Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Sosyal medyada paylaştığı insan hikâyeleriyle tanıdığımız Erhan İdiz’in, o paylaşımlardan derlenen “Sözün Başladığı Yer Etimoloji: Kelimenin Yara Olduğunu Öğreten Bilim” adlı kitabı okurla buluştu. Her sözün yara bıraktığını belirten İdiz, “Kelimlerin hikâyesi de insanlar gibi” diyor.
Sosyal medyada paylaştığı insan hikâyeleriyle tanıdık Erhan İdiz’i. Bize gidip gördüğü ülkelerde karşılaştıklarını, insanı merkeze alarak fotoğraflarıyla aktardı. Sonra, Etimoloji ismiyle açtığı sosyal medya mecralarında kelimelerin hikâyelerini anlatmaya başladı. Sözün Başladığı Yer Etimoloji: Kelimenin Yara Olduğunu Öğreten Bilim de o paylaşımlardan derlenen bir kitap olarak Profil Yayınları’ndan çıktı. Erhan İdiz ile değişip dönüşen kelimelerin biraz sözlük anlamını, biraz etimolojisini biraz da hikâyesini konuştuk.
İnsan hikâyelerinin peşinde koşarken, kelime köklerinin izini sürme fikri de nereden çıktı?
Belki gazeteciliğin de etkisiyle genelde insan hikâyelerinin izini sürmeyi severim. Aşkın, sarmaşıkla aynı kökten geldiğini ve ikisinin de iç içe geçmek olduğunu öğrenince kelimelerin de insanlar gibi hikâyeleri olduğunu fark ettim ve onların da izini sürmeye başladım. Bu iz sürüşte kelimelerin bir milletin düşünme biçimini, hafızasını, davranış şeklini, yaşadığı coğrafyayı gösterdiğini keşfetmek benim için çok değerli oldu. Bunları Etimoloji ismiyle açtığım sosyal medya mecralarında paylaşmaya başladım. Ortaya biraz hikâye, biraz etimoloji ve biraz sözlük karması bir sayfa çıktı.
Kelimeler düşündüğümüzden daha derin
Bu kitabı da Etimoloji ismiyle açtığın sosyal medya mecralarında yaptığın paylaşımlarından derledin. Kelimeleri kitaba alırken nasıl bir elemeye tabi tuttun?
Açıkcası seçim yaparken beni şaşırtan ve sevdiğim kelimeleri önceledim. Tabii sosyal medyadan gelen etkileşimleri de göz önünde bulundurdum. Yani takipçiler en çok neye şaşırdı, neyi sevdi, neye ilgi duydu? Dikkat etmeye çalıştığım bir diğer şey ise kitabın salt beğeniden ibraret kelimelerden oluşmaması. Bu nedenle bazılarını da sırf akademik bağlantılar, yani kelimelerin derinliği nedeniyle aldık. Bir milletin yapısını, düşünme biçimini veya farklı bir yönünü göstersin istedik.
Etimoloji için “kelimenin yara olduğunu öğreten bilim” diyorsun. Bu ifadeyi bizim için biraz açar mısın?
Kelime Arapça’da yara, iz, iz bırakmak demek. Normalde ağzımızdan çıkan her söz karşımızda bir yara, bir iz bırakıyor ve biz buna kelime diyoruz. İbn Arabi’nin bu yorumunu İhsan Fazlıoğlu’ndan duydum. Sonrasında etimoloji için bu yara ifadesini kullanmak istedim. Kelimeler düşündüğümüzden çok daha derin aslında. Günlük hayatta kullandığımız kelimelere çok dikkat etmiyoruz ama ağzımızdan çıkan bir söz, bir insanı dünyanın en mutlu insanı ederken bazen de tamiri imkânsız derecede üzebiliyor. Bir parça da buna dikkat çekmek istedik.
Milletlerin dünyaya bakışını yansıtıyor
Matrix serisinin yeni filmini beklerken sayende Morfin ve Morpheus kelimelerinin aynı kökten geldiğini öğrenmiş oldum. Renk kelimesinin kökenini okurken senin de dediğin gibi Neşet Ertaş’ın “Cahildim dünyanın rengine kandım” türküsü daha anlamlı bir hâl aldı. Bazı kelimelerin etimolojisini ilginç göndermelerle anlatmışsın. Bunlardan örnek verebilir misin?
Linç ile başlayalım: Amerikalı bir yargıcın adıdır. Normalde bir lahana yetiştiricisi olan Charles Lynch (Linç) Amerika’nın iç savaşla çalkalandığı günlerde yargıçlık yapmış. Beğenmediği, herkesi yargılayan ve garip cezalar veren Linç, hızlı ve adaletsiz yargılamanın adı olmuş. Sanıkları adil bir yargılama olmadan kalabalığın önüne atan Lynch’in bu cezaları Senato tarafından onaylanmış ve tarihe Lynch yasası olarak geçmiştir. Ve zamanla bu kelime dilimizde cehaletin göstergesi olarak, yığınlar eliyle infaz anlamında kullanılmıştır.
En sevdiklerimden biri olan “hâkî” kelimesiyle devam edelim: Toprak, toprağa ait, toprakla ilgili demektir. Yeşile çalan toprak rengi olarak da bildiğimiz hâkî, Farsça “toprak”tan geliyor. Kelime insanı anlatmak için de kullanılır. Geldiği yeri unutmaması için insana hâkî denir, yani topraktan olan.
Bilinmesi, açıklığa kavuşması istenmeyen şey anlamına gelen “sır” ise Aramicede göbek deliği demek. Aramiler, saklanması gereken, gizli şey anlamındaki sözcüğü göbek deliğinden yola çıkarak türetmiş. Türkler ise bunun için sandık, kutu anlamındaki “giz” kelimesini kullanmıştır. Giz, gizem, gizli... Sözcükler böyledir. Milletlerin düşünce yapısını, dünyaya bakışını yansıtırlar.
Karavanın, kervan kelimesinden gelmesi ve yüzyıllar içinde kervanların ortadan kalkarken kelimenin geçirdiği değişimle yalnızlaşması da benim dilime Mohsen Namjoo’dan Ey Sareban şarkısını doladı.
Bu gerçekten böyle bir bağlantı mı yoksa ben mi kurdum bundan emin değilim. Yani artık modernleşen dünyada insan daha yalnız ve giderek bireyselleşiyor. Kelimelerin bazılarının da bu noktada değiştiğini görüyoruz. Kervan ve karavan aynı kökten geliyor. Bildiğimiz üzere kervanlara onlarca, yüzlerce kişi katılır, gruplar halinde yolcukluk yapılırdı. Fakat şimdi karavanda bir kişi veya iki kişi daha bireysel bir yolculuğa çıkıyor.
Kelimeler gezdikçe kimlik değiştirir
Kitapta en çok Farsça kökenli kelime var gibi geldi. Türkçe’ye hangi dillerden kelimeler almışız?
Kitapta Farsça ve Arapça kelime daha çok... Şu sık sık dile getiriliyor: Neden Türkçe kelime daha az? Türkçe kelimelerin kökenlerini bildiğimiz için çok girmeye gerek görmedik. Dilimize Fransızca'dan beş binin üzerinde, Farsça'dan üç binin üzerinde kelime almışız. Genelde Arapça, Farsça, Fransızca, Rumca, İtalyanca kelimeler çokça var. Tabii tek tük de olsa Moğolca, Ermenice, Kürtçe, Japonca'dan da var. Biz de kelimeler vermişiz. Özellikle Sırpça, Arnavutça, Boşnakça’da çok sayıda kelimemiz kullanılıyor.
Bazı kelimeler var ki birbirine komşu olmayan birçok ülkede bile aynı anlamda kullanılıyor. Bunlara da örnekler vererek sohbetimizi sonlandırabiliriz.
Özellikle Balkan coğrafyasında Farsça kelimelerin ne kadar fazla olduğunu bizzat gördüm. Yine Moğolca'dan buraya taşınan, bizden Avrupa'ya göçen kelimeler var. Arapça'dan Endülüs'e yani İspanya'ya gidip oradan bize gelen kelimeler de var. Bu noktada doğal olarak kelimeler benzeşiyor ama bazen gezdikçe kimlik de değiştiriyorlar. Mesela Arapça'dan aldığımız rızık kelimesini günlük olarak nimet, ekmek anlamında kullanıyoruz. Geçmişine baktığımızda Farsça’daki “ruz” yani “gün” sözcüğünden geldiğini görürüz. Araplar bunu Hint Avrupa dil ailesinden, yani Orta Farsça'dan almışlar. Bu Orta Farsça'daki “ruz” Arapça'da “rızka” dönüşmüş. Sonra gemicilik aracılığıyla bir sigorta terimi olarak İtalyanca'ya “risko” olarak geçmiş. Dilimizde kullandığımız bir İtalyan terimi olan risko oradan geliyor. Yani düşünün bir kelime günlük rızıktan, riske dönüşüyor. Biz rezzak deriz Allah için, rızkımızı garanti altına almıştır. Ama şimdi riskleri göz önünde bulundurarak garanti eden bankalardır. Eğer bir risk varsa banka devreye girip bunu sigortalıyor. Ve o risk ortadan kalkmış oluyor. Böyle uzun bir yolculuk.
Son olarak bir örnek daha verelim: Mesela eskiler “hemsaye” derlermiş komşu için. Pakistan'a gitmiştim. Birine şu senin komşun mu, diye İngilizce soruyorum. Pakistanlılar İngilizce bilir ama bir türlü anlaşamadık. En sonunda adam bana “hemsaye” mi dedi? Ben de bunu etimolojiden öğrenmiştim. Evet hemsaye dedim, adam anlaşabildiğimiz için güldü. Bu benzerlik beni hem mutlu etti hem de çok şaşırttı.
Yorum Yaz