Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Anadolu’nun yankılı, yanık sesi türküler… Yüzyıllardır Anadolu’nun kültürel benliğini taşıyan türkülerimiz, yalnızca geçmişin sesi değil, aynı zamanda kültürümüzün yaşayan ruhu olmaya devam ediyor. Günümüzde hâlâ dinlenen bu türkülerin geçmişini, kültürümüze kattığı değerleri ve bugünkü karşılığını bulmak üzere yola çıktık. Bu yolculukta; Türk halk müziği sanatçısı Orhan Hakalmaz, “Muhakkak ilaç niyetine türküleri gençlerimize sunmak lazım. Gençken türküyü tanısın çocuklar ve gençler, dinlesinler. Türkünün onlara büyük katkısı olacaktır,” diyerek türkünün gençler üzerindeki etkisine değinirken sanatçı Selahattin Alpay, “Yeniden türkü düzenlemeleri en çok tartışılan konu olmuştur. Karşı değilim ama mesafeliyim,” diyerek yeniden türkü yorumlamalarındaki bakış açısını dile getiriyor. Türk halk müziği sanatçısı Adile Kurt Karatepe ise, “Türküler bizi biz yapan, bu toprakları bize vatan yapan, üzerinde bütün milletimizin mutabık kaldığı kutsal bir emanettir,” diyerek türkülerin benliğimizde önemine değinirken, konservatuvar öğretim görevlisi Erdal Şahin, “Bir yandan geleneğimizi koro ile öğretirken, diğer yandan geleneğimizi ileride anlatacak ve yaşatacak gençlerin yetişmesine de Esenler Belediyesi vesile oluyor,” sözleriyle belediyenin türkülere katkısına vurgu yapıyor.
Yüzyıllardır Anadolu’nun sesi, duygusu ve hafızası olan türkülerimiz, insanımızın sevinçlerini, acılarını, umutlarını ve hayata dair tüm duygularını kuşaktan kuşağa aktarmaya devam ediyor. Kimi zaman bir yaylanın serin esintisinde, kimi zaman bir köy meydanında yankılanan bu ezgiler, asırlar boyunca sadece sözlü kültürümüzün değil, toplumsal belleğimizin de en önemli taşıyıcılarından biri oldu. Bugün ise bu kültürel miras, dijital çağın imkanları sayesinde sınırları aşarak çok daha geniş kitlelere ulaşıyor. Artık türkülerimiz sadece köy odalarında ya da konser salonlarında değil; sosyal medyanın farklı platformlarında, dijital müzik kanallarında, genç müzisyenlerin yenilikçi düzenlemelerinde ve hatta sokak müzisyenlerinin yorumlarında yeniden can buluyor. TikTok’tan YouTube’a, Spotify’dan Instagram’a uzanan bu dijital yolculuk, türkülerimizin hem yerel köklerini korumasına hem de evrensel bir dil kazanmasına imkan tanıyor. Her yeni yorum, her farklı düzenleme, geçmişten gelen bu ezgilere yeni bir soluk katarken, onların çağlar ötesine taşınmasını sağlıyor.
Söylenen türküler, sadece müzikal bir değer taşımıyor; aynı zamanda kültürel kimliğimizi yaşatıyor, geçmişimize ayna tutuyor ve geleceğimizin sanatsal yönünü şekillendiriyor. Peki, bu türkülerdeki bu derin etkileyiciliğin sırrı nedir? Yüzyıllardır değerini koruyan bu kültür hazinesi, yeni dönemde eskiyor mu, yoksa her seferinde yeniden mi doğuyor?
Bu sorulara yanıt aramak, türküyü sadece dinlemekle kalmayıp anlamak, kavramak ve özüne dokunabilmek için alanında uzman, türküye gönül vermiş isimlerle bir araya geldik. Türk Halk müziği sanatçısı Orhan Hakalmaz, sanatçı Selahattin Alpay, Türk Halk müziği sanatçısı Adile Kurt Karatepe, Konservatuvar öğretim görevlisi Dr. Erdal Şahin, türküler hakkındaki görüşlerini anlattılar.
Türkülerin aktarımı devlet politikası olmalı
Orhan Hakalmaz: Türkülerin bitmeye yakın olduğunu çok ciddi bir şekilde düşünüyorum. Hatta %90’ı bitti diyebilirim. Artık türkü yakanlarda, yani söyleyen kişilerde, bestesini noterletiyor ve öyle yayınlıyor. Artık Türk formunda beste aşamasına geçtik ve eski dönem kapandı. Son yaşlılarımız son derlemelerini yapılabilir belki ama o altın dönem artık toprak altına girmeye başladı. Çoğu zaman dediğim gibi arkeologlar artık o türküleri kazarak bulacaklar. Velhasıl-ı kelam benim hislerime tercüman olan bir soruyu sordunuz. Türkü kültürü yaşıyor, geleneğimiz yaşıyor ama üretim anlamında, çalışıyla, söyleyişiyle her şeyiyle, o anonim tavrı içeren eserlerin, artık son zamanlarında olduğunu düşünüyorum.
Bugüne baktığımız zaman aslında türküler genç kuşaklara da ulaşıyor. Bir konserimde çocuklar sahneye çıktı ve çocuklarla beraber türkü söyledik. Bir çocuk geldi ve “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır mı?” dedi. Dedim ki “Sen mi istiyorsun aracı mısın?” “Ben istiyorum,” dedi. Belki orada bilerek “ben istiyorum” gibi bir cevap vermiş olabilir ama ben beyanına güveniyorum. Çocuklarımız bu verdiğim örnekle de türkü dinledikleri bence aşikârdır. Daha önceki konserlerimde benden “Yozgat Sürmelisi” isteyen bir çocuğu da hatırlıyorum. Bu sebeple türküler, bir şekilde nesilden nesile aktarılıyor. Çükü kimse akan suyun önünde duramaz. Buna karşın yeterli mi, başarılı mı diye sorarsanız, maalesef değil. Günümüzde televizyon kanallarını tarayın türkü bulamazsınız. Aktarım biçimlerinin bu şekilde olmasının biraz kasıtlı olduğunu da düşünüyorum. Bir de köşe başlarını tutmuş “Halk bundan anlamaz,” diyen insanlar var. Türküyü siz iyi sunduktan sonra iddia ediyorum ki dünyada sevmeyecek insan yok. Tabii bu bir yandan da kısır döngüdür.
Gençler türküleri dinledikçe daha iyi insan olacaklar
Türkülerin aktarımının devlet politikası olması gerektiğine inanıyorum. Hep söylüyorum, türküler insanı yetiştirir. Değer verdiğim hocalardan Ahmet Hoca bunu söylerdi, ki ben de inanıyorum. Çünkü bir milleti millet yapan dili, dini, kültürü ve tarihidir. Tüm bu değerlerin hepsini çok zevkli bir şekilde, çok güzel müziklerle çocuklarımıza aktarabiliriz. Onların ruhlarının gönüllerinin genişlemesine yardımcı olabiliriz. Hiç sevilmiyor ve hiç dinlenmiyor olsa bile… Muhakkak ilaç niyetine türküleri gençlerimize sunmak lazım. Gençken türküyü tanısın çocuklar ve gençler, dinlesinler. Türkünün onlara büyük katkısı olacaktır. Gençler türküleri dinledikçe ve o türkülerin derin anlamlarıyla karşılaştıkça daha iyi bir insan olacaklarını düşünüyorum. Örneğin; “Cemalin güneşe benzer. Yüzün ay gibi… / İki büyük nimetim var, biri anam biri yarim” gibi sözlerle büyüyen çocuklarla şiddet içerikli şarkıları dinleyen çocuklar aynı olmayacaktır. Çünkü ben inanıyorum ki, iyi müzik iyi alışkanlık, kötü müzikse kötü alışkanlıktır.
Türkülerin sözü ve tavrı değiştirilmemeli
Çağın gelişmesiyle beraber tabii ki türkülerde de değişimler meydana geliyor. Örneğin kayıt aletlerinin değişmesiyle birçok farklı faktör ortaya çıkabiliyor. Sesler artık daha kaliteli veriliyor buna karşı değilim ama burada hassas olduğum noktaysa sözde değişiklik yapılmaması hususunda. Mesela anonim türkülerimizi bozmayalım. Gerçek türkülerimizin zaten onlar olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla kültürle oynanmış olunuyor. Türküyü, sözlerini değiştirerek bozamazsınız. Sözünü ve tavrını değiştiremezsiniz. Dediğim gibi vitrin anlamında sesin altyapısıyla oynanabilir ama sözüyle, ritmiyle, trafiğiyle asla oynanmamalıdır.
Tüm bunlar dışında çocuklarımız ve gençlerimizin hâlâ türkü dinliyor. Bunu kendi dinlenme oranlarımdan da sosyal medyadan görebiliyorum. Çocuklarımız türküleri buluyor ve hâlâ dinlemeye de devam ediyor.
Türkülerin ana akım temsili azaldı
Selahattin Alpay: Türkülerimiz, yüzyıllardır Anadolu’nun kadim kültüründen gelen bir gelenek ama aynı zamanda geçmişin de bir parçası…
Türkü, kültürü çok canlı biçimde yaşıyor. Çünkü bu kültürü oluşturan gelenek hâlâ yaşıyor. Bu kültür nasıl oluştu? Anadolu halkı düğününde, cenazesinde, asker uğurlamada, aşka düştüğünde, ayrılıkta duygularını hep türkülerle ifade etmiştir. Bugün de halkın yaşadıkları değişmediği için yine duygularını türkülerle ifade ediyor ve etmeye devam edecek.
Tabii bir yandan konservatuvarlarda ve kurslarda halk müziği eğitimleri de devam ediyor. Yeni düzenlemelerle farklı formlarda gençlere ulaşabiliyor. İnsanlar artık her türlü müziği dijital platformlardan dinleyebiliyor. Dolayısıyla yaşayan bir gelenek olduğu söylenebilir.
Bugüne baktığımız zaman, büyükşehirde yaşayan gençlerin türküye ilgisi azalıyor. Çünkü maalesef müzik kültürümüz değişime uğruyor ve türküler yerini pop ve rap müziğe bırakıyor. Televizyonlara baktığınız zaman, benim de program yaptığım TRT Müzik ve bazı yerel TV kanalları dışında medyada türküye verilen yer çok az. Yani türkülerin ana akım medyada temsili azaldı. İlaveten dinleyen kitle de artık 40 yaş üstü. Bu durumda halk müziğini, türkü kültürünü giderek ve zamanla nostaljik olma konumuna doğru itiyor. Yani tamamen nostaljiye dönüşmüş değil ama eskisi kadar işlevini koruduğunu da söyleyemeyiz maalesef.
Geçmiş sözlü kültürle de ulaşır
Türkülerimiz tabii ki aktarılıyor ama geçmişe göre aktarım biçimi değişti. Artık eskisi gibi yüz yüze aktarım yapılmıyor. Örneğin; Türk Halk Müziği’ne çok büyük katkıları olan, yüzlerce türkünün derlemesini yapan rahmetli Muzaffer Sarısözen Hoca, dağlarda, köylerde binek hayvanları sırtında, Anadolu’nun ozanlarından, âşıklarından derleme yapmış ve bant kayıtlarıyla türküleri repertuvarımıza kazandırmıştır. Yüz yüze, bire bir, türkünün kaynağına yani insan hazinesine ulaşmış ve bunları bir arşiv haline getirebilmiştir. O yıllardan bu yıllara o türküleri bizlere aktarmıştır. Biz de kimimiz sazımızla kimimiz sesimizle bu türküleri bizden sonraki nesillere aktarıyoruz. Geçmiş, sözlü kültürle de ulaşır. Nasıl mı? Köy odalarında, meclislerde, örneğin Urfa kültüründe “sıra geceleri”nde nesilden nesile aktarıldı. Bir de Halk Müziği’nde usta- çırak ilişkisi vardır. Âşıklarımız, ozanlarımız vardır. Bunların bir de tabii çırakları vardır. Ama en önemlisi de toplum hafızası vardır. Bu şekilde, dilden dile türküler bugünlere gelmiştir.
Benim dönemimde televizyona çıkmak için aylarca beklerdik. Ayda bir kere televizyona çıkmak bizim için mucizeydi. Artık sosyal medya ve müzik platformları sayesinde her türlü müzik büyük kitlelere üstelik de çok hızlı bir şekilde ulaşabiliyor. Türküler de zamanın ruhuna göre biçim değiştirerek yine kitlesine ulaşıyor. Gönül ister ki halk müziğini dinleyen kitle hep artsın, insanlarımız kültürüne sahip çıksın. Hep şunu söylerim; herkes her türlü müziği dinlesin ama önce kendi müziğini bilsin.
Farklı yorumlar türküyü yaşatır
Gençler bizim her şeyimiz. Bu yüzden türkülerimize en çok da onların sahip çıkmasını isterim. Şuna inanıyorum; topluma ne sunarsanız onu dinler, onu izler. Gençlere önce halk müziğini sunmak gerekiyor. Halk müziğinin birçok mecrada olması gençlerin ilgisini çekecektir. Gençlere hem sosyal medyadan hem dijital platformlardan ulaşmamız gerekiyor ya da festivallerle, konserlerle…
Yeniden türkü düzenlemeleri en çok tartışılan konu olmuştur. Karşı değilim ama mesafeliyim. Örneğin; farklı düzenlemeler sayesinde türküler yeni kuşaklara ulaşabilir ve az önce de belirttiğim gibi gençlerin dikkatini çekebilir. Farklı yorumlar türküyü yaşatır. Güncel hale getirir. Modern yorumlarla yeniden gündeme gelir, dikkat çeker, dinlenir, kitlelere ulaşır. Ancak bazı tehlikeleri göz ardı etmemek gerekiyor. En önemlisi şu: Türkü hangi yöreye aitse o yörenin kültürünü yansıtıyor mu? Yani türküyü dinlediğinizde bir anlam kayması var mı? Şöyle bir örnek vereyim. Benim derlediğim bir türküm var. Bir Malatya türküsü… “Etek sarı sen etekten sarısın”. Türküyü söylerken eğer siz “Etek sarı sen eteksen sarısan,” derseniz Urfa ağzıyla okumuş olursunuz ve yanlış yapmış olursunuz. Şive de hata yapmış olursunuz. Başka bir örnek; Anadolu insanı acısını ağıtla uzun hava ile ifade etmişken siz kalkıp uzun havanın ritmini bozarsanız yine olmaz.
Düzenleme yapılsın ama türkünün özüne zarar vermeden, saygıyla ve müzik bilgisiyle yapılması çok önemli. Türkünün ruhuna, anlamına, ritmine sadık kalınarak yapılıyorsa ne âlâ. Ama siz Anadolu kültürünün en önemli ifadesi olan türkülere zarar verirseniz en büyük kötülüğü yine Anadolu’ya ve Anadolu halkında vermiş olursunuz.
Türkülerin aslı kırmızı çizgimizdir
Adile Kurt Karatepe: Türküler bizi biz yapan, bu toprakları bize vatan yapan, üzerinde bütün milletimizin mutabık kaldığı kutsal bir emanettir. Bu emanetin üzerine diğer kutsallarımızın üzerine titrediğimiz gibi titremek ve yarınlara en temiz, en doğru şekilde aktarmak bizim görevimizdir. Buna mecburuz. Türküleri bir milletin duygu ve fikir dünyasının haritası olarak tanımlıyorsak, bir türkünün formunu, duygusunu, sözünü, sesini bozmak o türkünün taşıdığı duyguyu ve fikri bozmaktır. Türkünün aslı benim kırmızı çizgimdir. Nietzsche Avrupa modernizmini eleştirirken; “kendin ol,” der. Bütün yerel değerlerin yok edildiği modern dünyanın geldiği yere baktığımızda bu sözün ne anlama geldiğini daha iyi anlıyoruz değil mi? Küresel dünyada bir kişinin, milletin, ülkenin kendi kalarak değişmesi ve gelişmesi çok zordur ama bu mümkündür. İlhamını gelenekten alan bir yenilik neden mümkün olmasın. Ben bu konuda türkülerimizi muhafaza etmeyi, kendimiz kalmak, bizi var eden değerleri ve kendimizin en asil taraflarını muhafaza etmek olarak görüyorum.
Türküleri sevdirmek adına başka formatlar kullanılmamalı
Geleneksel Halk müziğimizde türkülerin yöresine ve türlerine göre esas olarak telli, yaylı, üflemeli ve vurmalı sazlar kullanılır. Bağlama, cura tambura, divan bağlaması, çöğür, tar cümbüş telli sazlara; kabak kemane, Karadeniz kemençesi yaylı sazlara; kaval, zurna, ney, tulum, mey, sipsi, klarnet, üflemeli sazlara; davul, def, bendir, kaşık, zil vurmalı sazlara örnek verilebilir. Halk müziğimiz ait olduğu yöre ve türüne göre bu sazlarla icra edilir. Çok zengin ritim sazlarımız da dikkate aldığımızda Halk müziğimizin çok geniş bir enstrüman yelpazesi olduğunu yöre tavırlarını, yöresel icraların yanında yöresel enstrümanları incelediğimizde çok daha net görmekteyiz. Biz kendi sazlarımızı gençliğimize acaba ne kadar tanıtabildik? Gençlerimize kendi öz müziğimizi ve onun enstrümanlarını yeterince tanıyabilme şansını verdik mi? Gençlerimizin müzik şuurunu kurabildik mi? Hal böyleyken türküleri sevdirmek adına başka formatlarda müzikler kullanılarak kendi toprağımızın ve geleneğimizin pınarından beslenmesine şiddetle karşı duruyorum.
Durağan değil dönüşen bir yapıya sahip
Dr. Erdal Şahin: Türk Halk müziği (türküler) özünde durağan değil, aksine dinamik ve dönüşebilir bir yapıya sahiptir. Bu dinamizm, halk müziğinin yüzyıllardır varlığını koruyabilmesinin en önemli nedenlerinden biridir. Zira türküler, yalnızca geçmişin hatıralarını taşıyan bir nostalji unsuru değil; aynı zamanda, her dönemin sosyal ve kültürel koşullarına uyum sağlayarak yaşayan bir ifade biçimidir. Günümüzde bazı çevrelerde, genç kuşakların halk müziğine olan ilgisinin azaldığı yönünde yaygın bir kanaat bulunsa da, bu görüşün gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Özellikle son on beş yılda, gençler arasında halk müziğine yönelik hem dinleyici hem de icracı düzeyinde dikkate değer bir artış gözlenmektedir. Bu artışın en somut göstergelerinden biri, halk müziği enstrümanlarını çalan icracı sayısındaki ciddi yükseliştir. İcracı sayısındaki bu çoğalma, yalnızca niceliksel bir artışla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda icra kalitesinin de belirgin biçimde yükselmesine katkı sağlamaktadır. Daha da önemlisi, halk müziği icracılarının farklı müzik türleri ve evrensel müzik sanatçılarıyla iş birliği yaparak yeni eserler üretmesi, geleneğin yalnızca korunmasını değil, aynı zamanda modern müzik anlayışlarıyla harmanlanarak yeniden şekillenmesini mümkün kılmaktadır.
Dolayısıyla, türkü kültürünü yalnızca geçmişin romantik bir yansıması olarak görmek eksik bir bakış açısı olur. Bugün türkü, hem kökleri derinlerde olan bir kültürel miras hem de çağdaş müzik pratikleriyle canlı, üretken ve etkileşim içinde varlığını sürdüren bir müzik türüdür. Geleneğe bağlı kalınması ve yöresel ifade gücünün özünü koruması biz kültür elçileri için en çok istediğimiz durumdur.
Esenler Belediyesi’ndeki çeşitlilik türkülere de yansıyor
Türkülerin kuşaktan kuşağa aktarılması devam etmektedir. Bu aktarım sürecinde dönem içerisindeki sosyolojik unsurlar etkili olsa da, geleneğe bağlı kalınmasına hâlâ devam edilmektedir. Esenler İstanbul’un en önemli ilçelerinden bir tanesi. Sosyolojik ve kozmopolitik anlamda değerlendirdiğimizde ilçenin kıymeti daha da artıyor çünkü ciddi bir çeşitlilik var. Her yöreden insanı ilçemizde görmekteyiz. Bu çeşitlilik türkülere de yansımaktadır. Esenler Belediyesi Türk Halk Müziği Korosu’nun şefliğini yaklaşık 8 yıldır yapıyorum. Koro üyelerimizin her biri farklı yörelerin insanlarıdır. Bu da konser repertuvarımızı belirlerken tüm yörelerin hem melodik hem üslup-tavır hem de ağız ve hançer özelliklerine göre eserler seçmemizi sağlıyor. Eserleri öğretirken meşk sistemi içerisinde usta çırak ilişkisine dayanan bir geleneği yaşatarak öğretiyorum. Ayrıca Esenler Belediyesi’nin vermiş olduğu konservatuvar hazırlık derslerinin sonuçlarına baktığımızda Türkiye’de açık ara tüm büyükşehir belediyelerinin de önünde olduğunu ve birinci sırada yer aldığını görüyoruz. Yani bir yandan geleneğimizi koro ile öğretirken, diğer yandan geleneğimizi ileride anlatacak ve yaşatacak gençlerin yetişmesine de Esenler Belediyesi vesile oluyor.
Sosyal medya gençleri yeni türkülerle buluşturuyor
Günümüz dijital platformları, türküler için geçmişte benzeri görülmemiş bir görünürlük ve erişim olanağı sunmaktadır. Spotify, YouTube ve TikTok gibi mecralar, hem yerel hem de küresel ölçekte geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmayı mümkün kılmakta; böylece halk müziği, coğrafi sınırları aşarak evrensel bir dolaşım alanına kavuşmaktadır. Özellikle kısa video tabanlı platformlar, belirli türkülerin kısa süre içinde viral hale gelmesini sağlayarak genç kuşakların ilgisini çekmekte, hatta bu kuşakların repertuarına yeni türküler eklemektedir.
YouTube, arşiv niteliğindeki kayıtların yanı sıra canlı performansların ve yeni düzenlemelerin geniş kitlelere ulaşmasına olanak tanırken, Spotify gibi dijital müzik servisleri, algoritmik öneriler sayesinde dinleyicileri daha önce hiç karşılaşmadıkları türkülerle buluşturabilmektedir. Bu durum, hem geleneksel icraların korunmasına hem de modern düzenlemeler aracılığıyla türkülerin yeniden yorumlanmasına zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla, dijital platformlar yalnızca türkülerin görünürlüğünü arttırmakla kalmamakta; aynı zamanda, onları farklı kuşaklar ve kültürler arasında köprü kuran canlı bir kültürel unsur haline getirmektedir.
Yorum Yaz