Alternatif medya gerçekten alternatif mi?
Bu sorunun cevabını arayanlardan biri de Henry Guy Jenkins. Çok uluslu medya şirketlerinin aksine yeni medyanın bir başka ifadeyle alternatif medyanın işlevselliğini sorguluyor. Önceleri bize verilen mesajı alıp kabul etmekten başka seçeneğimiz yokken bugün izleyici sonsuz seçenekler sayesinde aktif hâle geldi Jenkins’e göre.
Katılımcı kültür, sözünü ettiğim aktif kullanıcıların kolektif işlerini, faaliyetlerini ve çoklu görevlerini ifade ediyor. Savaş, çatışma, toplumsal hareketler ve kaos gibi insanlığın ortak “kederine” ilişkin konularda izleyicinin katılımcı kültürün bir parçası olduğu kanısı ortaya çıkıyor pek tabii.
Geçmişe göre tablo daha iyi neticede. Körfez Savaşı’nda petrole bulanmış karabatağın can çekişmesini izlerken savaşın bir tarafı oldu izleyici. Zavallı karabatak, savaşın karşıtlarının değil destekçilerinin iştahını artırmak üzere çırpınıp durdu ekranlarda. Nice zaman sonra aynı kuşun Saddam Hüseyin’in yönettiği topraklara binlerce kilometre uzaklıkta olduğunu öğrendik neyse ki.
Dijital çağdan önce de vicdanın sesi yükselmiyor muydu peki?
Elbette bugün ortak fikirlere sahip yüz binlerce insan savaş karşıtı eylemler organize ediyor, sosyal medya kullanıcıları kitlesel hareketlerin öncüsü olabiliyor.
“Unutmayacağız” diyenler katılımcı kültürün bir parçası evet. Gündelik hayatın hoyrat rüzgârlarıyla savrulup soykırımı normalleştirmeyeceğini söyleyen iyileriz hepimiz. Bu da kabul. Peki, Vietnam Savaşı’nda yeraltı gazeteleri çıkarıp kıyımı durdurmaya çalışan iyileri unutmak mümkün mü? Ya da Bosna Hersek’te soykırımdan kurtulup Suriye’de işkence gören kadınlar için harekete geçen “Canımızla karşı koyuyoruz” diyenler gücünü sosyal medyadan mı aldı?
Cevap hayır.
İşte tam da bu sebeple Jenkins’ın konuyu sadece olumlu yönleriyle ele aldığına inananlara kulak kesilmek de gerekli bence. Düşünürü eleştirenler, alternatif medyayı ele alırken sınıf, maddi çıkar gibi konulara pek odaklanmadığını söylüyor. Sosyal medya platformlarının ticari yapılar olduğunu hatırlatıyorlar. Tüm eleştirilere rağmen Jenkins, katılımcı kültürünün önemini vurgulamaya ve sosyal medyanın bu kültürü beslediğini anlatmaya devam ediyor.
Karabatak zihnimde dipdiri!
U2, Miss Sarajevo şarkısını söylerken hissettiğim şey de neydi…
Jenkins büyük ölçüde haklı, daha iyi bir yerdeyiz.
Bizi aktif hâle getiren alternatif medyanın gücünden faydalanıyoruz, bundan fazlasına ihtiyacımız olduğu bilgisiyle tabii. O kadar güçlendiysek neden hiçbir şeyi değiştiremediğimizi hissediyorum? Neden suçluluk duygusu, eylemselliğin ve değişimin itici gücü olamıyor?
Sorular uzayıp gidiyor ve bu düşünceleri tetikleyen Henry Guy Jenkins’e teşekkür borçlu olduğumu hissediyorum. Ben yazıyı tamamlamaya çalışırken iletişimci bir arkadaşım, düşünürün kendisine gönderilen maillere nazikçe cevap verdiğini söylüyor.
Hemen sorularımı sıralıyorum…