Filistinliler edebiyatla direnişlerini sürdürdü

EDEBİYAT Güncel

Esenler Belediyesi’nin bu yıl beşincisini düzenlediği “Direniş: Gazze” temalı Öykü Günleri’nde onur ödülüne layık görülen yazar Yıldız Ramazanoğlu, edebiyatın hem tanıklık hem direniş görevi gördüğünü söylüyor. Ramazanoğlu, “Filistinliler varlıkları hakkında delil toplayan eserler verdiler, genç kuşaklar da veriyor. Edebiyat, bu yerel gibi görünen direnişi insanlığın değerlerini koruma direnişine dönüştürdü” diyor. 

Esenler Belediyesi tarafından bu yıl beşincisi düzenlenen Esenler Öykü Günleri, edebiyatseverleri üç gün boyunca “Direniş: Gazze” teması etrafında bir araya getirdi. Etkinliğin kapanış programında, Türk edebiyatının usta kalemleri Yıldız Ramazanoğlu ve Cemal Şakar’a onur ödülleri takdim edildi. Litros Sanat olarak biz de ödül alan isimlerden Yıldız Ramazanoğlu ile etkinlik üzerine konuştuk. Ramazanoğlu ile hem ödülün anlamını hem de edebiyatın direnişle kurduğu ilişkiyi konuştuk. Filistin meselesine duyarlılığıyla da tanınan Ramazanoğlu, sanatın, özellikle öykü ve şiirin, zulüm karşısında nasıl bir direniş alanına dönüştüğünü Litros Sanat’a anlattı.

Esenler Belediyesi tarafından düzenlenen Esenler Öykü Günlerinde, bu yıl “Direniş: Gazze” temasıyla gerçekleştirilen etkinlikte, siz de onur ödülüne layık görüldünüz. Bu ödül ve tema hakkında neler söylemek istersiniz? Edebiyatın direnişle buluştuğu bu özel anı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Etkinliğin Gazze’yi öne çıkarması çok kıymetli. Filistinliler orada olanlar hakkında konuşulmasını, sosyal medyada paylaşılmasını ve iletişimin kesilmemesini çok önemli buluyorlar. Fakat öte yandan artık sadece konuşmanın zul olduğu zamanlardayız. İslam dünyasında yönetimlerin bu kadar çürümüş ve tepkisiz olması kabul edilemez. Türkiye olarak da dolaylı ya da dolaysız katliamlara destek verecek hiçbir faaliyete geçit vermemeliyiz. Artık fiili duaların ve çok kapsamlı bir mücadelenin zamanı geldi geçiyor.

Ödüle gelince değerli arkadaşım Cemal Şakar’la hikâye ödülüne layık görüldük, çok teşekkür ederiz, sesimizi duyurmamız için elbette önemli. Gazze meselesinde ise buralardan çok uzaklardaki vicdan sahibi insanlara, ülkemizde her kesimden harekete geçen güzel insanlara, inisiyatiflere minnet duyuyorum.  Milyonlarca insan haykırıyor, tutuklanıyor, işinden, okulundan, gelirinden, statüsünden oluyor, bedel ödüyorlar. Microsoft’ta müthiş bir çıkış yapan Faslı yazılımcı İbtihal Abousaad’ın sadece vazgeçtiği yüksek maaşını konuştu insanlar, oysa her şeyden önce canını ortaya koydu, kolay değil o ortamda böyle konuşmak. Nitekim canını veren Türk eylemci Ayşenur Ezgi Eygi’yi de analım burada. O da bir Rachel Corrie’dir bizim için. Bu insanların ve sayamayacağımız kadar çok yazar, sanatçı ve halktan insanların kalbimizdeki yeri her türlü ödülün çok ötesinde.   

Filistin halkı, neredeyse tüm toprakları işgal altındayken bile edebiyat aracılığıyla nasıl bir varlık mücadelesi sürdürebildi sizce? Özellikle öykü ve şiir, bu halk için yalnızca bir ifade biçimi mi, yoksa aynı zamanda bir var oluşun, direnişin ve hafızanın kanıtı mıydı?

Filistin topraklarının neredeyse tamamı işgal altında. Normal şartlarda böyle bir halkın adı bile anılmazdı, öylesine unutulurdu bu kadar baskı ve büyük güçlerin basıncı altında. Fakat Mahmut Derviş "Bir Filistin vardı / Bir Filistin yine var" yazabildiyse bu kolektif gayretleri, eşsiz eserleri sayesinde. Varlıkları hakkında delil toplayan eserler verdiler, genç kuşaklar da veriyorlar. Bu kadar kuşatma altında bile son derece eğitimli olan bu halk, hikâyesini, destanını her dilden insana şiirin, belgeselin, sinemanın, çizginin, romanın ve hikâyenin diliyle aktarabildi, varlığını duyurup kararlılığını gösterebildi. Sanat yolu bu yerel gibi görünen direnişi insanlığın insan kalma, insanlık değerlerini koruma ve aktarma direnişine dönüştürdü. Dünyadaki Filistin yanlıları, son kertede içlerine yaratılışta dokunmuş temel değerleri, temiz kalplerin eşitlik ve adalet duygusunu desteklediklerinin bilincinde.

Filistin’de yaşanan soykırım karşısında yazarların kalemleriyle verdikleri mücadele, yalnızca moral ve dayanışma mı sağlar; yoksa edebiyat, direnişin bir cephesi, kolektif hafızayı ve umudu diri tutan bir eylem alanı olarak mı görülmeli? Sizce edebiyatla direniş mümkün müdür?

Sadece edebiyatla direnmek elbette mümkün değildir. Edebiyat birçok parametreden biri. Çok yönlü bir çaba gerekir. Şiir şu an açlıkla, akla sığmayan acılarla sınanan insanlara bir dilim ekmek sağlamaz, sahadaki insanlar büyük bir ölüm kalım şiiri yazıyor zaten. Bu şiirin üstüne eklenecek tek kelime yok. Komşu Müslüman devletler ve halklar kapıların açılması için harekete geçmek ve dünyayı ayağa kaldırmak zorunda. Var olan insani potansiyel, Yahudi adalet ve insaniyet inisiyatiflerinin de desteğiyle akut insanlık krizini hafifletmek için daha iyi kullanılabilir, yaptırım ve baskı için işe yarayabilir.

Mağdurların cellada dönüşmesini hangi şiir açıklayabilir?

Gazze gibi yıkımın ve umudun iç içe geçtiği bir coğrafya, bir yazarın anlatısını nasıl etkiler? Bu tür acil gerçeklikler karşısında yazının rolünü nasıl tanımlıyorsunuz? Edebiyat, toplumsal gerçekliği ve acıları anlatırken nasıl bir sorumluluk taşır?

Holokost’tan sonra şiir yazılamaz denilmişti, bu büyük felaketten sonra yazılabilir mi bakalım. Mağdurların cellada dönüşmesini hangi şiir açıklayabilir? Eğer sadece yazmakla kalırsak, mesele olumsuz manada “bana hikâye anlatma” restiyle karşılaşır. Bu aşamada olduğumuzu düşünüyorum.  

Hiçbir Filistinli yazarda ve halkta antisemit bir tavır bulamazsın

Mahmud Derviş, Gassan Kanafani, Mourid Barghouti ve Edward Said gibi isimler, Filistin’in edebi direnişinde yalnızca birer yazar değil, aynı zamanda hakikatin, hafızanın ve insan onurunun taşıyıcıları oldular. Sizce bu isimlerin bıraktığı edebi ve ahlaki miras, günümüz yazarları tarafından nasıl güncel bir bilinçle sahiplenilmeli? Ve bu miras, bugünün karanlığına karşı hâlâ bir ışık olma gücünü nasıl sürdürebilir?

Tabii ki ışık tuttular ve bulanıklaştırılmak istenen yolu berrak hale getirdiler. Sözler uçup gidebiliyor fakat yazı daha sağlam ve kelimelerin cümlelerin yaşananların kayıt altına alınması çok önemli. Mesela Şair Maurid Barghouti “Şairin Filistini” ni yazmasaydı, ülkesinden çıkarılmış bir Filistinlinin geri dönmek istediğinde yaşadıklarını, hissiyatını, yurdunu, toprağını, köklerini kaybetmenin ne demek olduğunu nasıl öğrenebilirdik. Edward Said ve Roger Garaudy de Filistin gerçekliğinin evrensel yönüyle ilgili büyük aydınlatıcılar. Gece ile gündüzün birbirini kovalaması gibi iyilik de karanlığın üstesinden gelecek, insanın özündeki ahseni takvim pırıltısı açığa çıkıp, bomba ve kan medeniyetini silip süpürecek bu dünyadan. Aslolan kötülük değildir, zalimlikle bir yere varılamaz ve kötülük ilanihaye sürdürülemez. Yazarlar akıl sağlıklarını koruma derdinde. Çünkü bize izlettirilen o şey, pervasızca her gün çocukların, doktorların, kadınların ve masumların vahşice katledilişi, insanlık onurumuzu yerle bir ediyor. Aslında sürekli cinayet işleyen gencecik insanlar da sakatlanmış durumda. Kendi halkını kalben öldüren bir sistem var. Bu hastalanmayı ve sakatlanmayı iyi edebiyat gözler önüne serebiliyor. Amaca giden yolda her şey meşru Makyavelizm’ine geçit verilemez. Dünya bir an önce eşitlik ve hakkaniyet aklına dönmek zorunda, aksi halde sonumuz mukadder. Bir de bütün bu kötülüklere rağmen hiçbir Filistinli yazarda ve halkta antisemit bir tavır bulamazsın. Çünkü bütün halklar ve ırklar Allah'ın kullarıdır, O’ndan gelir ve O’na döner. Siyonizm’in zulmü ise dinle alakasız, Hz. Musa da diğer peygamberler gibi adaleti tesis için gönderilmiş ve bunun için büyük imtihanlardan geçmiştir.

Yorum Yaz