Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Bütün dünyada dijital yayıncılık koronavirüs salgını öncesinde normal seyrinde ilerliyordu. Kısıtlamalar nedeniyle evlerine kapanan insanların televizyon ve sinema alışkanlıkları son bir yılda büyük ölçüde dijital alana kaydı. Uzmanlar dijital yayınların artık kaçınılmaz biçimde hayatımıza girdiğini belirtiyor ve bu konuda geç kalınmamasının altını çiziyor: “Şayet yerli üretimler ekrana taşınamazsa bu platformlarda yayınlanan ürünler yabancılara kalır.” RABİA BULUT Hayatımızın içinde kendine has bir yer edinen ve her geçen gün yeri genişleyen dijital platformların iyi mi olduğu kötü mü olduğu noktasında çeşitli görüşler var. Herkes bir dönüşümün yaşandığı noktasında hemfikir. Sadece yaşanan bu dönüşümün nasıl yönetileceği ve yönlendirileceği herkes için bir merak konusu. Netflix Türkiye ve BluTV arasında çetin bir rekabet devam ederken yeni yılla birlikte yayına giren EXXEN ve Gain “yarışta biz de varız” dedi. Her platform kendine özel yapımlarıyla imzasını oluşturuyor. Acun Ilıcalı EXXEN ile Youtuberlar eksenli bir rota izlerken, eski dizilerin yeni yapımlarını tercih ediyor. Gain ise programlarıyla, dizileriyle yayın süresi ve formatı ile farklılığını ortaya koyuyor. Dijital platformlar arasında üretim içinde bulunanlar ve içerikleri ulaştıranlar olarak ayrım yapmak mümkün. Netflix, BluTV, EXXEN, Gain, PuhuTv ve Amazon Prime üretim içerisinde yer alıyor. Digitürk Bein Connect ve Mubi Türkiye ise içerikleri, yapımları izleyiciyle buluşturanlar kulvarında yer alıyor. Uluslararası arenada ise HBO Max ve Apple TV+ arasında bir rekabet devam ediyor. VERİM VE KALİTE MESELESİ Dijital platformların yükselişi devam ederken neden olduğu dönüşüme dair kafamızda oluşan; “peki sinema dünyasına katkısı nedir?”, “bir oyuncu için anlamı ve sağladığı imkanlar nelerdir?”, “salgının dönüşümde etkisi nedir?”, “içerik güvenliği nasıl sağlanıyor?” sorularını Akademisyen Prof.Dr. Süleyman İrvan, Oyuncu Muhammet Uzuner, Puhu TV Dijital İçerik Güvenliği Yöneticisi Yusuf Aniz ve Sinema yazarı Tuba Özden Deniz’e yönelttik. Bu sorular ekseninde aldığımız cevaplar ortak paydada olumlu ve destekleyici bir tablo çiziyor. Ortaya çıkan tabloya dikkatli ve seçici olunması gerekliliği de ekleniyor. Pandemide bir sorun çözücü olarak kendini gösteren dijital platformların verimli ve kaliteli üretimler için ciddi bir çaba harcanması gerektiği de ortaya çıkıyor. Dönüşümün üretim açısından da kaliteli ve yüksek olması için tüketim odaklı düşünme sisteminin egemen olmaması gerekiyor. Prof.Dr. Süleyman İrvan (Üsküdar Üniversitesi) “Çıkan fırsatları iyi değerlendirelim” Pandemi süreciyle birlikte getirilen kısıtlamalar, belli günlerde, saatlerde sokağa çıkma yasakları en çok Netflix başta olmak üzere dijital platformlara yaradı. Yapılan açıklamalara göre Netflix, 2020 yılının dördüncü çeyreğinde 8 buçuk milyon yeni abone kazanmış ve gelirleri de yüzde 21 artmış. Bu süreçte Blu TV, Puhu TV, Tivibu gibi dijital platformların yanı sıra yeni platformların da giderek büyüyen dijital pazardan pay alma yarışına girdiğini görüyoruz. Örneğin, 1 Ocak’ta yayın hayatına başlayan, Acun Ilıcalı’nın EXXEN isimli platformunun 500 bin üyeye ulaştığı görülüyor. Bir iletişimci olarak, dijital platformların gelişmesini olumlu görüyorum. Sinema, tiyatro ve müzik sektöründe yaşanan sıkıntıların kısmen de olsa aşılmasında dijital platformların payı büyük. Netflix gibi küresel platformlarda Türk dizilerinin yayımlanması, hem Türk kültürünün, sanatının, gelenek ve göreneklerinin tanıtılmasında hem de sektörün gelişmesinde katkı sahibi olacaktır. Sosyal medya nasıl hayatımızın vazgeçilmez mecraları haline gelmişse, aynı şekilde dizi, film, belgesel, farklı program formatları gibi içeriklere yer veren dijital yayın platformları da özellikle dijital yerliler olarak tanımlanan genç kuşak için vazgeçilmez mecralar haline gelecektir. Dijital dönemin fırsatları tehditlerinden daha fazladır ve bu fırsatları iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Muhammet Uzuner (Oyuncu) “Dijital platformlar beni mutlu ediyor” Dijital platformlar aslında bir form değişikliği de getirdi. Sadece yeni bir mecra yaratması değil aynı zamanda özellikle diziler bazında hem seyirci hem de üretici departmanlar açısından bizi yeni alışkanlıklara davet etti. Bir kere dizi dünyasının en büyük sorunlarından biri olan “süre” meselesi büyük değişikliğe uğradı. Televizyon dizilerinin süreleri korkunç bir biçimde yaklaşık iki buçuk saate yaklaşmışken dijital mecralarda bu süreler en fazla 1 saatle sınırlandı. Hatta artık bu mecraların seyircisi için neredeyse uzun bile bulunuyor bu süre. 20-30 dakikalık dizilerin yanı sıra 3-5 dakikalık programlara bile rastlıyoruz. 10-20 dakikalık dizilerin sayısı çoğaldı. RİSKLERİ AZALTIYOR Tabii bu süre meselesi sadece seyrederken ayırdığımız bir zaman diliminin dışında çok farklı etkilere sahip. Sürenin uzunluğu ya da kısalığı üretim biçimini de doğrudan etkiliyor. Her hafta neredeyse bir sinema filmi çeken ekiplerin hali ortada. Tam bir perişanlık! İnsani çalışma koşullarının dışına çıkılmasından dolayı yaşanan kazalar, maalesef ölümler, fazla mesai kavramının telaffuz bile edilememesi, uykusuz geceler, hem kamera önündeki hem de kamera arkasındaki insanların zamana karşı savaş vermesinden dolayı işin geçiştirilmesi vs. gibi saymakla bitmeyecek olumsuzlar oluyor. Başta senaristler olmak üzere kreatif alanların üreticileri de bu süreyi doldurmanın gerekliliği nedeniyle hoş olmayan şeyler yazmak ve oyuncular da oynamak durumunda kalıyorlar. Böylece genel olarak ortaya çıkan ürün maalesef vasat oluyor. REYTİNG SORUNU YOK Dijital seyir dünyasında ise en başta çalışma koşulları son derece insani sınırlar içinde gözlemleyebildiğim kadarıyla. En başta reyting sorunu yok. Olsa bile çalışma sürecini etkilemiyor. Kaç bölüm çekileceği en baştan belli ve genellikle toplu olarak çekiliyor ve sonra yayına veriliyor. Oyuncu olarak bunun en önemli avantajı oynayacağınız karakterin nasıl bir final yapacağını bilmeniz; böylece rolünüzü tasarlayabilmeniz, karakterin sürecini yönetebilmeniz vs. Yani bir sinema filminde çalışıyormuş gibi dizi çekmeniz. Bu çok önemli bir avantaj. Ana akım dizilerde bir karakteri oynamaya başlıyorsunuz ve süreçte seyircinin rüzgarına göre oynadığınız karakter tanınmaz hale gelebiliyor maalesef. Ayrıca set emekçileri de makul saatler içinde çalışıyorlar. İŞ ALANI GENİŞLİYOR İş alanı da genişlemiş oluyor; yeni oyunculara yeni yüzlere yer açılması daha olanaklı hale geliyor. Sadece oyunculara değil sinemacılara da bence alan doğuyor. Alternatif yapımlar sayesinde sinemacılar da dizi yazabiliyor veya çekebiliyor. Bu büyük bir olanak. Hem izleyici hem de oyuncu olarak dijital platformlar beni mutlu ediyor; eğer bir müdahale görmezse tabii. Yusuf Aniz (Puhu Tv Dijital İçerik Güvenliği Yöneticisi) “Yerli üretimleri dünyaya taşıyor” Dijitalleşmenin her geçen gün arttığı dünyada sosyal medya platformları çok daha önemli bir hale geldi. Konvansiyonel yayıncılık maliyetleri çok yüksekken dijitalleşmeyle beraber kolay bir şekilde büyük kitlelere erişme imkanı ortaya çıktı. Bu sayede Youtube, Facebook ve Dailymotion gibi platformlar üzerinden Türk içerikleri çok hızlı bir şekilde dünya tarafından takip edilmeye ve etki üretmeye başladı. İçerik üreticileri açısından önemli bir gelir kaynağı haline gelen dijital yayıncılık ilerleyen yıllarda daha önemli bir hale gelecektir. İnsanların alışveriş alışkanlıklarının şu anda bile önemli bir kısmı dijital mecralarda şekilleniyor. Şirketlerin bu durumu fark ederek önümüzdeki süreçte reklam gelirlerini dijitale yönlendirmesiyle giderek artan bir potansiyel görülecektir. Televizyon ve radyolara göre daha iyi analiz sonuçları sunan dijital yayıncılık içeriğin üretilmesinden, yayınlanmasına ve reklam gösterimlerine kadar geniş bir yelpazede çok daha sağlıklı kararlar alınmasına yardımcı oluyor. DEVLETE GÖREV DÜŞÜYOR Türk dizileri tüm dünyada ilgiyle takip ediliyor. Bunun sebebinin insanlık kadar eski olan Anadolu medeniyeti olduğunu düşünüyorum. Doğunun ve batının insanları Türk içeriklerinde kendinden birçok şey buluyor. Dijitalin sunduğu imkanlardan istifade edilebilirse bu sektör Türkiye’nin en önemli yumuşak güç enstrümanı haline gelebilir. Dijital yayıncılıkta bu içeriklerin hangi ülkelerde izlendiğinden tüm demografik kırılmalarına kadar detaylı bir analiz şansı mevcut. Devlet bu bağlamda yayıncılarla daha yakın ilişkiler kurarak ulusal politikaların belirlenmesinde daha doğru kararlar alabilir. Bu denli değerli olan içeriklerin tüm dünyada ve ülkemizde yasadışı bir şekilde yayınlanmasının engellenmesi noktasında devletin içerik üreticilerine ve yayıncılara daha fazla destek olması gerekiyor. Saatler içerisinde milyonlarca insana ulaşan içerikler için çağın gereklerine uygun olarak çok daha hızlı bir şekilde müdahale imkanları sunulmalıdır. YATIRIM YAPMAMIZ LAZIM Dijitalin sunduğu avantajlar yasal yayıncılar kadar yasadışı yayıncılar tarafından da kullanılıyor. Hukuk doğası gereği yaşanan gelişmelerin ardından aksiyon alıyor. Dijital dünyanın regüle edilmesi açısından devlet, içerik üreticileri, hukukçular ve yayıncıların daha yakın ilişkiler kurması gerektiğine inanıyorum. Sadece Türkiye’de değil Türk içeriklerinin yoğun talep gördüğü tüm coğrafyalarda yasadışı yayınlar konusunda devletin içerik üreticileri ve yayıncıların yanında yer alarak yaşanan bu ekonomik kayba engel olması gerekiyor. Sonuç olarak Türk içeriklerinin 83 milyonun ötesinde dünyadaki milyarlarca insana erişim ve etki etme noktasında çok önemli fırsatlar sunduğunu belirtmek isterim. Ülke olarak bu alana yatırım yapmamız halinde geri dönüşü noktasında çarpan değeri çok yüksek olacaktır. Tuba Özden Deniz (Sinema Yazarı) “Netflix adeta dijital bir cumhuriyet" Dijital platformların artması ile birlikte doğal olarak içerik ihtiyacı zuhûr edecek ve bu da üretilen filmlerin sayısını artıracaktır. Özellikle pandemi döneminde tıkanma noktasına varan sektörde bir hareketliliğe sebebiyet vereceğini ve yetişen insan sayısını da olumlu manada etkileyeceğini düşünüyorum. Fakat bir taraftan da mevcut platformlar göz önüne alındığında belirli handikapları da beraberinde getirecek gibi görünüyor. Filmin üretim sürecinde olduğu gibi, izleyiciye sunulduğu platformlar da teknik farklılıklarıyla beraber belirli bir mantık ve düşünme biçimini de dayatıyor ister istemez.Dijital mecraların biraz daha hızlı tüketen bir izleyici kitlesine dönük olduğu âşikar, yayınlanan kaç bölümlük diziler dahi aynı gün içerisinde izlenip, yorumlanıyor. Adeta göz oburuna dönüşen dev bir kitleyi besliyor bu filmler. Pandemi ile iyice sınırlanan sosyalleşme ihtiyacı da büyük oranda sosyal medyada gideriliyor ve burada “muhabbete katılabilmek” adına pek de seçici davranılmadan sunulan her film hızla tüketiliyor. İzlerken gösterilen acelecilik filmleri yorumlarken de değişmiyor ne yazık ki…
CESUR GİRİŞİMCİLER ÇIKMALI Netflix’te şimdiye kadar izlediğimiz filmler, diziler, belgesellerin büyük bölümünde belirli bir matematiğin işlediğini söyleyebiliriz. Arka planda ciddi bir mühendislik çalışması olduğu ortada. Bu da hemen bütün filmlerde kamera açıları, tercih edilen konular, senaryo matematiği gibi belirli ezberlerin tekrarlanması demek aynı zamanda. 200 milyondan fazla abonesi olan, adeta dijital bir cumhuriyet diyebileceğimiz bu mecrada çok iyi filmler de izledik ama sayısı ne yazık ki çok sınırlı… Yeni açılan platformların Netflix mantığından bağımsız film üretebilmesi pek mümkün görünmüyor şimdilik. Buralarda da Netflix’te izlediğimiz filmlerin kötü taklitlerini izleyecek olma endişesi içerisindeyim doğrusu. Yine de umut etmek zorundayız tabii, belki cesur girişimciler çıkar da bu ezberleri aşacak filmlerin üretimine bir alan açılır. O zaman sinema sanatı adına özgün ve güçlü eserlerin üretilme ihtimali de kuvvetlenir.
Yorum Yaz