Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Zeki Faik İzer'in torunu ressam Ayşegül İzer'in yeni sergisi "Hakikat Öncesi-Pre-Truth", Teşvikiye Red Rouge Art Galeri’de sanatseverlerle buluştu. İzer, sergiyi görsel bir hatıra defteri ve hafıza günlüğü olarak tanımlayarak, her eserin geçmişten bugüne taşıdığı anıları, duyguları ve düşünceleri yansıttığını belirtiyor. İzer, “Ziyaretçiler, sergideki yapıtlarla geçmişe, şimdiye ve geleceğe bir yolculuk yapacaklar” diyor.
Eserleri dünya çapında birçok sergi, müze, koleksiyon ve yayında yer alan; 12 uluslararası ödüle sahip ressam Ayşegül İzer’in yeni sergisi “Hakikat Öncesi-Pre-Truth” Dice Kayek Saat’in desteğiyle Teşvikiye Red Rouge Art Galeri’de sanatseverlerle buluştu. Türk resminin tanınmış sanatçılarından Zeki Faik İzer’in torunu ressam Ayşegül İzer’in sergide; doğa, insan ve zaman kavramlarını sorgulayan eserleri yer alıyor. Çiçekler, meyveler, denizin dalgaları ve ışığın oyunları, tablolarında büyülü bir dansa dönüşüyor. Sanatçının saat betimlemeleriyle zamanın akışını sorguladığı eserlerden biri, izleyicilere mevcut anın ötesindeki gerçeklere dair düşündürücü bir bakış sunuyor. Red Rouge Art Galeri, bu sergiyle sanata ve sanatçısına yeni bir platform sunarken, alışılan düzene karşı koyan ve özgün bir diyalog oluşturan eserleriyle samimiyeti ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir ütopyayı hayata geçirmeyi hedefliyor. "Hakikat Öncesi," sanatın cesur dilinden faydalanarak izleyicilerin içsel yolculuklarına rehberlik eden bir kaçış alanı sunuyor. Sergi, 22 Şubat’a kadar ziyaret edilebilir. Ressam Ayşegül İzer ile sanata olan tutkusunu, büyükbabası ressam Zeki Faik İzer'i ve sergiyi konuştuk.
Büyükbabamın eserleri sanat yolculuğuma ilham verdi
Sanata olan ilginizi merak ediyorum doğrusu…
Sanata olan ilgim çocukluk yıllarımda okuduğum kitaplar ve izlediğim filmlerle başladı. Özellikle La Fontaine ve Andersen Masalları, Baron Munchausen’in Maceraları ve Miyazaki'nin Komşum Totoro gibi eserler benim hayal dünyamı ve sanata olan tutkumun temellerini attı. Bu eserler, bana yaratıcılığın ve anlatımın gücünü gösterdi. İtalyan Lisesindeki sanat derslerinden ve yurt dışında okurken aldığım “karşılaştırmalı sanat” dersinden çok beslendim. Büyükbabamla aramda her zaman derin bir bağ olmuştur, evinde ve stüdyosunda geçirdiğim zamanlar beni temelden şekillendirmiştir. Büyükbabamın atölyesinde de çok şey öğrendim, özellikle müzik ve resim bağlantısını bana o öğretti. Dolayısıyla resmin duyguları ve düşünceleri ifade etmenin en etkili yollarından biri olduğunu erken yaşlarda fark ettim.
Çocukluğunuzda okuduğunuz kitaplar, izlediğiniz filmler ve masalların eserlerinize ilham kaynağı olduğunu belirtiyorsunuz. Bu fantastik dünyalar ve alegorik anlatımları eserlerinize nasıl yansıtıyorsunuz? Örneğin La Fontaine ya da Miyazaki gibi ilham kaynaklarının sizin sanatsal üslubunuzu nasıl etkilediğini paylaşabilir misiniz?
Çocukluğumda okuduğum kitaplar ve izlediğim filmler, hayal gücümün ve sanatsal üslubumun şekillenmesinde büyük rol oynadı. Çalışmalarım yaşama sevincime yönelik ayrıntıların toplanması olarak yorumlanabilir. Deniz, kabuklar, balıklar, taşlar, bitkiler bana başlıca ilham veren nesneler arasında. Aile, eş ve dostlardan oluşan, kalabalık, eğlenceli, bol çeşitli, bol sohbetli, neşe dolu, saatlerce masadan kalkılmayan sofralardaki kap kacaklara yer vermeyi de seviyorum. Yemeğin, sofranın, simgesel ve mekânsal anlamları üzerine, dokulu, renkli, cıvıl cıvıl kurgusal mekânlar içeren betimlemeler, hareketsiz durgun, hüzün içermeyen anlardan oluşan kompozisyonlar oluşturmayı seviyorum. Nesnelerle aramızdaki ilişkiyi ve nesnelerin birbirleriyle olan ilişkilerini çiçeklerin, meyvelerin, renklerin, balıkların, bitkilerin, denizin ve ışığın bir araya geldiği büyülü bir ortam olarak görebiliriz; her bir unsur kendi içinde ve birbiriyle etkileşimde, yaşamın renkli dokusunu ve derin anlamını ortaya koyar.
La Fontaine ve Andersen masalları, Baron Munchausen'in Maceraları ve Miyazaki'nin Komşum Totoro gibi eserler, benim için hayal dünyalarının kapılarını açtı. Bu fantastik dünyalar ve alegorik anlatımlar, eserlerimde sembolizm ve metaforlar kullanarak kendilerini gösteriyor. Eserlerimde, doğanın ve insanın içsel dünyalarını keşfederken, bu hayal gücü dolu anlatımları sanatsal bir dille ifade ediyorum. La Fontaine'in hikayelerindeki doğa ve hayvan temaları, Miyazaki'nin filmlerindeki büyülü atmosfer, benim eserlerimde doğanın ve insanın gizemlerini keşfetme arzusuyla birleşiyor.
Büyükbabanız ressam Zeki Faik İzer gibi önemli bir sanatçıyla aynı aileden gelen biri olmak sanatınızı nasıl şekillendirdi? Sanatla büyümenin ve Zeki Faik İzer’in torunu olmanın hayatınıza ve eserlerinize etkilerini de öğrenmek isteriz…
Benim tüm ailemdeki bireyler Güzel Sanatlar Akademisinden mezun; büyükbabam ve annem resim bölümü, babam içmimarlık, ben de grafik tasarım mezunuyum. Zeki Faik İzer'in torunu olmak, sanata olan ilgimi ve bu alandaki yolculuğumu derinden etkiledi. Büyükada’da uzun yaz sürelerince geçirilen zamanlar ve Akdeniz Apartmanı’ndaki atölye-evi, yaratım sürecine şahit olduğum eşsiz ve bir o kadar özel yerlerdi. Büyükbabamın Büyükada'yla olan bağı oldukça güçlüydü. Sanatla büyümek, bana sadece bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir miras olarak da sanatın önemini öğretti. Büyükbabamın eserleri ve sanata olan tutkusu, benim de kendi sanat yolculuğuma ilham verdi. Eserlerimde, tabiat, insan ve zaman gibi temaları sorgulayarak, büyükbabamın izlerini taşıyan ama ona benzemeyen bir anlatım dili geliştirdim. Sanat, sadece görsel bir ifade aracı değil, aynı zamanda kişisel ve duygusal bir keşif yolculuğudur.
Sanatı miras olarak gördüm
Aranızdaki bu kuşaklar arası bağ sizin için ne ifade ediyor peki?
Bu kuşaklar arası bağ, benim için hem büyük bir onur hem de derin bir sorumluluk anlamına geliyor. Büyükbabama Othon Friesz’in Henri Matisse vari resimlerinden ve Delacroix’nın resimlerinde kullandığı renkle ışığın ilişkisi onda yeni ufuklar açmıştır. Önceleri dört renkle çalışırken bunu altıya çıkarmıştır. Kahverengiler, siyah, beyaz, zümrüt yeşili ve ultramarin mavisi. “Kırmızıya geçiş kolay olmadı, karmen kırmızı kullanmaya cesaret edemedim, Venedik kırmızısı kullandım.” derdi. Picasso, Cezanne, Matisse, Ingres, Pusen, Velasquez, Rembrandt gibi sanatçılardan esinlenmiş, fakat hiçbir zaman tamamen çekimlerine kapılmamıştır. Ne Doğu ne Batı ne çağdaş ne eski demeden çizerek, boyayarak, etüt ederek tüm yaşamına yayılan bir çalışkanlıkla öğrenmeye çalışmıştır. Resimlerinde teknik olarak, çizgilerin ritimleri ile hareketler, valörler ve renklerin bileşimiyle bir atmosfer oluşturma çabası vardır. Onun ışığında yetişmiş olmak bende rengi cesaretle kullanma ve soyutlama becerisini küçük yaşta kavramamı sağladı. Büyükbabamın sanatsal mirası resimsel ve kültürel bağlamda, benim için büyük bir motivasyon kaynağı. Aynı zamanda, bu bağ, sanatta yenilikçi ve özgün bir yaklaşım benimsemem için de ilham verici oldu. Zeki Faik İzer’in torunu olarak, sanatın gücünü ve etkisini bir miras olarak taşımak ve bu mirası yeni nesillere aktarmak benim için büyük bir anlam taşıyor.
Her eser sadece bir tablo değil, aynı zamanda kişisel bir anı
“Hakikat Öncesi-Pre-Truth” sergisini de konuşalım istiyorum. Serginin hikâyesini dinlemek isterim sizden. Bu sergi nasıl oluştu?
"Hakikat Öncesi-Pre-Truth" sergisi, sanatsal yolculuğumun ve içsel sorgulamalarımın bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bu sergi, gerçeklik algımızın öncesinde ve ötesinde ne olduğunu keşfetme arzusuyla başladı. Sanatımın derinliklerine yolculuk ederken, her bir eserimi birer sayfa olarak düşündüğüm bir görsel hatıra defteri oluşturmayı hayal ettim. Bu defterde, geçmişten bugüne taşıdığım anılar, duygular ve düşünceler, sanatsal ifadelerle birleşiyor. Her eser, sadece bir tablo değil, aynı zamanda kişisel bir anı, bir duygu. Benim için anlamı olan bir taş, gümüş bir kaşık, içmekten zevk aldığım incecik bir bardak bir hikâye anlatır. Sergime gelen ziyaretçiler, bu hatıra defterinin sayfalarını çevirerek, benimle birlikte geçmişe, şimdiye ve geleceğe bir yolculuk yapacaklar. Yapıtlarım, bu temaların bir birleşimi olarak, izleyicilere farklı perspektifler sunmayı amaçlıyor.
Zaman, doğa ve insan temalarını nasıl bir perspektifle ele aldınız? Sergideki eserlerinizde zamanın akışını ve mevcut anın ötesindeki gerçekleri sorguladığınız görünüyor. Bu temaların size ilham kaynağı neydi?
Dönem, doğa ve insan temalarını ele alırken, yaşanmışlıklar üzerinden her birinin diğerini nasıl etkilediğini ve bu etkileşimlerin sanatsal ifadesini işlerime yansıtmak istedim. Zamanın akışı, doğanın döngüselliği ve insanın bu süreçlere olan etkisi, eserlerimin merkezinde yer alıyor. Bu temaların ilham kaynağı, doğanın sürekli değişimi ve insanın bu değişim karşısında duygusal varoluş mücadelesidir. Sergideki işlerde, zamanın akışını ve mevcut anın ötesindeki gerçekleri alegorik olarak ele aldım. Sergiyle vermek istediğim mesaj, geçmiş, şimdi ve geleceğin bir bütün olarak algılanması ve bu bütünlük içinde insanın yerinin ne olduğudur. Sergime görsel bir hatıra defteri veya bir hafıza günlüğü diyebilirim.
İzleyicilerin çevreye olan duyarlılıklarını artırmayı amaçlıyorum
Çevre kirliliği ve endüstri atıklarının son dönemde eserlerinize girdiğini okumuştum. Bu meseleleri sanatınızda ele alırken izleyicilere nasıl bir farkındalık kazandırmayı hedefliyorsunuz. Sanat ve çevre bilinci arasındaki bu ilişkiyi nasıl kuruyorsunuz?
Çevre kirliliği ve endüstri atıkları, günümüzün en önemli sorunlarından biridir ve bu meselelere dikkat çekmek, sanatın gücünü kullanarak farkındalık yaratmak amacıyla eserlerimde yer aldı. Örneğin, etkilendiğim Miyazaki filmindeki Totoro bir karakter olarak doğa ve insanlar arasındaki birlikteliği sembolize ediyor ve bu da çevresel sorunlar hakkında bir mesaj; ben de işlerimde, çevresel sorunların ciddiyetini vurgularken, izleyicilere, çevrenin korunması ve sürdürülebilirlik konusunda bilinç kazandırmayı hedefliyorum. Sanat ve çevre bilinci arasındaki ilişkiyi kurarken, doğanın güzelliklerini ve kırılganlığını sanat yoluyla ifade ederek, izleyicilerin çevreye olan duyarlılıklarını artırmayı amaçlıyorum.
Yorum Yaz