Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
18 yaşından bu yana seyahat eden yazar Sebastien de Courtois Türkiye’ye bağlılığı ile biliniyor. Türkiye’de en sevdiği yer olan İstanbul ile ilgili yazdığı kitabı ‘İstanbul’da Bir Çay’ Fransa’da ilgi odağı oldu. “İstanbul benim için dünyanın merkezi” diyen yazar ile Litros Sanat için konuştuk.
Uzun yıllar İstanbul'da basın muhabirliği yaptıktan sonra gezi yazıları ve kurgusal metinler kaleme alan Sebastien de Courtois'nın İstanbul’da Bir Çay kitabı raflardaki yerini aldı. Daha önce “Lettres de Bosphore/Boğazdan Mektuplar” adlı kitabıyla, Comite France-Turquie tarafından, Türk-Fransız Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Courtois bu kez “İstanbul’da Bir Çay” adını verdiği eseriyle okurlarının karşısına çıkıyor. Yazarın bir anlatıcı diliyle İstanbul’un tarihini, sokaklarını, insanlarını gözlemlediği kitap bir gezi kitabı gibi görünse de kurgusal birçok özelliği de beraberinde barındırıyor.
Kentin ışığında şiirsel yürüyüş
İlk kez 27 yaşındayken geldiği İstanbul'dan bir daha kopamayan Courtois okurlarını, âşık olduğu bu efsanevi kentte şiirsel bir gezintiye davet ediyor. Neredeyse hem kurgu hem gerçek bir anlatının sınırlarında gezen Courtois bir yabancının gözünden adeta bir Türkiye masalı aktarıyor. 10 bölümden oluşan ve kurgusuyla da dikkat çeken kitap bir senfoninin bölümlerini andırıyor. Doğu ile Batı’yı buluşturan ve kıtaları birbirine bağlayan; insanların, kültürlerin, medeniyetlerin kesişme noktası olan İstanbul'un etkileyiciliği bir yazarın kaleminde yeniden hayat buluyor. Kitap boyunca anlatıcının kendi kişisel tarihiyle kentin tarihi iç içe geçiyor ve ortaya bir solukta okunabilecek bir eser çıkıyor. Mehmet Emin Özcan tarafından Türkçeye çevrilen kitap yüzyıllar boyunca sokaklarında sayısız büyüleyici ve tutkulu hikâyenin olduğu kente okuru edebi bir yürüyüşe çıkarıyor. Yazar, kentin ışığında, ışığın zamanında yıkanan bin çeşit mekânı içine çekiyor, bu şehri eksiksiz bir hikâye anlatma sanatı ile soyut olmadan şiirsel bir şekilde anlatıyor. Kitabın yazarı Sebastien de Courtois ile çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik Litros Sanat için. İşte sohbetimizden öne çıkan başlıklar…
Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?
Saklayacak bir şeyim yok, Türkiye’ye tutku ile bağlıyım. Kanada’nın bir bölümünü ilk kez yürüyerek geçtiğimden 18 yaşımdan bu yana seyahat etmeye de. Sonrasında hukuk eğitimine ve daha sonra Sorbonne’da tarih eğitimine başladım. 1990’lı yılların sonunda bir arkadaşımla Van Gölü’nün çevresini yürüyerek dolaştık. Bu kristal renkli su kütlesi üzerinde gün doğumu benim en olağanüstü anılarımdan biridir. Sık sık, ilk görüşte aşk gibi hemen sevdiğim İstanbul’a geldim.
Mücadele adamıyım
Türkiye ve İstanbul’a ilginiz nereden geliyor?
Seyahat etmeye başladığınızda Türkiye’ye gelmek kaçınılmazdır. Bir keresinde İstanbul’dan trene binip Tahran’a ve sonra İpek Yolu’nu izleyerek Çin’e kadar gittim. Yüzyıllar boyunca tüccarların yaptığını ters yönde yaptım. Bu fikir, bir karavan yaparak eski zamanlardaki gibi Çin’den yola çıkan fotoğrafçı Arif Aşçı’nın muhteşem kitabını keşfettiğim zaman aklıma geldi. Ben mücadele adamıyım, macerayı severim! Aynı zamanda Fransız kâşifler şirketine (Maceracılar için Avrupa’daki en eski kurum) üyeyim. İstanbul benim için dünyanın merkezi.
İstanbul’da Bir Çay kitabını yazma fikri ilk nasıl doğdu anlatır mısınız?
İstanbul’da 4 yıl yaşadıktan sonra, (kitapta bahsettiğim gibi) karşılıksız aşk nedeniyle şehri terk etmek ve başka bir yere yerleşmek istiyordum. Bu harika yılların özeti olacak bir kitabı arkamda bırakmak çok doğaldı. Kendimi Pierre Loti gibi görüyordum. Tereddüt etmeden Paris’te bir editöre bahsettim ve hemen çok ilgilendi. Bu kitap İstanbul’a ve sakinlerine adandı.
Bunlar benim kişisel tarihim
İstanbul ve Türkiye sizin için neden özel ve ne anlam ifade ediyor?
Ailemde diplomatlar var, atalarımdan biri 19. yüzyılın ortalarında Fransa’nın Erzurum konsolosu idi, sonra Sen Petersburg’da elçi olarak kariyerini bitirdi. Ve büyükbabam 1914’den önce Osmanlı Bankası için çalıştı. Kendisi genç bir kadının aşkı için Avusturyalı bir diplomatı düelloya davet etmiştir. Geçmişte yaşanmış bu hikayeleri İstanbul’a geldikten sonra keşfettim. Bu hem kişisel tarihim hem de işimle ilgili, çünkü yıllarca gazeteci olarak çalıştım ve Beyoğlu’nda oturdum. İzlenimlerimi yazmayı ve paylaşmayı seviyorum.
Neden bir kitap yazma gereksinimi duydunuz, anlatır mısınız? Bu kitap diğer kitaplarınızdan nasıl ayrılıyor?
Bu kitap daha kişisel. O dönem beni altüst eden bu aşk hikayesine kendimi teslim ettim. İstanbul ikimize dar geliyordu, kendimi daha iyi korumak için bu tutkulu aşkı bir kitabın yapraklarına hapsetmek istedim!
İstanbul’u dünyanın öteki ucunda tanıttım
İstanbul’da Bir Çay kitabı yurtdışında nasıl bir ilgi gördü?
İstanbul’da Bir Çay İngilizce’ye çevrildi, yakında Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlanacak. Bu şaşırtıcı şehri dünyanın öteki ucuna tanıttığım için gururluyum. Kitap, Fransa’da 20 bin sattı ki bu büyük bir başarı (benim en büyük başarım). Bana eşlik eden ve kitabın sayfalarında kendilerini tanıyacak olan herkese çok şey borçluyum. Kitap buna değer, uzun zamandır “şehir” üzerine yazılmış en iyi yazı.
Türkiye’ye tümüyle yerleşmeyi düşünüyor müsünüz?
Eşim Türk! Yani bu harika ülkeye bağlıyım. Yeniden bir sırt çantası alıp Anadolu’nun zenginliğini keşfetmeye devam etmeyi düşlüyorum.
Çaydan uzak durmak zor
Kitaptan bir alıntı: “Çay, günün ve gecenin her saatinde içilebilir. Organizma her şeye uyum sağlamaya muktedirdir hatta Trabzon'un yüksek kesimlerinde bahçelerini gördüğüm, Türklerin siyah çayına bile... Ben de içtim bu çaydan. Doğal olarak. Türkiye'de çaydan uzak durmak zor, boşlukları dolduran bir içecek bu; insanın kendine gelmeye çalıştığı kayıp anların içeceği, ayrıca dostluğun içeceği. Çay sohbeti açar, kalpleri doldurur. Küçük tabureler üstünde, bel hafifçe öne eğilmiş halde, sanki yaşama sevincini uluyan bir eski çağ ayini yapar gibi içilir.”
Yorum Yaz