Ressam İlhami Atalay: “İnsanların alışmış oldukları bakışlardan kurtulması ve gönül gözüyle bakmasını öğrenmesi gerekiyor. Bunu yapamayan sanatkâr basiret körlüğüne girmiş olur. Gönül gözü açık olmayan sanat yapamaz. Sanatkâr; heyecan, enerji ve aşk yüklü olup onu insanlara yayabilen kişidir.”
“İnsan neye aşık olur? Güzele. Niçin güzele aşık olur? Çünkü güzelde sanat vardır.” diyor ressam İlhami Atalay. Sanatının amacını bir tefekkür oluşturmak olarak anlatıyor. Nev-i şahsına münhasır kişiliğinin sanatına yansıdığını her eserinden farklı bir açıdan görüyoruz. Berlin Sanat Üniversitesi’nde aldığı eğitim onun kendi yolunu, tarzını sanatında neyi önemsemesi gerektiğini her zaman ifade ediyor. AKM Galeri’de 55. sanat yılı sebebiyle düzenlenen “İlhami Atalay Resim Sergisi”nde bir araya geldiğimiz Atalay; sanatımızdaki Batı etkisini, sanatının amacını ve öğrencileriyle yeni bir mekân arayışında olduğunu dile getiriyor.
“İlhami Atalay Resim Sergisi”nde 55 yıllık sanat hayatınızı, felsefenizi anlatan eserler görüyoruz. Geçen bu süreyi nasıl özetlersi̇ni̇z?
Bu sergidekiler benim klasiklerim sayılır. Artık ben bu serileri bırakıp başka çalışmalar yapmayı düşünüyorum. Sanat hayatımdan değişik serilerden örnekler yer alıyor. Ancak bazı serilerden hiç koyamadık. Her seriden ancak iki üç tane eser koyabildik. Bazı eserler satılmış, bazı eserler kaybolmuş. Zaten bütün tabloları buraya getirsek on tane boyle bir salonu doldurur. Onun için ben bir müze açın dedim. Esenler Belediye Başkanı Sayın Tevfik Göksu belki o müzeyi açar.
“Yeni bir sanat anlayışı” inşa etmemiz gerektiğini özellikle vurguluyorsunuz. 55 yıllık sanat hayatınızı bu noktada nerede görüyorsunuz?
Sürekli hem teknik hem de estetik açıdan gözlem ve araştırma yapıyorum. Keşifle bir buluş yapıyorum. Bir konuyu ele alacaksam onun felsefesini araştırıyorum. Onun felsefesi üzerine bir çalışma tarzı geliştiriyorum. Her serinin sonunda onlardan birkaçı şaheser oluyor. Ama bir seri belki on on beş sene sürüyor. “Yeni bir sanat anlayışı” inşa etmemiz gerektiğine inanan bir kitlenin oluşması lazım.
Sanatın bütün güzelliğinin O’ndan geldiğini anlarsınız
İnancınız ve resim arasındaki bağı nasıl kurdunuz ve nasıl ifade edersiniz?
Akademideki eğitim sisteminden rahatsız oldum. Akademide nü ve yunan heykelleri üzerine olan bir çalışma tarzı vardı. Bu eğitim sistemine öğrenciykende karşı çıkıyordum. Akademik eğitimin benim kişiliğimi yaralamasından, bozmasından endişe ederek kendimi geliştirmek için tabiata çıkıyordum. Yaylalara gidiyor dosyalarla çalışma yapıyordum. Yaptığım çalışmaları yerlere döküyordum. Mesela bir kurbağayı 33 defa çiziyordum. Tabiatla iç içe girince oradaki her şey bana bir ayet gibi görünmeye başladı. Kalp gözüyle tabiata baktığınızda her şey bir tablo gibi görünür. Normal insanlardan farklı olarak başka bir görüş geliştiriyor. Gönül gözüyle bakınca tefekküre dalıyorsunuz. Tefekkürle birlikte yaradanı yakından hissediyorsunuz. Yaradanı yakından hissetmek en büyük mesele. Onu yakından hissederseniz sanatkârın gücünüde fark edersiniz. Ondan sonra sanatın bütün güzelliğinin ona ait olduğunu anlarsınız. Böylece inancınız pekişmiş olur. “Hiçlik” serisinin oluşumunu anlatırsam dediklerim daha iyi anlaşılabilir. Bir insan elindeki bütün nimetlerin bir gün elinden alınacağını düşündüğünde bu dünyanın ve içindekilerinin hiçbir önemi olmadığını anlar. Bir hiçliğe düşer ve hiçliğin içinde sonsuzluğa uzanır. Hiçliğin içinde kendini bulur. Böyle bir sanatkârın yapacağı resim tarzını geliştirdim ve “Hiçlik” serisini oluşturdum.
(Rabia Bulut ve İlhami Atalay)
Her şeyin temelinde “aşk” var
Sanatınızın gayesi, amacı “o tefekkürü oluşturmak” diyebilir miyiz?
Evet. Güzelliğin sadece Allah’tan kaynaklandığını, onun Cemal sıfatının bir katresinden yayıldığını anlıyorsunuz. Herkesin bu güzellikten az buz nasibini aldığını hissediyorsunuz. Bununla birlikte her şeyin O’ndan olduğunu, varlığın O’na ait olduğunu onun dışında senin olmadığını, onun varlığıyla var olduğunu fark ediyorsunuz. Her şeyin O’na ait olduğunu sanat bana hatırlatıyor. Bütün bunları düşündüğümüzde varoluşun temelinde güzelliğin yattığını, sanatın kaynağının aşk olduğunu, aşkın sırrının güzellik olduğunu, insanında güzelliğe vurgun olduğunu çözmüş oluyorsun. İnsanların da bu güzellikleri görmekle yükümlü olduğunu düşünüyorum. İnsanların alışmış oldukları bakışlardan kurtulması ve gönül gözüyle bakmasını öğrenmesi gerekiyor. Bunu yapamayan sanatkâr basiret körlüğüne girmiş olur. Gönül gözü açık olmayan sanat yapamaz. Sanatkâr; heyecan, enerji ve aşk yüklü olup onu insanlara yayabilen kişidir.
2022 yılında Necip Fazıl Saygı Ödülü’nü aldınız? Necip Fazıl Kısakürek’in sizin ve sanatınız için anlamı nedir?
Onun ismi üzerinden bir ödül almak şeref meselesidir. Necip Fazıl Kısakürek sanatla mücadele vermiş bir insan. Sanatla nasıl bir mücadele gerçekleştirebileceğinin örnek kişisidir. Demek ki sanatla bir mücadele gerçekleştirilebiliyor. İlla mücadelenin kılıçla, topla tüfekle olması gerekmiyorun göstergesidir.
Türk sanatının geçmişten günümüze geldiği noktayı nasıl tanımlarsınız?
Şu anda Türk kültüründe ve sanatında Batı etkisinde bir sanat anlayışı var. Her şeye Batı’nın gözüyle bakıyoruz. Onların akımlarını sonradan takip ediyoruz. Batılılara “Siz yapın, edin ve üretin. Biz sizden alırız.” diyoruz. Biz kendimize göre yaparız diyemiyoruz. Basılı kitaplarda “Batı Anlayışında Türk Sanatı” diyor. Ama bizim anlayışımızda Türk sanatı diyemiyoruz. İşte ben bunu diyebilmek için anlattığım, ürettiğim felsefeleri yürütüyorum. Mesela nü kadın çalışmayan, Paris’e gitmeyen ressam olamıyor. Ben bu anlayışı değiştirmek için “Anadolu Kadınları” serisini hazırladım. Onların giyinişlerinden, oturuşlarından, hareketlerinden, mimiklerinden, örtünmelerinden, şalvarlarından ilham alarak kaç sene sürdüğünü bilmediğim bir seri hazırladım.
Ustanın usta olabilmesi için bir çırak yetiştirmesi gerekiyor
Yerli ve milli olanın modern sanattaki karşılığı nedir?
Yerli ve milli olanı yakalamak için “Dinamizm” grubunu kurdum. 1980’lerde kurduğum grubun şu an bir varlığı yok. Çağdaş İslam sanatkârlarının buluşup bir grup kurmasını istiyorum. İstiyorum da bu gerçekleşmiyor. Türkiye’de grup olmak öyle kolay değil. Bir grup olduğunuzda hemen hasetçiler çıkıyor, o grubunuzu dağıtıyor. Mesela sen talebeyi yetiştiriyorsun, sonra sana karşı çıkıyor. Diğer talebelere de diyor ki hoca bizi etkiliyor, grubu kendi için kullanıyor. Fesatlık yaparak bozuyor. İnsanlarımızda fikir üzerine bir gruplaşma olmuyor, olamıyor. Sanat grubu olmak, birlik olmak şuuru oluşmamış. Halbuki bütün akımlar grup hareketleriyle oluyor. Ama Türkiye’de bu kolay olmuyor. Hep birlikte bir mesaj veremeyince her sanatçının kendi köşesinden söylediği bir yere ulaşmıyor. Verilmesi gereken bir savaş var. Ben senelerdir bu savaşı tek başıma veriyorum. Bir grup haline gelebilsek her şey bambaşka olacak. Yeni bir sanat tarzı oluşturmak için bir istek zemini oluşacak. Benim yetiştirdiğim sanatkârlar bir müddetten sonra bir araya gelecekler. Bu sergiyi onlar oluşturdu. İsmail Hakkı Gurbetçi benim 22 yıllık talebem. Talebelerim hem onları yetiştirebilmem hem bir sanat ortamı oluşması için mekân arıyorlar. Diyorlar ki “İlhami Atalay Sanat Merkezi”ni oluşturalım. Orada, tabloların arasında biz resim çalışalım. Talebelerimin yetişmesi açısından bir çekirdek kadronun oluştuğunu söyleyebilirim. Bir talebe yetiştirmek çok önemli. Bir sanatkârın sanatkâr, ustanın usta olabilmesi için kendinden daha ileri bir çırak yetiştirmesi şart. O zaman usta olur. Ölünce onun ustalığı gider. Geleneksel sanatçılara baktığınızda hocalar sır vermiyorlar. Bütün bildiklerimi cömertçe çocuklara öğretiyorum. Derslerime internetten de ulaşılabiliyor. Yeter ki yetişsinler, memlekette bir sanat ortamı oluşsun. Bizim memleket sanatsız yaşayabileceğine inanmış ve sanatçıya ihtiyaç duyulmadığını düşünüyorlar. Sanatı boş ve tehlikeli bir iş olarak görüyorlar.
Kültür emperyalizmin pençesindeyiz
Cumhuriyet’in 100’üncü yılında kültür sanattan beklentileriniz nelerdir? Bizlerin kültür sanattan beklentilerimiz neler olmalıdır?
Benim istediğim sanatçılarımızın yabancı kültür emperyalizminden beyinlerini, ruhlarını kurtarabilmek. Bedenleri burada ama ruhları Paris’te, Amerika’da yaşıyor. Kültür emperyalizmlerini silerek, kim olduğumuzu, nasıl olmamız gerektiğini, onlar arasında farklılıklarımızın ne olması gerektiğini düşünmeleri gerekiyor. Bu uyanıklık daha yok. Kültür emperyalizminin pençesindeyiz. Onun hakimiyetindeyiz. Her şeye Batılıların gözünden bakıyoruz. Onların kavramsallaştırmalarına göre hareket ediyoruz. “Kavramsal sanat” diyorlar bizde hemen ona uyum sağlamaya, ona göre üretmeye çalışıyoruz. Onların taklitçiliği yapılıyor. Bütün bunlardan kurtulmak lazım. “Kavramsal sanat”ta ortaya bir sanat eseri çıkmıyor. Laf üretiyorlar. Beş genç Antalya’da kavramsal sanat yapıyoruz diyerek yola yatmışlar. Virajlı yolda kamyon hızlı geçerek o beş genci ezmiş. İşte kavramsal sanatı da böyle ezdi geçti. Zaman kamyonu da uydurma sanat dallarını da, akımlarını da silip süpürür.
Günümüzde NFT, yapay zeka ekseninde ortaya çıkan bir dijital sanat var. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanal demek hayal demek. Sanat sanatta hayal sanat demek. NFT’nin seçtiği bir model sunuluyor. Ama ortaya konanda bir şey yok. Hayallerin peşinde koşarsan hayal kırıklığından başka bir şey ortaya çıkmaz. Yapay zekayla oluşturulanlar da makine tarafından yapılıyor. Makinenin yapacağı bir resimle senin kalbinle hissederek yapacağın sanat eseri aynı olur mu? Olmaz.
Her tekniğin sırlarını kendilerine öğretiyorum
Sanata meraklı bu yolda yürümek isteyenlere neler söylemek istersiniz?
Onlara tavsiyem. Yetkililere gidip görüşerek bizin İlhami Hoca’yla çalışmak için bir alana ihtiyacımız var diyecekler. O mekânda tablolarım asılı olacak ve ben öğrencilerimle çalışacağım. Onların o zaman yapabilecekleri işleri düşünün. Bir de hiçbir örnek olmadan çalışmalarını düşünün. Gençlerin böyle bir mekâna ulaşmaları için gayret göstermeleri gerekiyor. Öğrencileri yavaş yavaş hissettirerek, onlara güzelliği anlatarak yetiştirebiliriz. Birdenbire tepeden felsefe, teknik bilgi öğrenilmez. Hayatın içine sokarak sanatı, güzelliği anlatıyoruz. İstanbul Tasarım Merkezi’nde dersler veriyoruz. 50 metrekareye bir kişi düşüyor. İki program yapıyoruz. Bütün teknikleri talebelerime öğretiyor, teknik ve estetik bilgi veriyorum. Ondan sonra nasıl devam edecekleri kendi bilebilecekleri bir iş. Hangi teknikle istiyorlarsa ben o teknikle çalıştırıyorum. Her tekniğin sırlarını kendilerine öğretiyorum. Onlar akademiye gitmeden tepeden korsan sanatkâr olarak yetişiyorlar. Tuvalden boyadan başlayarak onlara öğretiyorum. Onlar istediklerinden başlayabilir. Mutlaka kurallara uymak zorunda değiller. Benim felsefemi değil ama öğrencilerim tekniği yakalıyorlar. Şu an sanatı yeni öğrenen kişi hemen felsefeyi öğrenemez.