Yönetmen dünyası: Kogonada 

11 dakikada okunur

Küçük yaşlardan itibaren sıkı bir sinema takipçisi olan Kogonada, uzun süre akademisyenlik yaptıktan sonra istifa ederek sinema tutkusunun peşinden gitti. Güney Kore asıllı Amerikalı yönetmen kariyerine video essayleri yaparak başladı. Kogonada’nın video essayleri; usta yönetmenlerin biçim ve üslubuna estetik bakışlar sunuyordu. Godard, Bergman, Tarkovsky, Ozu gibi auteurlerin yanı sıra güncel isimlerden Wes Anderson, Tarantino ve Richard Linklater da bu videolarda işlendi. Her yönetmeni ona özgün şekilde anlatan Kogonada, sayısı on beşe ulaşan videolarıyla yapımcıların dikkatini üzerine çekti. Sinema salonlarından yönetmenlik koltuğuna uzanan serüveni böylece başladı. 

Kogonada başından beri medya sektörüyle içli dışlı olsa da kişiliği her daim gizem konusuydu. Sahip olduğu Amerikan ismini hiçbir zaman benimsemediği için ünlü yönetmen Yasujiro Ozu’nun ortak çalıştığı senaryo yazarı Kogo Noda’nın ismini aldı. Kendisi, sonradan isim alma gücünün Amerika’da Asyalı göçmen bir ailede doğmaktan geldiğini açıklıyor. Eşi ve iki oğluyla Los Angeles’ta yaşayan 50’li yaşlardaki yönetmenin, kişisel hayatına dair açıklamaları bundan öteye gitmeyince biz izleyicilere de filmleri üzerinden çıkarım yapmak kalıyor.

Onun yerine filmleri konuşuyor

Kogonada, 2017 yılında ilk uzun metraj filmi “Columbus” ile yönetmenliğe adım attı. Film, Sundance Film Festivali dâhil olmak üzere ulusal ve uluslararası birçok festivalde boy gösterdi. Eleştirmen ve izleyicilerden gelen olumlu yorumlar, henüz ilk filmiyle yönetmene büyük bir hayran kitlesi kazandırdı. Hastanede yatan babasının son günlerinde yanında olmak için Güney Kore’den ABD’ye gelen Jin ile problemlerinden kaçıp sanata sığınan Casey’nin yolu Columbus sokaklarında kesişiyor, seyirciye mimari arka planda duygusal ve zengin bir deneyim yaşatıyor. 

Columbus, Amerika’nın Indiana eyaletinde yer alan küçük fakat mimari yapısı güçlü bir şehir. Kentin dokusu 19. yüzyıl ortalarında şekillenmeye başlamış. Tabii bunda J. Irwin Miller’in payı büyük. Miller, kendi aile şirketi olan Cummins’in ülke çapında büyümesini sağlamış. Şirket büyüdükçe içinde bulunduğu Columbus şehri de gelişip güzelleşmiş. Miller, yaşadığı kentin ileri görüşlü olarak tanınması için o dönemin meşhur mimarlarını Columbus’a davet etmiş. 1940’lı yıllarda inşasına başlanan modern yapılar zamanla sayısını arttırmış ve günümüzde hâlen sanat çevrelerinin ilgisini çeken karakteristik bir kent dokusu oluşmuş. Eserlerde ağırlıklı olarak doğaya uyum sağlayan cam gibi şeffaf materyaller ve buna kontrast oluşturacak çelik kullanılmış. Kogonada Columbus’u gördüğü an çok etkilenip filmini orada çekmeye karar vermiş ve filmi, şehir mimarisiyle aynı formda kurmuş. Yaşam ve ölüm, gitmek ve kalmak üzerine işlenen zıtlık iki karakter arasında dengelenmiş. Tek başına kaybolmuş iki ruh Jin ve Casey, bir araya gelince anlam kazanıyor. İkisi tanıştığında aralarında çitle ayrılmış duvar bulunuyor. İletişim kurup birbirlerini tanımaya başladıkça çiti geride bırakıp yan yana geliyorlar. Mimariden, bireysellik ve aileye kadar uzanan derin sohbetlerine Columbus’un muhteşem manzarası ev sahipliği yapıyor. Filmin görüntü yönetmeni Alicia Christian geniş çerçevede sabit kamera kullanımıyla göze hitap eden simetrik sahneler oluşturmuş. Cam, ayna üzerine yansıyan görüntülere de sık başvurmuş. Kogonada birçok açıyı sevdiği yönetmenlerden esinlenmiş fakat onu yeniden şekillendirerek özgün hale getirmiş.

Kendi tabiriyle yönetmenliğin aslen biçim ve duygu arasındaki dengeyi yakalamak olduğunu belirten Kogonada 2021 yılında ikinci uzun metrajı “After Yang”i çekti. Film, ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yaptı. Ayrıca ikinci kez Sundance’te yarışan yönetmen, bu sefer bilim teknoloji temalı filmlere verilen Alfred P. Sloam Ödülüyle törenden eli dolu ayrıldı. 

“After Yang”; robotlar, klonlar ve süper arabaların da bulunduğu bir bilim kurgu evreninde geçse de ilişki ve bağlılık kavramlarını dramatik, gerçekçi üslupla işliyor. Film; evlat edindikleri Çinli kızları, kendi kökenine temas edebilsin diye Yang isimli kültürel robot satın alan aileyi konu ediyor. Filmin ilk yarısında aile, bozulan Yang’i tamir ettirmeye girişirken ikinci yarısı Yang’in hafızasına yapılan bir yolculuktan oluşuyor. Yönetmen ilk filminde olduğu gibi burada da karşıt ifadelerden besleniyor. Geçmiş ve gelecek, modern ve geleneksel, akıl ve duygu temsilleri tıpkı Yin-Yang misali bütünleşiyor. Bu açıdan bakıldığında son teknoloji ürünü bir robotun, güç ve aydınlığı simgeleyen Yang ismine sahip olması manidar bir seçim.

Kimlik kavramını inceliyor

Kogonada eylemlerinde ve sanatında her zaman kimlik kavramını irdeliyor. Dünyadaki yerimizi kimi zaman bir şehir çerçevesinde kimi zaman da homosapien ve technosapien arasında geçen ‘aşılanmış ağaç’ diyaloğunda sorguluyor. “After Yang” filminde çizdiği modern gelecek tablosunu, en insan özelliklerimizle buluşturuyor. Bu öyle güçlü bir ortaklık ki, yapay bir dünyada özlemi, sevgiyi ve arayışı çok içten hissettiriyor seyirciye. Filmde Yang’in hafızası üzerinde, çaydan varoluşçuluğa kadar uzanan bir rota izleniyor. Robotun hatıraları, galaksiyi andıran görkemli bir görselliğe sahip ve depoladığı her anın duygusal ağırlığı var. Bu geçişlere Japon müzisyen Ryuichi Sakamoto’nun Memory Bank parçası tam bir uyum sağlamış. 

İki filmde de aile ve ilişkiler Hirokazu Koreedavari bir bakış açısına sahip. Yönetmen Koreeda, filmlerinde aileyi oluşturan normlar üzerinde durur. Bazen tek çatı altında toplanmış yabancılar, bazen kan bağının zedelediği ilişkiler bütünü. Hikâyeler farklı fakat tema benzer. Kogonada’nın tasarladığı ilişkiler de soydan ziyade duygulara dayanıyor. “Columbus”ta yola devam etmek için evden ayrılması gereken Casey ile babası hastalanınca eve dönen Jin, After Yang’de farklı köken ve kategorideki bireylerin oluşturduğu aile kurumu. Dramatik yönleri ağır basan bu iki filmden sonra Kogonada aynı temayı romantizm ve komedi kıyılarında yeniden keşfetmek istediğini dile getirmişti. Gelecek filmi “A Big Bold Beautiful Journey” ile ilgili detaylar henüz netleşmese de yolları kesişen iki yabancıyı anlatacağı biliniyor. 2025’te seyirciyle buluşması planlanan filmde Margot Robbie ve Colin Farrel başrolü paylaşacak. Sinemanın entelektüel bir deneyimden daha fazlası, uyarılmak, bağ kurmak ve hissetmek üzerine olduğuna inanan Kogonada’ya dair beklentiler büyük. Yeni filmiyle izleyicilerde nasıl bir duygu uyandıracak, bekleyip göreceğiz. 

Önceki Yazı

Her daim kültür sanatla yan yan yanayız

Sonraki Yazı

İlkesi olmayan festivaller uzun ömürlü olamaz

Son Yazılar