Psikoterapist Betül Rânâ Uludoğan yüksek lisans tezinden kitaplaştırılan “Neyde Depresyonun İyileştirici Makamı” eserini, neyle olan ilişkisini, müziğin iyileştirici yönünü Litros Sanat’a anlattı.
Müzikle olan ilişkimiz bireyseldir. İlk önce bizim duygularımıza hitap etmesi önemlidir. O bağı kurduktan sonrada arkadaşımızla, çevremizle paylaşırız. Kendimizi iyileştiririz bir nevi. Aşk acımız geçer ya da mutlu anımıza fon müziği olur. Peki daha geniş bir yerden bakacak olursak nasıl bir resim karşımıza çıkar? Psikoterapist Betül Rânâ Uludoğan bu resmin peşine ney üzerinden düşüyor. Yüksek lisans tezini ney ve depresyon arasında nasıl bir ilişki olacağı sorusu üzerine kuruyor. Karşımıza “Neyde Depresyonun İyileştirici Makamı” kitabı çıkıyor. Biz de kendisiyle neyle yolunun nasıl kesiştiğini, çalışmayı yaparken nelerle karşılaştığını, müziğin iyileştirici yönünü konuştuk.
“Neyde Depresyonun İyileştirici Makamı” kitabınız yüksek lisans tezinin kitaplaşmış hali. Kitaba dair konuşmadan önce neyle yolunuz kesişme hikayesini dinleyelim sizden?
Yaşarken türlü türlü zorlukları olan ama şimdi anlatırken keyifli gelen ney ile yolculuğum, lisede bir heves üzerine başlamıştı. Okulda bir programda çıkan ney dinletisi beni bu enstrümana bağlamıştı. Hemen ders almak istemiştim ancak babam, “önce üniversiteyi kazan sonra istediğin kursa gidersin” diyerek başta hevesimi kırmıştı. Ben de üniversiteyi kazanıp İstanbul’a gelir gelmez ney kurslarını araştırdım. O gün bugündür tekkelerde, hocaların dizlerinin dibinde ‘ney’ime soluk arayışım devam ediyor.
Neyin iyileştirici yönünü nasıl keşfettiniz?
Ney ilk önce beni tedavi etti. Yine lisedeyken bana astım hastalığı teşhisi konulmuş ve tedaviye başlanmıştı. Ailem aslında hastalığı da bahane ederek o dönemde ders almamı istememişti. İstanbul’daki ney eğitimlerimden başta haberleri yoktu. Engel olmasınlar diye gizli gizli gidiyordum. Aynı zamanda astım ilaçlarını da kullanmaya devam ediyordum. Neyi elime alıp notalar üzerinde çalışma yaparken bile nefesimin tonu, ritmi bana şifa olarak dönüyordu. Bunun üzerine araştırmalar ve okumalar yaptım, tabii bir yandan plasebo etkisi mi oluşturuyor diye de sürekli sorguladım. İlaçları aksatmadan kullanıyor ve doktor kontrollerine gidiyordum. Ney enstrümanı üzerinde eser icra etmeye de başlamıştım, kendimi her açıdan çok daha iyi hissediyordum. Bir kontrolde doktorum, hastalığın gidişatında gözle görülür bir iyileşme olduğundan ve artık ilaçları da yavaşça kesebileceğimizden bahsetmişti. İlacı kademeli olarak kesip, “ney”in dozajını artırıp sesini yükselttik diyebilirim.
Aynı müzikte buluşmak çaresizlikten uzaklaştırıyor
Ney ve depresyon üzerine çalışırken karşınıza çıkan ilginç noktalar var mıdır? Varsa onlar nelerdir?
İnsanın en temel yarasının anlaşılmak derdi olduğunu düşünüyorum. Hiç kimsenin kendisini anlamadığı yerde kişi, şarkıların içerisinde kendisini bulmaya başlıyor ve orada başkasının söylediği sözle anlaşıldığını hissediyor. Ortak bir paydada buluşmak ve paylaşımda bulunmak depresyonun asıl belirtilerinden olan hayata karşı ilgi kaybını daha az seviyeye indiriyor. Her şeyden önce müzik de bu ortak duygu çatısını oluşturduğu için önemli. Özellikle depresyonda olan kişilerin aynı müzikte buluştuklarında “bu derdi tek yaşayan ben değilmişim” diye düşünerek başka insanlarla paylaşım içerisinde olup çaresizlik hissinden uzaklaştıklarına tanık oldum.
Teorik kısmın yanında nicel anlamda da bir araştırma yapıyorsunuz. Bu araştırmada sizi neler zorladı?
Belli bir zamana kadar hep teorik bilgiyle dersler alıp makaleler yazdık. İlk kez pratik bilgiyi de içine alacak bir çalışma yapmanın tedirginliği vardı üzerimde. Bu tezi uygulamalı şekilde yapabilmek için de çeşitli sertifika programlarına katıldım. Müzik Terapi Uygulayıcısı olarak eğitimler alıp hastanede grup seanslarına yardımcı olarak eşlik ettim. Kitaplarda okuduğumuz bilgiler başka, uygulanan çalışmalar ise bambaşkaydı. Orada ikilem yaşadım. Uygulama esnasında sürekli belirli bir gruba ney üflemek de kolay değildi başlarda. Böylece ilk görevim kendi heyecanımı yatıştırmaktı. Tezin başlığından, uygulama kısmının prosedürlerine kadar her şeyi tek başıma, deyim yerindeyse el yordamıyla yapmaya çalıştım. Yol gösteren birisinin olmaması beni yıldırmadı, aksine çok iyi bir çalışma yapacağımın heyecanı ve gururu, teze daha çok bağlanmamı ve onu sahiplenmemi sağladı. Küçüklüğünden beri tek başına ödev yapmak zorunda kalan, kendi oyununu kuran çocuk büyüdü ve yine tek başına desteksiz bir şekilde araştırma yaparak kitap çıkardı. Ayrıca tezin teşekkür kısımları olduğu gibi teessüf etme kısmı da olmalı görüşüne katılıyorum.
Müzik tampon görevi görüyor
“Müziğin insanı depresyondan koruyan bir kalkan görevi de vardır. Hatta bir kişide kayıp objenin yerini dolduran bir araç olarak da görüldüğü olmuştur. Nasıl ki, ego; id ve süperego arasında uzlaştırıcı bir işleve sahiptir işte müzik de ego ile aynı fonksiyonu göstermektedir. Müzik, “id”in zevk unsurunu, “ego”nun gerçeklik prensibini ve “süperego”nun da sosyal kabullenmişliğiyle ahlaki yönünü tatmin edebilir.” diyorsunuz müziğin egoyla ilişkisini biraz daha açalım mı?
Müziğin de ego gibi uzlaştırıcı, tampon görevi gördüğü durumlar vardır. Aslolan sağlıklı egoya ulaşmaktır. Sağlıklı ego dediğimiz şey ise hem idin isteklerini hem de süperegonun kurallarını anlayışla karşılayan ve bir potada eritmek için uygun ortamı hazırlayan şeydir. Müziğin de iyileştirici etkisi bu şekilde kullanılmakta. Kişinin hissettiği duygular yadsınmıyor, ritim eşliğinde anlaşılıyor ve sonrasında duyguları sağaltmaya çalışılıyor.
Kitabınızda felsefi ve psikoloji birikimini ortaya koyduğunuzu görüyoruz. Bu iki alanın sosyal hayat içerisindeki yansımaları nedir?
Öncelikle güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Felsefe alt yapısına sahip bir psikolog olmak beni seanslarımda da daha yetkin kıldı; çünkü olaya karşı daha derin ve farklı bakış açılarıyla birlikte sokratik sorgulama yapabiliyorum. Kendi ilişkilerimde de görünenin hep arka yüzünü sezebiliyor ve olası iletişim problemlerini asgari düzeye indirebiliyorum. En önemlisi bir olayın birçok nedeni olabileceğini hesap ederek mevzuyu kişisel olarak ele almamayı öğrendim. Psikolojiyi felsefe olmadan yapılandırmanın eksik kalacağı kanaatindeyim. Düşünme ve ruh her yerde, her şekilde tezahür ediyor. Birbiriyle ilişkili olarak ele almak lazım.
Rahatsızlığın durumuna göre müziğin makamı ayarlanır
Müzik hayatımızın her an içinde. İyileştirici bir yönü olduğu kişisel tecrübeler noktasında dile getiriliyor. Siz ise akademik bir çerçevede bu meseleyi ele alıyorsunuz. O zaman müziğin iyileştirici rolünü bize anlatmanızı isteyelim sizden?
Müziğin iyileştirici etkisi farklı dönemlerde farklı uygarlıklar tarafından kullanılmış ve günümüze kadar aktarılmış. O yüzden her deneyim çok kıymetli bir yere sahip. Müziğin terapötik etkisi, destekleyici yönde bir yaklaşım olarak kullanılmakta. Farklı makamlarla, seyir ve ritimlerle tıpkı ilaç gibi müziğin dozunu doğru ayarladığımız takdirde gerekli olan enerjiyi alabiliriz. Rahatsızlığın durumuna göre müziğin makamını ayarlamak gerekir. Coşkulu olan bir hastanın sakinleşmesi için daha düşük ritimde, inici seyir gösteren eserleri seçmek yerinde olacaktır; aksi takdirde coşkulu halini tekrar yükseltecek bir makam ona iyi gelmeyebilir.