Geçmişten günümüze Azerbaycan sineması

SİNEMA DİJİTAL EKRAN

Azerbaycan sineması oldukça köklü bir sinema. 125 yılı aşan bir tarihi var. Petrol rafinelerinde Alexander Mishonlent’in erken dönem çekimleri Azerbaycan sinemasını Türkiye’deki sinemanın başlangıcından daha eski bir tarihe götürüyor. BU sinemayı temelde Sovyet dönemindeki Azerbaycan sineması ve Sovyet sonrası Azerbaycan sineması olarak iki parçaya ayırmak yerinde olacaktır.

Sovyet Dönemi Azerbaycan Sineması 

Sovyet döneminde devrim filmleri, dram, komedi, polisiye, psikolojik analiz ve tarihi filmlerden örnekler ortaya koyulmuştu. Hasan Seyidbeyli 1969 yapımı “Bizim Cəbiş Muallim” 2. aynı yıl çekilen Şamil Mahmudbeyov’un “Şərikli Çörək- Paylaşılan Ekmek”,  Eldar Quliyev’in yönettiği “Bir Cənub Şəhərində-Bir Güney Şehirde” 1973 yapımı Hasan Seyidbeyli’nin yönettiği “Nesimi”, Tofig Taghizade’nin 1975’te çektiği “Dede Korkut”  ve 1979 yapımı Eldar Guliyev’in yönettiği “Babek” filmlerini de tarihi filmlere örnek gösterebiliriz. Sovyetlerin Azerbaycan’da hakimiyet kurmasını kahramanlık miti içinde anlatan Ceyhun Mirzayev’in 1986 yapımı “İşareni Denizden Gözleyin- Denizden Gelen İşareti İzle” filmini de yakın dönem tarihi film örneği olarak görebiliriz. Fazla değil 2 yıl sonra 1988’de ise sisteme eleştirel gözle bakan, rüşvet ve ağır bürokrasi problemlerini mizahi bir dille bir bireyin dönüşümü üstünden resmeden Vaqif Mustafayev’in yönettiği “Yaramaz” filmi Azerbaycan film klasikleri arasında yerini almıştı. Doksanlara doğru oldukça enteresan kimi zaman politik zemini de olan polisiye filmler de çekilmişti. 1986 yapımı “Şeytan Göz Qabağında- Şeytan Görünürde” ve 1990 yapımı “Gecə Qatarında Qətl- Gece Treninde Cinayet” dönem özelliklerini yansıtan polisiye film örnekleri olarak görülebilir. 

Sovyet Sonrası Azerbaycan Sineması

Sovyet sonrası müstakil bir devlet olarak varlığını devam ettirdiği dönem içinde ilk 1990-2000 arasındaki dönem sinema namına neredeyse bütün Sovyet sonrası ülkeler gibi bir arayış ve kurumsallaşmaya çalışma dönemi olarak görülebilir. 2000 sonrasında ise nitelikli örneklerin ortaya çıkmaya başladığı bir dönemin başlangıcı olarak sayabiliriz. Özellikle petrol gelirlerinin artmaya başlaması ve bu gelirlerden sinemaya da pay ayrılmasıyla birlikte Azerbaycan sineması da çıtayı yükseltmeye başladı.

Kafkaslar için dönüm noktası AVANTIA programı 

Sadece Azerbaycan sineması için değil Sovyet sonrası Kafkas ülkelerinin hepsi için 1999 sonrasında sinema namına önemli bir sıçrama vesilesi İsviçre kuruluşu FOCAL'in düzenlediği Kafkas ülkelerinde sinemanın gelişmesi projesi kapsamında düzenlenen AVANTIA programı olduğunu söyleyebiliriz.  Polonyalı yönetmen Krzysztof Zanussi’nin yönetmenlik sınıfında Gürcistan, Azerbaycan Ermenistan’dan yönetmenler sinema eğitimi aldılar. Azerbaycan’dan Ilgar Necef, Elçin Musaoğlu, Mirbala Selimli uzun metraj film Bölümünde, Asif Rüstemov, Alina Abdullayeva kısa metraj kategorisinde bu programa dahil oldular. İlerleyen yıllarda bu yönetmenler Azerbaycan sineması içinde üretimler yapacaklardı.

Geçmişle muhasebe ve kapitalizme geçişin tahribat 

Bağımsızlık döneminde Sovyet dönemiyle ilgili farklı yaklaşımlarda eleştirel filmler ve kapitalizme geçişin sancılarını sinema karşımıza çıkar. Bunlardan biri olan Oktay Mirqasımov’un yönettiği 2002 yapımı “Ovsunçu-Büyücü” filminde, 1920’li yılların başında Sovyet kurumsal yapısı küçük bir kasabada oluşmaya başlarken halkın geleneksel aidiyetlerinin hızlıca ve zorlamayla değiştirilmeye çalışılmasının yarattığı travmatik hal anlatılıyordu. 2010 yapımı “Kuklalar” filminde ise başlangıcın değil bitişin fotoğrafı çekilmeye çalışılmıştı. Seksenlerin sonunda Sosyalizmin çökmesiyle birlikte şehirde giydikleri komik kostümlerle para kazanmaya çalışan arkadaş grubunun değişen hayatları resmedilmişti. Üretim ilişkilerinin değişmesiyle birlikte bütün Sovyet ülkeleri gibi Azerbaycan da büyük toplumsal dönüşümler geçirmek zorunda kalmıştı. Büyükşehrin dönüşen yüzü, insan ilişkilerinin tahribatı, güven zedelenmeleri, geleceğin belirsizliği gibi konu ve kavramlar Azerbaycan sinemasında da görünmeye başlayacaktı. Eldar Quliyev’in 1999 yapımı “Ne Güzeldir Bu Dünya”, üretim ilişkilerinin değişmesinin insan üzerindeki tahribatını akıl hastanesinde kalan hastaların gözünden yansıtan çarpıcı ve oldukça orijinal bir dönüşüm hikâyesiydi. 

Azerbaycan sinemasının uluslararası başarıları

Azerbaycan sinemasının 2000 sonrası döneminde yeni döneminde yönetmenler farklı kavramlara odaklanan önemli bir arşiv ortaya koymaya başladılar. Elçin Musaoğlu 2008’de “40. Kapı”da babası Rus mafyası tarafından öldürülmüş köylü çocuğu Rüstem’in yeni ayak bastığı Bakü’de tutunma çabasına odaklanırken, 2014 yapımı “Nabat”ta  savaşın geride kalan anneler üzerindeki etkilerini evrensel ve oldukça estetik bir sinema diliyle yansıtan başarılı bir yapım ortaya koymuştu. 2024’te Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde uluslararası yarışma bölümünde gösterilecek “Meryem” filmi ise yönetmenin estetik yaklaşımın sürdürdüğü son çalışması. 

İstikrarlı ve bol uluslararası ödüllü Azerbaycan yönetmenlerinden Ilgar Necef ilk uzun metraj filmini 2011’de “Buta”yla ortaya koymuştu. “Buta” Azerbaycan’ın ücra köylerinden birinin yamacında çekilen masalsı bir yapım. Film büyükannesiyle yaşayan yetim Buta’ya odaklanıyor. Film En İyi Çocuk Uzun Metrajlı Film dalında Asya Pasifik Sinema Ödülü de dahil olmak üzere farklı film festivallerinde çok sayıda ödül kazandı. Azerbaycan’ı Oscar yarışında temsil etti. Ilgar Necef’in bol ödüllü 2017 yapımı filmi “Narbağı”, Çehov’un “Vişne Bahçesi”nin modern bir uyarlamasıydı. Film 12 yıl sonra Moskova'dan Azerbaycan'a dönen Kabil'in; karısı Sara, oğlu Celal ve babasıyla tekrar iletişim kurmasıyla yaşananları gözler önüne seriyor. Filminin ilk gösterimini 52. Karlovy Vary Film Festivali’nde yaptı. “Narbağı”  Asya Pasifik Sinema Ödülleri dahil birçok ödül kazandı. 2021 yapımı “Suğra ve Oğulları” filminde ise 2. Dünya Savaşı günlerinde Azerbaycan’da erkekleri savaşa giden bir köyde yozlaşmış bir kolhoz yöneticisinin eşkıya Ahlat tarafından öldürülmesinin etkilerini izleriz. “Suğra ve Oğulları”nın ilk gösterimini 2021 yılında Busan Film Festivali’nde yaptı.

Macar yönetmen Béla Tarr’ın öğrencisi olan Hilal Baydarov Azerbaycan sinemasının yeni döneminin en çok ses getiren isimlerinden biri. 2018 yapımı “When The Persimmons Grew (Hurmalar Büyüdüğü Vakit)” isimli belgeseli Saraybosna Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü’nü aldı. Baydarov’un şiirsel filmi 2020 yapımı “In Between Dying”  77. Venedik Film Festivali’nde ana yarışmada Altın Aslan için  yarışan ilk Azerbaycan filmi olmuştu. 

Azerbaycan sinemasının yurtdışında temsil eden genç Yönetmen Elmar Imanov da başarılı bir çizgi tutturmuş durumda. Sinema eğitimi için Almanya’ya yerleşen yönetmen orada Azerbaycan Türkçesinde çektiği “The Swing Of The Coffin Maker”, filmiyle Öğrenci Oscar’ı sayılan 39. Öğrenci Akademi Ödülü’nün sahibi oldu. 2019’da ilk uzun metraj filmi “End of Season” filmini de Azerbaycan Türkçesiyle ülkesinde çekti.

Azerbaycan sinemasının 2000 sonrası döneminden öne çıkan bazı filmlerini hatırlamamız gerekirse; Elxan Cəfərov’un yönettiği 2015 yapımı “Yarımçıq Xatirələr- Eksik Hatıralar” filmi hem 2. Dünya Savaşı hem de 1.Karabağ Savaşı’nın en çarpıcı üretimlerinden biriydi. Şamil Nacafzada’nin yönettiği 2008 yapımı “Kale” filminde de Azerbaycan dağlarındaki ücra bir köyde savaş, kahramanlık ve aşk üzerine tarihsel bir film çekmeye gelen ekibin, gerçek bir savaşın ortasına düşmesi mizahi bir dille resmediyordu. Şamil Aliyev'in kentten uzak bir mekânda yaşamları kesişmiş bir kadın ve erkeğin mistik ve felsefi ilişkisini anlatan “Çölcü”, derinlikli bir yapımdı. Uluslararası festivallerde çok sayıda ödül almıştı. Yavər Rzayev’ın 2011 yapımı “İlahi Mahluk”, kır hayatının zorluğunu ve köhnemiş zihniyetleri bir çoban çocuğunun gözünden farklı mitolojik göndermelerle ve güçlü bir görsel dille anlatmıştı. Asif Rüstemov’un 2014’te çektiği ve senaryosuyla göz dolduran başarılı bir aile ilişkisi resmeden filmi “Axınla Aşağı-Down the River” baskıcı bir spor öğretmeni/baba figürü altında kendisini ifade etmeye alan bulamayan, istediği spor dalını dahi seçmesine imkân tanınmayan bir gencin bir anda nehirde kaybolmasıyla ortaya çıkan trajik durum anlatılıyordu. Mirbala Selimli 2016 yapımı estetik filmi “Kırmızı Bahçe” filminde ise yine aile ilişkilerine odaklanılmıştı. Vagif Mustafayev’in 2022 yapımı “Hayat Galiba Güzeldir” filmi ise 2.Karabağ Savaşı’na odaklanan bir kahramanlık hikayesiydi.

Yorum Yaz