Bir maçı izlemek ne kadar zor olabilir?

11 dakikada okunur

Sinemanın gücüne dair çeşit çeşit cümleler söylenebilir, yorumlarda bulunabilir, teorik çerçeve çizilebilir. Ama her daim o filmin izleyicisi kadar yorumu, anlamı olacak. Büyüsüde, çekiciliğide burada başlıyor. Her birimize has bir deneyim sunuyor. Bizi binbir dünyaya götürüyor sonra kendi dünyamızın içine bırakıyor. Acılarımızla, sevinçlerimizle hayatımızı görünür kılıyor. Toplumsal anlamda ise sorunlarımız, güzelliklerimiz kendini gösteriyor. Dünya sinemasında her ülkenin kendine has bir dilinin olmasıda buradan kaynaklanıyor. Onlardan İran sineması ise gücünü her şeye her duruma rağmen üretmekten alıyor. Mubi’de yayınlanan Cafer Penahi imzalı Berlin’de Altın Ayı ödülünü kazanan Ofsayt (2006) filmini bu açılardan incelemeye alacağız.

Cafer Penahi’nin sineması İran toplumunun aksayan yönlerini ele almak üzerine kurulu. Bunu yaparken kendine has hicivli bir dili var. Sansürün getirdiği kurallara uygun şekilde eleştirisini sunuyor. Sunduğu bu eleştiri devlet yöneticileri tarafından cezalandırılıyor. Ama o üretmekten vazgeçmiyor. 2006 yapımlı Ofsayt filminde bir grup genç kızın Dünya Kupası elemeleri için İran Bahreyn maçını izlemeye çalışmasını anlatıyor. Daha doğrusu stadyuma varıyorlar ama maçı izleyemiyorlar. Sadece duyuyorlar. Aynı şekilde biz seyircilerde maça dair hiçbir şey görmüyoruz. Maçı izlemeye gelen genç kızların birbirleriyle tanışıklıkları yok. Her biri kendi futbol aşkı için yola düşüyor. Stadyuma ulaşmayı başarıyorlar ama askerlerden kaçamıyorlar. İçeri giremiyorlar. Genç kızlar stadyumun üst kısımda demirlerle çevrilmiş bir yerde bir grup asker tarafından tutuluyor. Askerler içerisinden bir tanesi onlarla bir laf yarışına giriyor. Kızlar ise kendilerinden emin bir şekilde karşı tarafın argümanlarını çürütüyorlar. Çürüttükçe aslında o askerde durumun bir nevi tuhaflığının farkına varıyor. Ama o emir kulu, yapacak bir şeyi yok.

Mesele; maç izlemek değil izleyememek

Kızların o maçın her dakikasını duyma çabaları, sonradan aralarına gelen bir kısmını izleyebilmiş olan kişiden dinlerkenki heyecanları insanı düşündürüyor. Maç izlemek nasıl bu kadar belirleyici ve kısıtlayıcı olabilir. Filmde stadyumda maç izlemenin farklılığını şu replikler anlatıyor: Maçı stadyumda izlemek başka. Bağırırsın, şarkılar söylersin, kabalığa uyarsın. En güzelide her şeye ve herkese küfür edebilirsin. İstediğini söyle. Kimse de bir şey diyemez.” Kadınların, genç kızların orada bulunmamasının yasak olmasının  sebebi bunları duymalarının gayri ahlaki olduğunun düşünülmeleri. O zaman şu soru akıllara geliyor diğer her şeyde kadınlar korunuyor mu? Hakları veriliyor. Güvenliği sağlanıyor mu? Maalesef hayır. Ama futbol izlemek için kılık değiştirmeyi göze alan, yola çıkan bir grup genç kızın cezalandırılması her şeyi çözecek diye düşünülüyor. Penahi toplumunun bu şekilde aksayan ironik yanlarını insani bir yerden yargılamadan ortaya koyuyor. Kendisi toplumunun çıkmazlarını, insanlarının yalnızlıklarını anlatıyor bir nevi.

Genç kızlarının her birinin o maça gelmeleri için kendi nedenleri vardır. Hepsi tutkularının peşindedirler. Bir eylem durumu yoktur. Eleme maçını stadyumda canlı canlı izleme isteğidir. Maçın hiçbir anını bizimde görmeden duyarak izlememiz aslında Penahi’nin bizlere ne kadar basit bir istek olduğunu hissettirmesidir. Aynı zamanda sadece o genç kızların hikâyesini anlatmaz. Sistem içerisinden sıkışan askerin, babanın, erkeklerinde hikâyesini anlatır. Kızını stadyumda aramak için gelen baba, kızını o tutulan yerde bulur. Ona kızar, vurmaya çalışır. O sırada asker onu tutar. Böyle yapmaya devam ederse kızının kaçacağını söyler. Baba onu cezalandıracağını söyleyince “Niye onu cezalandırıyorsun? O ne yapıyor?” der. Baba da sizde onu hapis tutuyorsunuz. Askerde “Biz emir kuluyuz. Sen değilsin.” diye cevap verir. Bu replikle aslında sıkışmışlığı gözler önüne serer. 

Futbolun gücü adına!

Gözler önüne serilen gerçeklerle film ilerler. Askerler kendi sorunlarına, genç kızlar ise bundan sonra ne olacağını düşünürler. Kılık değiştirerek stadyuma giren kızların her birinin taktiğinin kendine has olduğunu da söylemek gerekir. Hele bir tanesi nasıl bir aşk duyuyor ki futbola, sahte asker üniformasıyla stadyuma girmiş. Normalde cesaret edemeyeceğin bir şeye bir arzun için cesaret etmek. Düşündürücü. O kız ahlak polisine teslim edilmek üzerine çıkılan yolda yaptığının farkına vararak büyük bir korku yaşar. Asılacağını düşünür. Bir diğeri ise evinin oraya geldiğini söyleyerek askerlerden onu indirmesini ister. Ne yaptığının ve neyle karşı karşıya olduğunun farkında değildir. Aslında Penahi o genç kızların birer çocuk olduğunu söyler. Futbol sevgisinin peşinden gitmeye çalışan kız çocukları. Kızlardan bir diğeri ise bu yolculuğa sadece arkadaşını anmak için çıkmıştır. Andığı arkadaşı Dünya Kupası elemelerinde Japonya maçında yaşanan facia sonucu ölenlerden biridir. “Yaşasaydı burada olurdu. Onun için geldim.” der. Bir sevinç bir anmanın işaretidir.

Kızlar ahlak polisine doğru çıkılan yolda, durulan büfelerdeki ekranlardan, çekmeyen radyoyu çeker hale getirerek maçın geri kalanını dinlemeye çalışır. Askerlerde onlarla birlikte aynı çaba içerisindedirler. Ve son dakikalarda kazanarak İran Dünya Kupası’na kazanmayı hak ederler. Sevinç içerisindedirler. En son sahnede arabanın kapısı açılır kızlar kutlama yapanların arasına karışırlar ve kaybolurlar. Yaşanan sevinçte kadını, erkeği birleşir. Ülkesinin başarısı karşısında yan yana o sevinci yaşar. Bu sevinçler bizede uzak değil. 2003 yılında Türkiye Millî Futbol Takımımızın maçlarını nasıl izlediğimiz hâlen hafızalarımızda taze. Ya da Türkiye Kadın Millî Voleybol Takımımızın yakın zamanda tarihinde ilk kez kazandığı FIVB Milletler Ligi şampiyonluğu. Şu an devam eden Avrupa Şampiyonası’nda ise 6’da 6 yaparak devam ediyoruz. Her maç bizim için aynı heyecanla geçiyor. O coşkuyu iliklerimizde hissediyoruz. Penahi imzalı Ofsayt filmindede o kızların, askerlerin futbol sevgilerini hissederken, toplumsal olarak bulunan ofsayt durumunun bir versiyonunu görüyoruz. Sadece kadınlara özel değildir. Herkes kendi dünyasında o yalnızlığın içerisindedir. 

 

Önceki Yazı

Tolstoy 195 yaşında

Sonraki Yazı

Yeni dönem heyecanı başladı

Son Yazılar