Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Pek çoklarımız için anne sesiyle özdeşleşen, birlikte büyüdüğümüz ve hatta kimilerimizin hâlâ diline doladığı ninnilerimiz… Küçük yaşlarımızdan itibaren en az bir kere kulağımıza çalınan, ve bir kültürü oluşturan ninniler ülkemizde de geniş bir coğrafyada hayat buluyor. Çeşitli yörelerde, birbirinden farklı ezgilerle söylenen ninnilerimizin geçmişini, neredeyse ilk insandan aldığını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Hal böyle iken, bu kadar köklü bir kültür olan ninnilerin tarihi merak konusu olmayı sürdürüyor. Biz de, ilk kez annelerimizin sesinden duyduğumuz ve ruhumuzda kalıcı izler bırakan ninnilerin; geçmişini, bugüne etkisini ve bilinmeyen yönlerini derinlemesine ele almak istedik. Türk halk edebiyatı yazarı Sabri Koz, akademisyen Doç. Dr. Turgay Kabak ve Bizim Ninniler albümünü seslendiren müzisyen Mircan Kaya ile ninnilere dair sohbet ettik.
Genellikle annelerimizin sesinden duymaya aşina olduğumuz ninnilerin geçmişinin insanlık tarihi kadar eski olduğu biliniyor. O günlerden bugüne dek bazı değişimlere uğradığını bildiğimiz ninniler genellikle sözlü bir anlatım türü olarak karşımıza çıkıyor. Coğrafyamızın zenginliklerinden nasibini alan ninnilerle hemen her bölgede karşılaşmak mümkün. Ninnilerin, sadece bebekleri uyutmak için söylendiği düşünülse de aslında çocukları oynatmak, eğlendirmek ve hatta uykudan uyandırmak için söylendiği de biliniyor. Çocukların duygusal ve kişisel gelişimine büyük katkısı olduğu bilinen ninnilerin aynı zamanda annelere de iyi geldiği görülüyor. Anne ile bebek arasındaki bağı güçlendiren ve yediden yetmişe herkesin diline dolanan ninniler, şimdilerde eskisi kadar olmasa da hâlâ varlığını korumaya devam ediyor. Biz de ninnilerin kültürümüzdeki yerini, oluşum süreçlerini Sabri Koz’a, Doç. Dr. Turgay Kabak’a ve müzisyen Mircan Kaya’ya sorduk.
Tarihi insanlık tarihi kadar eskidir
Mircan Kaya (Müzisyen): Ninnilerimizin bir Halk edebiyatı türü olduğunu söylemek doğru olmaz. Daha doğrusu, doğrudan Halk edebiyatı türü değildir. Ninnilerimiz, anonim halk şiiri ürünlerindendir. Sözlü gelenekten gelirler. Akılda kalıcı, kısa, genellikle, bebekle doğrudan ilişkide olan anneler tarafından bebeklere söylenen, duygulu, şefkatli, yatıştırıcı ezgili şiirler… Bir anne için, bebeğini kucağına aldığında tatlı sesler çıkarmak, bebeği yatıştırıcı, şefkatli, yumuşak bir sesle söylediği ezgiyle sakinleştirmek, içten gelen, doğal bir olaydır. Bebek ve anne arasındaki ilk bebeklik yıllarında bağın kurulması için çok önemli ve faydalıdır.
Ninni denince ilk hatırladığım ve çocukluk yıllarımdan beri söylediğim ninni, hüzünlü bir ninni olup annemden duyduğum ve öğrendiğim “Çamlıbel” ninnisidir. Farklı coğrafyalarda, o coğrafyanın, atalardan devralınmış, karmik, arketipsel yapısına bağlı olarak, söylenen, aktarılan anonim ninnilerin duygu bakımından özellikleri de değişkenlik gösterir.
Ninninin bence bir tarihi yok çünkü insanlık kadar eskidir. İnsan, bu âlemde var olduğundan beri sözlü veya sözsüz, ninniler var olmuştur. Sözlü ninniler, sözlü kültürün başladığı zamanlara dayanır elbette. Bir anne, bebeğini sakinleştirmek, güven vermek, ben buradayım mesajı vermek ve en nihayetinde, bebeğiyle, gerekli bağı kurmak için her zaman ninni söyler. Psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle, bebekleriyle bu bağı kuramayan anneleri, ebeveynleri elbette hariç tutuyorum. İlk zamanlardan beri, ninniler, belki başlangıçta seslerden, doğaçlama çıkarılan sesler ve melodilerden oluşuyordu. Zamanla sözlü hale geldiler. Antik dönemlerden günümüze kadar aktarılan Roma, Yunan ve Mezopotamya dönemlerinden ninni benzeri metinler vardır. Örnek vermek gerekirse, Mezopotamya dönemine ait bilinen eski ninnilerden biri, “Şulgi’nin Oğlu için Ninni” dir. Bu ninni, MÖ 2029-1982 yılları arasında yaşayan Ur Kralı Şulgi için yazılmış.
Annenin duygularını ifade etmesi için de söyleniyor
Bana kalırsa ninni, yalnızca bebeğe değil, ninniyi söyleyen anneye de iyi geliyor. Ninniler her zaman bebeği yatıştırmak için değil, annenin duygularını ifade etmesi amacıyla da söylenir. Mezopotamya dönemine ait böyle bir Sümer ninnisi metnini örnek olarak verebilirim. Bu ninniler, sadece bebeği sakinleştirmek ve uyutma amacı taşımıyor. Annenin içsel dünyasını, yaşadığı zorlukları yansıtıyor:
“Yük dibine yatak ettim ninni,
Hiç uykusuz sabah ettim ninni
Mevla’m sana bir can versin ninni,
Nankör baban gitmiş ola ninni,
Al gerdeğe girmiş ola ninni,
Muradına ermiş ola ninni,
Allah bana ecir versin ninni.”
Bebekler için söylenen ninnilerin yanı sıra, yetişkinler için yapılan, yatıştırıcı, meditatif müzikleri de ben şahsen ninni gibi algılıyorum. Sonuç olarak, ninniler iliklerimize işlemiştir.
Eski zamanlara, geleneksel toplumlara kıyasla, günümüzde, özellikle geleneksel ninniler dünya genelinde daha az öneme sahip. Annelerin modern dünyada çalışıyor olması, bebekleriyle daha az zaman geçiriyor olmaları, dikkat dağıtıcı çok fazla teknolojik ürünün, çocuklara sunuluyor olması, şehirleşme, bireyselleşme, hızlı yaşam ve sözlü geleneklerin canlı tutulmasını zorlaştırıyor. Ancak bütün bunlar elbette, ninnilerin duygusal ve kültürel açıdan önemini gölgeleyemez. Yine de, örneğin bana ait olan “Bizim Ninniler”in dinlenme ve izlenme sayılarına baktığımızda, ninnilere ne kadar ihtiyaç duyulduğu, bebeklere ne kadar iyi geldiğini de anlayabiliriz. Teknolojinin sağladığı olumlu imkânlardan biri de bu. Elbette, çocuklarımız hâlâ ninnilerle büyütülebilir, büyüyorlar.
Yorumladığım ninnilerden “Eşekli Ninni” benim için eğlenceliydi. Onun dışında bütün ninnileri, mutlak bir şefkatle seslendirdim. Kolektif, arketipsel bir şefkat. Geleneksel ninni geleneğini modern bir bakış açısıyla harmanlayarak, hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap eden özgün eserler sunmaya çalışıyorum. Ninnilerimizin, yalnızca uyutma amacı taşımadığını, kültürel mirası yaşatma ve duygusal bağ kurma amaçlarına da hizmet ettiğini düşünüyorum. Anonim ninnilerin dışında, beste ninnilerim de var. Laz dilinde yayınladığım “Nanni” albümündeki tüm ninnilerin sözleri ve müzikleri bana ait.
Her şeyden önce ninni, annenin, babanın veya bakıcının bebeğe güven duygusunu en kolay şekilde ve doğrudan geçirebileceği bir araçtır ve dünyaya yeni gelmiş olan bebek için bu en önemli meseledir. Bebek, sevildiğini, korunduğunu ancak ve ancak ebeveynlerinin şefkatli kollarında olduğunda, kendisine şefkatle mırıldandığında anlar. Bunu bilir. Ninni ile büyüyen bebek, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan çok daha kolay gelişir. Ritim duygusunu alır. Dil becerileri çok çabuk gelişir ve ona erken başlayan olumlu bir simülasyon sağlar.
Ve elbette, her çocuk ninnilerle büyümeli. Ninniler, tekerlemeler, oyunlar, öyküler…
Ben çocuklarımı böyle büyüttüm. Sevgiyle, şefkatle, ninnilerle, masallarla, öykülerle, kitaplarla…
Çocukların gelişimi için ninni söylenmeli
Doç. Dr. Turgay Kabak (Akademisyen): Ninniler Türk halk edebiyatının en özgün ve yaygın türlerinden birisidir. Bu sebeple toplumumuzda herkes bir şekilde hayatının başlarında ninnilerle tanışmıştır. Benim ninnilerle tanışmam çocukluk dönemime rastlıyor. Bugün sözlerini tam hatırlamasam da annemin beni uyutmaya çalışırken bir şeyler mırıldandığını hatırlıyorum. O zamanlar bu sözlerin ninni olduğunu tabii ki bilmiyordum. Sadece kulağıma hoş gelen sözler olarak dinliyordum. Akademik olarak ninni ile tanışmam ise üniversitede oldu. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans eğitimi alırken ninninin kökeni, gelişimi ve ninniler üzerine araştırma yapan akademisyenlerin eserleri hakkında bilgi edindim. Ondan sonra ninnilere bakış açım daha da değişti ve derinleşti. Benim ninnilere olan bakış açım onların daha bebeklik döneminden itibaren çocuk için besinler kadar değerli bir unsur olduğu şeklindedir. Çünkü ninniler çocuklarda ilk müzik zevkinin oluşmasında, ilk edebi zevkin oluşmasında, gerçek hayatla yumuşak bir şekilde de olsa karşılaşmasında son derece önemli bir türdür. Bu sebeple ninnilerin çocukların gelişimindeki öneminin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
İnsanlığın gelişim evrelerine bakıldığı zaman sözlü kültür, sözlü ve yazılı kültür, ikincil sözlü kültür yani dijital kültür çağlarının yaşandığı görülmektedir. Bu çağlardan ilki sözlü kültür çağıdır. İnsanların ilk kültürel ürünleri olan mit, masal, destan, efsane, ninni gibi bütün edebi türler sözlü kültür ile üretilip yayılmış ve kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. O dönemde yazı olmadığı için bütün bilgi birikimi gelecek kuşaklara söz ile edebi ürünler vasıtasıyla aktarılmıştır. Yani bugün bildiğimiz edebi ürünlerin tek işlevi insanları eğlendirmek, hoş vakit geçirmek değildir. Aynı zamanda bilgi aktarımı da amaçlanmaktadır. İşte bu noktada daha bebeklik çağımızda insanlar bazı temel bilgileri, milletin müzik zevkini yeni doğan bireye ninni yoluyla aktarmaya başlamıştır. Bu sebeple ninni söyleme geleneğinin tarihinin insanlık tarihi kadar eskiye dayandığını söyleyebiliriz. Bu ninnilerin içinde annenin çocuğundan beklentileri, onun için duaları, yaşadıklarından şikâyet gibi pek çok unsur vardır. Bu ninniler vasıtasıyla anne, geleceğin bireyi olacak olan çocuğunu hayata hazırlamaktadır. Bir anlamda bu ninniler çocuğun ilk eğitim alanıdır da diyebiliriz. Bu sebeple ninni söyleme geleneği insanlık tarihi kadar eski bir gelenektir.
Günümüz ebeveynleri bunu bir geri kalmışlık olarak görmemeli
Ninniler, daha önce de söylediğim gibi bebeklikten itibaren duyduğumuz ilk melodili sözlerdir. Bu sebeple bizim müzik zevkimizin oluşmasında, konuşma yeteneği kazanmamızda (çünkü duyduğumuz ilk cümlelerdir aynı zamanda), sağlıklı bir psikolojimizin olmasında çok önemlidir. Ninni dinleyerek büyüyen bir çocuk daha yumuşak huylu, daha yardımsever, sanat ruhu daha gelişmiş bir birey olmaktadır. Bu sebeple bebekliğimizde dinlediğimiz ninniler farkında olmasak da hayatımız boyunca bizim davranışlarımız, kararlarımız, tepkilerimiz ve hobilerimiz üzerinde etkili olmaktadır.
Günümüz dijital çağ olarak da adlandırılan hayatın hemen her alanında çok hızlı değişim ve dönüşümlerin olduğu bir çağdır. Yakın zamana kadar etkili olan birçok kültürel unsur günümüzde sanki çok eski çağların kalıntısıymış gibi görülmekte ve hızla terk edilmektedir. Bu terk etme hareketinden ne yazık ki ninniler de payını almıştır. Eskinin anneleri çocuklarını ninniler ile uyuturken günümüz anneleri ne yazık ki ninnileri terk edip videolarla, çizgi filmlerle çocuklarını uyutmaktadırlar. “Çocuk uyusun diye yanında televizyon açıyoruz”, “Çizgi film açıyoruz” gibi sözleri sıkça duymaktayız. Bu durum hem kültürel mirasımızın aktarımı hem de çocuklarımızın psikolojik gelişimi açısından son derece olumsuz bir durumdur. Daha çocukluk çağından itibaren ekrana maruz kalan çocuklar ileride sanata, edebiyata, kültürüne meraklı bireyler değil; teknoloji bağımlısı bireyler haline gelmektedir. Bu sebeple günümüz ebeveynlerinin çocuklarına ninni söylemekten imtina etmemeleri, bunu bir geri kalmışlık gibi düşünmemeleri, ninnilerin çocuklar üzerindeki olumlu etkilerini hafife almamaları gerekmektedir.
Bütün ninniler beni melodi itibariyle etkiler. Ninni dinlediğim zaman huzur buluyorum, çocukluğuma dönüyorum ve her zaman rahatlıyorum. Bu sebeple makale yazarken veya bilgisayarda başka bir iş yaparken arka fonda düşük seste ninniler açıp dinlediğim zamanlar oluyor. Bazen de araştırmacılarımızın Anadolu’nun her tarafından özenle derleyip yayınladıkları ninnilerin olduğu kitapları açıp okuyorum. Kendim de konar-göçer bir Yörük ailesinin mensubu olduğum için “Yaylaların Yoğurdu” adlı ninni beni oldukça etkiliyor. Bu ninni aslında Silifke’nin yöresel türküsü olan Silifke’nin Yoğurdu türküsünün çocuklar için uyarlanmış ninni versiyonudur. Ancak içinde Yörük kültürüne dair pek çok öğe olduğu için beni oldukça etkilemekte, dinlerken ayrı bir huzur vermektedir.
Ninniler çocukların karşılaştığı ilk sözlü kültür ürünlerinden birisidir. Ninni dinleyerek büyüyen çocukların dil gelişimi, düşünce gelişimi ve ruhsal gelişimi diğer çocuklara göre daha hızlı ve sağlıklı olacaktır. Ninni dinleyerek büyüyen çocuklar daha dengeli bir ruhsal yapıya sahip olup hayvan sevgisi, bitki sevgisi, insan sevgisi gibi unsurlarda daha hassas olacaktır; çünkü ninnilerin içerisinde anne-baba, çocuk sevgisi, hayvanların güzelliği, bitkilerin güzelliği, evlat verdiği için Allah’a şükür gibi konular sık sık işlenmektedir. Bu sözleri dinleyerek büyüyen bir çocuk da çevresine ve ailesine karşı daha duyarlı olacaktır. Bu sebeple çocuklarımızı büyütürken mutlaka ninni dinletmeliyiz. Onlara ninnilerin içerisindeki sevgiyi ve müzik zevkini mutlaka aşılamalıyız ki gelecek nesillerimiz milli manevi değerlerine bağlı, kültürüne yabancı olmayan, aile bağlarının kıymetini bilen, doğayı koruyan bireyler olsun.
Dünyanın her yerinde anne ve çocuk varsa ninnide vardır
Sabri Koz (Türk Halk Edebiyatçısı): Bir zamanlar çocuk olmuş (hem de anasının en küçüğü), çok genç yaşta (19-20) Türk halk edebiyatı konularına ilgi duymuş, bunun tabii sonucu olarak da ninnilerle tanışmış, ilgilenmiş bir araştırmacı için cevaplandırılması hem çok kolay hem de oldukça güç bir soru bu. Ama deneyeceğim:
İlk halk edebiyatı derlemelerimi rahmetli annemden ve halamdan yapmıştım. Annemin ağzından Divriği ağız özelliklerini de koruyarak masallar yazmış, bir de ninni derlemiştim:
Konya’daki Koyun Baba
Arkasına giyer aba
Erzincan’da Terzi Baba
Dua et oğlum uyusun
Himmet et yavrum uyusun
Ulu Câmi’de yatanlar
Geceyi gündüze katanlar
Durmayıp Allah diyenler
Dua et oğlum uyusun
Himmet et yavrum uyusun
Ulu Câmi’nin yapusu
Lâl ü gevherdir gapusu
Şehidlerinin topusu
Dua et oğlum uyusun
Himmet et yavrum uyusun
Anonim halk edebiyatı ürünlerini hemen bir yere bağlamayı doğru bulmam ama bu ninninin memleketim Divriği ile doğrudan ilgisi var. “Ulu Câmi ve Dârüşşifa”, yalnız bu şehrin değil, Türkiye’nin hatta dünyanın incilerinden. 1985’ten itibaren UNESCO’nun “Dünya Mirası Listesi”ne girmiş bir eser. Ninnide bu eserden söz ediliyor, kapılarındaki taş işçiliğini çok kıymetli taşlara “lâl ü gevher”e benzetiliyor. Dârüşşifa’da kabirler vardır, bunlar şehid olarak anılıyor ve gece gündüz durmadan “Allah”ı zikrettikleri dile getiriliyor. Terzi Baba ise, Erzincan’da türbesi bulunan bir mutasavvıf, yakın illerde olduğu gibi Divriği’de de seveni çok. Annem, okuma yazması olmayan, sadece harekeli yazıları okuyabilen ve Divriği’de Ulucâmi’ye çok yakın bir evde doğmuş “yerli” bir kadın. Onun bu ninnisini bu şehre bağlamak yanlış olmaz. Kaldı ki Divriği’den yapılmış başka derlemelerde de bu metnin yer aldığını da biliyoruz.
Ninnilere bakışım özel değil… Türkülere, ağıtlara, destanlara, mânilere, bilmecelere nasıl bakıyorsam ninnilere de o gözle bakıyorum. Bazı araştırmacılar, ninniler için “beşik türküleri” derler. Çok doğru bir adlandırmadır bu, çünkü onları bir türkü çeşidi olarak anlayıp değerlendirmek, kendi geleneği içinde de bağımsızlığı olduğunu kabul etmek gerekir.
Dünyanın neresinde, hangi kültür, dil ve inanç ortamında olursa olsun anne ve çocuk varsa kendi şartları altında olmak üzere “ninniler” de vardır.
Anne-çocuk-müzik-uyku/oyalama… Bunlar varsa “ninniler” de var, var olmaya devam edecek…
Anonim halk edebiyatı ürünleri dil gibi, kültür gibi, inançlar gibi yaşayan, değişerek yaşayan varlıklardır. Doğal olarak ninniler de öyle… Yayımlanmış (eski harflerle) ilk ninni kitabımız, folklor ve halk edebiyatımızın öncü derleyicisi İgnáczKúnos’un (1860-1945) imzasını taşır: Halk Edebiyatı Nümuneleri. Türkçe Ninniler, İstanbul, 1925 (yb. Haz. Nilgün Çıplak, ). 1920-1930’lu yıllarda hız kazanan halk müziği derlemeleri ve folklorumuzun her dalında yapılan devlet destekli derleme ve yayınlardan ninnilerimiz de nasibini aşmıştır. Halkevlerinin yayımladığı kitap ve dergiler bu türün örneklerine güzel örnekler teşkil eder:
Kúnos’un kitabından sonra yayımlanan Sadettin Nüzhet Ergun ve M. Ferit Uğur’un Konya Vilâyeti Halkiyât ve Harsiyâtı (Konya, 1926, s. 179-184); Yusuz Ziya Demircioğlu’nun Anadolu Köylerinin Türküleri (İstanbul, 1938); Enver Behnan Şapolyo’nun Halk Ninnileri (İstanbul, 1938); Şevket Beysanoğlu’nun Diyarbakır Folkloru (C. 1, Diyarbakır, 1943, s. 155-168); M. Nasıh Güngör’ün Kastamonu Ninnileri (Kastamonu, 1944); M. Halit Bayrı’nın İstanbul Folkloru (İstanbul, 1946, s. 58-59); Âmil Çelebioğlu’nun Türk Ninniler Hazinesi (İstanbul, 1982) ve bizim (Haz. M. Sabri Koz, Resimleyen: Cem Kızıltuğ, Ninni CD: Nuran Duygulu) anneler ve bebekler için hazırladığımız Her Güne Bir Ninni (İstanbul, 2005) ve daha pek çok kitap ve makale bu zengin edebiyat ve müzik geleneğinin örneklerini içeriyor. Son yayınlar arasında Eyüp Akman’ın Kastamonu Ninnileri ve Taş Bebek Efsanesi (Ankara, 2007), Necati Demir’in Anadolu’dan Türk Ninnileri (İstanbul, 2018) ve Emine Uğurlu’nun Türk Ninnileri (İstanbul, 2022) adlı çalışmalarını anmak isterim.
Örnekler azalıyor fakat yaşamaya devam ediyor
Her Güne Bir Ninni 2005’ten sonra yeni bir baskısı yapılmamış olsa da severek, isteyerek hazırladığımız bir çalışma oldu. Kıymetli illustrator Cem Kızıltuğ’un her sayfayı süsleyen özgün desenleri ve ses sanatçısı sevgili Nuran Duygulu’nun okuduğu ninniler kitaba zenginlik kattı. Yeni bir yayın şansıyla anneler ve çocuklarla biz hazırlayanlar da mutlu olacağız.
Ninniler, yaşamaya devam ediyor; bebeler-çocuklar annelerinin ya da hazır ninni kayıtlarının sesiyle uyuyor, avunuyor. Ninnilerimiz “iğreti” de olsa yaşıyor. Eski kadınların, annelerimizin ninni repertuarları ile bugünkü annelerin belleklerindeki ninniler elbette bir değil ama “varlık” ve “yaşama” söz konusu olunca gelenek devam ediyor, şekil değişiklikleri var. Örnekler azalıyor ama var olmaya devam ediyor.
Ninnilerin aslında açık ve örtük hikâyeleri var. Annenin özel hayatı, aile bireyleriyle olan ilişkileri, cinsiyetine göre bebekten bekledikleri ninnilere yansır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Anadolu’nun romanını yazmak isteyenler, ona mutlaka bu türkülerden gitmelidir.” sözünden ve benzer sözlerinden hareketle güzel bir kitap hazırlayan rahmetli dostum Nurettin Albayrak’ı (Tanpınar’ın Türküsü. Tanpınar’dan Anadolu’nun Yazılmamış Romanlarına, İstanbul, 2016) sevgiyle hatırlarım. Ne güzel sözdür Tanpınar’ın sözü, ne güzel, iyi niyetli bir çalışmadır Albayrak’ın kitabı.
“Boş Beşik” ve “Taş Bebek” efsanelerinin/hikâyelerinin uzunca birer ninnilere eşlik ettiğini; filmlere, tiyatro eserlerine, romanlara konu olabilecek özellikler taşıdığını belirtmeliyim. Bu ninniler, türkü repertuarımızın da etkili üyelerindendir.
Türk ninnilerinin kökenini 11. yüzyılda yazılmış olan Divânu Lugâti’t-Türk’e kadar götürüyor araştırmacılar. Ben ise bunu dip köklerimize kadar götürüyor, “Türkçe ile aynı yaştadır ninnilerimiz” diyorum…
Kişisel gelişim konusu özel bir çalışma alanı olmakla birlikte annelerimizin, annelik güdüsüyle, büyüklerinden öğrendiği ninnileri bebekleri, çocukları için söyleye söyleye olgunlaştıklarını söylemekte bir beis göremiyorum. Hatta çocukların bu tatlı ve etkili ses ve ezginin tiryakisi olduklarını ve biraz daha büyüyüp konuşmaya başladıkları zaman annelerinden, anneanne ve babaannelerinden ninni istediklerini de biliyoruz. Bu ses ve sözlerin, onun ilk müzik eğitim ve zevki olduğunu kabul ediyorum. Ninni söylemek, ninni dinlemek “şifalı” bir iştir. Bu yüzden uyku ile bedenimize ve ruhumuza giren huzur, en yakınımızdaki kadının sesiyle gelişir, güç kazanır.
Evet, her çocuk ninni ile büyümeli…
Esenler’den ninni sesleri yükseldi
Bu yıl 5.’si düzenlenen Esenler Ninni Festivali 11 Mayıs Anneler Günü’nde Esenler 15 Temmuz Millet Bahçesi’nde düzenlendi. Anneler günü gibi özel bir günde hazırlanan Ninni Festivali, değerli sanatçıların katılımıyla taçlandırıldı. Erdal Şahin’in orkestra şefliği eşliğinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ses sanatçısı Elif Avcı, İstanbul Devlet Türk Halk Müziği Korosu sanatçısı Hamdiye Erol, sanatçı Züleyha Ortak, sanatçı Yaprak Sayar ve sanatçı Özge Öz Erdoğan gelen dinleyicilere unutulmaz bir gün yaşattığını söylemek mümkün. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın da katıldığı festival Esenler Kültür Sanat Evi drama öğrencilerinin tiyatro gösterimi ile son buldu. Birçok sürpriz hediyenin verildiği ve çekilişlerin yapıldığı bu özel günde gelen davetliler keyifli saatler geçirdi.
Yorum Yaz