar mühendisi. Herhangi bir yazılıma ya da makaleye harcayacağı vakti kurmaca için kullanması ayrıca dikkat çekici.
İnsanlık yüz milyar yılda avcılıktan kurtulup tarımı ve yerleşik hayatı keşfetti, on bin yılda sanayi devrimi seviyesine geldi, yüzyılda parçacık fiziğini buldu, son elli yılda bilgisayar çağını yarattı, ardından sosyal medya gibi bir dijital paltformu kurguladı. Her büyük dönüşüm arasındaki mesafe giderek kısalmakta. Belki günün birinde saatler içinde çağ atlayacaktır insanlık. İletişim çağının hızının en çok da yazıyla iştigal eden insanların gündeminde olması gerekiyor. Çünkü yazı en kadim ve güçlü iletişim şekli.
Bundan birkaç gün önce medyaya sevindirici bir haber düştü. Umutları yeşerten, yüzümüzü güldüren bir haber. Türk fizikçi Şükrü Furkan Öztürk 175 yıldır çözülemeyen gizemi çözerek, yaşamın başlangıcına dair yaptığı çalışmayla Harvard Üniversitesi’nden ödül aldı. Öztürk’ün, 4 milyar yıl önce ilk yaşamın nasıl başladığını araştırırken geldiği son nokta, şartları sağlayan bir manyetik alan oluşturulduğunda orada bir moleküle hayat vermenin mümkün olduğu. Birkaç videosunu dikkatle dinledikten sonra Furkan’ın anlattıkları bana “Westworld” dizisini anımsattı. O dizide anlatılanların hayata geçirilmesine yönelik bir adım daha atıldığını düşündürdü. Dizi bilim kurgu yazarı Michael Crichton’un aynı ismi taşıyan, çok satan romanından uyarlama. Crichton tıp doktoru. Onun da Cixin gibi, bir makaleye harcayacağı vakti kurmaca için kullanması yine dikkat çekici.
Velhasıl bu son iki durumda kurmaca pek çok konuda olduğu gibi yine hayatın önüne geçti. Hatta ona fark attı nazarımızda. Ama fark atabilmesi için de hayatın dikkatle izlenmesi gerektiğini hatırlattı bize. Böylesi bir iletişim çağında sanatçının kitlelerin başını hangi kurmacaya çevirdiğini es geçmemesi konusunda bizi uyardı. Her yazar bir tıp doktoru ya da mühendis kadar bilimden anlamayabilir ama yaşadığı çağ kadar yaşanmamış çağlara yönelik kurguları de izlemeli diye düşünüyorum.