Kosmos Kars’ta çekilmeseydi bu kadar etkilenir miydim?

SİNEMA Güncel

Kars ile kurulmuş olan o gri, hafif karanlık, iç karartan ve biraz da mistik atmosfere hızla dahil oluyoruz. Ve de lapa lapa yağan kara… İzlerken soğuğu hissediyoruz. Öyle ki bazı sahnelerde üşüdüm.

Kars denince çoğumuzun aklına büyüleyici bir film platosu geliyor zaten. Aslında Kars benim için ilk olarak Kader’de Bekir’in gözünü açtığı yerdir. Sinema tarihimize kazınan “Bir uyandım Kars’tayım” cümlesi demek benim için Kars. Battal’ın da yolu bence tesadüfler eseri Kars’a düşüyor.

Bu yazı fikri zihnimde dönmeye başladığında ilk olarak kendime bu soruyu sordum. Çünkü mekân tüm sanat dallarında kurucu bir unsurdur ve modern sanatla birlikte mekân, sadece bir arka plan, bir manzara olmaktan çıkıp eserin ana bileşeni olmuştur. Mesela sinemayı, edebiyatı, resmi mekânsız düşünemeyiz. Ama mekândan önce başka bir konuya değinmek istiyorum. Eser ve gerçeklik ilişkisi. Bu ilişkinin nasıl olacağı, eserde nasıl kullanılacağı daha da önemlisi sanatçının bu kritik meseleye nasıl baktığı nerdeyse eserin özünü oluşturuyor diye düşünüyorum. Reha Erdem, bir söyleşisinde sinemanın kendi gerçekliğini ürettiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Sinemadaki kuş, sinemadaki kuştur yani filmin kuşu, öyle bir kuş hayatta yok. O nedenle her şey fantastik”. Tüm sanatsal türler için geçerli olan gerçeklik üzerine yönetmenin tespiti çok önemli. Şunu hatırlamakta fayda var: Modern sanatla birlikte mimetik temsil (eserin bir aslı taklit ettiği, onun kopyasını oluşturduğu düşünülen temsil sistemi) epey sarsıldı ve giderek yıkıldı. Çünkü modernlikle birlikte sanatın özerk bir yapı olduğu ve amacını kendi içinde taşıdığı fikri önem kazandı. Dolayısıyla modern sanat artık herhangi bir şeyi taklit etmiyor, kendi gerçekliğini kendi içinde üreten bir hale dönüştü. Böyle bakınca filmdeki kuş, filmdeki kuştur, onun gerçekliği film içindeki gerçekliktir. Buradan sözü mekan olarak Kars’a getirmek istiyorum. Biz Kozmos’ta Kars’ı Kars olarak görmüyoruz. Filmin kendi içinde ürettiği gerçekliğe hizmet eden bir mekan olarak Kars’ı izliyoruz. Kars’a yani filmin çekildiği mekâna bakarak filmdeki Kars’ın gerçekte bildiğimiz Kars olmadığını, zaten arada gördüğümüz 36 plakalar dışında Kars adının dahi geçmediğini söylemek istiyorum. Ama yine de mekan olarak Kars’ın seçilmesinin bir hikmeti var. O da filmin atmosferinin ne kadar çok Kars olduğu. 

Üşüten bir atmosfer

Filme hâkim olan gerçeküstü atmosferi besleyen ilk unsur elbette kar. Açılış sahnesiyle birlikte film boyu devam edecek Kars ile kurulmuş olan o gri, hafif karanlık, iç karartan ve biraz da mistik atmosfere hızla dahil oluyoruz. Ve de lapa lapa yağan kara… İzlerken soğuğu hissediyoruz. Öyle ki bazı sahnelerde üşüdüm. Kahramanımız Battal’ın karlı tepelerin arasından rüzgârın uğultusuyla çıkıp gelmesi… çağıldayan su… kuş sesleri… bir adamın şehre koşarak girmesiyle başlayan film, (biraz aşırı yorumla bu sahneyi Yasin Suresindeki şehre koşarak giren adamı hatırladığımı da eklemek istiyorum) koşarak şehirden çıkmasıyla da nihayetleniyor.

Kar ile zorlu doğa koşullarının imlendiği açık. Filmin mistik ve tekinsiz havasını besleyecek mevsimin kış olarak seçilmesi de anlaşılır. Zira yönetmenin, bu filmdeki hikâyeyi ilkbaharda çekmesini düşünemezdik. Çekse de bu etkiyi uyandıramayacağı açık. Edebiyatta da bu şekilde hazır kalıplar vardır, ölüm ayrılık gibi zor konuları daha çok sonbaharda ve kış aylarında anlatmayı tercih edersiniz, kahramanınız aşık olacaksa bu genellikle ilkbaharda gerçekleşir. Bu bağlamda yönetmenin Ege’de bir yazlık kasabayı ya da papatyalar açmış bir Akdeniz köyünü seçmemesi oldukça anlaşılır ve isabetli. Yazımın başında da söylediğim gibi mekân bir kurucu unsur olarak eserde yer aldığı için özellikle atmosferin kurulmasına ciddi katkı yapıyor. Film boyunca da zaten insanın doğa ile mücadelesi ve doğayla bütünleşebilmesi işleniyor. Bu bakımdan da Kars’ta bir kış mevsiminde zorlu doğa koşullarıyla iç içe bir film örülmüş.

Ayrıca filmdeki soğuk bana Rus romanlarındaki soğuğu hatırlattı. Zaten Kars’taki Rus Baltık mimarisini de filmde bol bol görüyoruz. Rusya soğuğunu düşünürken yönetmenin filmiyle Dostoyevski arasında bir bağ kurduğunu öğrendim: “Benim her filmimde parça parça da olsa hep edebiyat var. Bazısında çok, bazısında az. Kosmos’ta Dostoyevski vardı.” Zihnimdeki bu fikir daha da berraklaştı böylece. Petersburg soğuğuyla birlikte Dosto'daki ıssızlık ve yalnızlık duygusu filmde de izleyiciyi çepeçevre sarıyor. Mekânlar üzerinden karakterlerin psikolojisi mükemmel veriliyor. Battal karlar içinden koşarak geliyor ve önce bir camiye ardından da kahvehaneye sığınıyor. Çünkü sığınmak zorunda, aksi halde bir yere sığınamasa kısa zamanda soğuktan donup kalacak. Dolayısıyla aşırı soğuğun aynı zamanda insan ilişkilerini zorunlu olarak sıcaklaştırdığını, dayanışma duygusunu beslediğini düşünündüm film boyunca. Ona yardım edenlerin ayarladığı kalacak yer ise, terkedilmiş bir belediye binası. Film boyunca gördüğümüz izbe binalar, mezbaha, gece karanlığında köpekler dışında kimsenin olmadığı karla kaplı sokaklar, taşkın akan bir nehrin kenarı… Hepsi sözünü ettiğim psikolojiyi hatta sosyolojiyi beslemekte.

Battal’ın yersiz yurtsuzluğu, ermiş mi hırsız mı olduğu belirsiz kimliği, terkedilmiş bir binayı mesken tutması, kahvehanedeki iş dahil hiçbir işte çalışmak istememesi, zorla değil de akışta karşısına çıkan insanların hastalıklarını iyileştirebilmesi, insanın hayvana üstünlüğü yok diyerek doğayla uyumlanmış doğayla bütünleşmiş biri olduğunu göstermesi filmi çepeçevre saran ağ… Dostoyevski’nin toplumdan dışlanmış, normlara meydan okuyan ya da ötekileştirilmiş karakterleriyle Battal arasında benzerlik kurabilirim pekala. Battal da toplumsal yaşama dahil olamıyor. Bir şifacı olarak iyilik vurgusu yapıp dursa da bir yandan normlara uymayan bir avare o, aynı zamanda da bir hırsız. Dostoyevski’nin mekân betimlemeleriyle psikolojiyi kurması, ışık-gölge, dar odalar, soğuk sokaklar gibi betimlemelerle okuru eserin içine çekmesi gibi Kozmos da kurduğu mekanla ve atmosferle izleyiciyi kendi gerçekliğinin içine çekerek karakterle özdeşlik kurulmasını sağlıyor. Kosmos’ta görsellik ve ses tasarımı çok güçlü; karın örtüsü, sessizliğin baskısı, doğanın uğultuları, açık alanların uçsuz bucaksızlığı; bu unsurlar izleyicide mekânı hissettirmekle kalmıyor, karakterlerin içsel durumlarını da dışavurarak sözünü ettiğim özdeşliğin kurulmasına katkıda bulunuyor. Tabii bu arada doğadaki seslerin de filmde yetkinlikle kullanıldığını unutmamalıyız.

Büyüleyici bir film platosu

Kars denince çoğumuzun aklına büyüleyici bir film platosu geliyor zaten. Aslında Kars benim için ilk olarak Kader’de Bekir’in gözünü açtığı yerdir. Sinema tarihimize kazınan “Bir uyandım Kars’tayım” cümlesi demek benim için Kars. Battal’ın da yolu bence tesadüfler eseri Kars’a düşüyor. Nefes nefese koşarak geliyor, sanki bir yerlerden kaçıyor ve Kars’tan da kaçarak çıkıyor. Bambaşka bir köye, bir ilçeye ya da bir şehre doğru. Kim bilir neresi? 

“Bu şehir mert insanların şehridir. Bu şehir hikmetlidir. Bu şehir Allah kapısıdır. Kötülük çıksa da kök salmadan bozulur. Pisliği kar öldürür. Hoş geldin. İstediğin kadar kal. Başımızın üstünde yerin var.” şeklinde karşılanıyor Battal. Ve filmin başında şehrin gerçekten güvenli bir yer olduğundan bahsediliyor. Hatta Battal bile sürgüne gönderilmiş olduğunu söyleyen öğretmene “çok şanslısınız efendim. Burası iyi insanlarla dolu” diyor. Fakat sonrasında Battal ile işler karışıyor. Hırsızlık haberleri duyulmaya başlıyor. Sınırın açılacağı bilgisi de şehri karıştırıyor. Battal da bir nevi sınırdan geliyor zaten. 

Filmin mekânı, belirsizliklerle dolu, sınır ötesine açılan ama hem fiziksel sınırların hem de ideolojik/toplumsal sınırların iç içe geçtiği bir yer. Yer yer net biçimde tanımlanamayan diyaloglar filmdeki masalsı, fantastik havayı besliyor. Gerçekle düşün, doğruyla yalanın, sınırla sınırsızlığın, gelmeyle gitmelerin iç içe geçtiği bu filmde Battal geldiği gibi giderken onun hırsız olduğunu düşünenler için karın her şeyi temizleyen yapısını da kirletmiş oluyor. Ermiş bir kişi olduğunu düşünenlerse kar gibi bembeyaz görüyor hâlâ her şeyi. Aşkı isteyen Battal, kosmos oluyor, Neptün’e hem kavuşuyor hem veda ediyor. Döngü devam ediyor.



Yorum Yaz