Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Kültür dünyamıza eşsiz katkılarda bulunan isimlerin onurlandırıldığı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde bu yıl kütüphanecilik dalında Ramazan Minder ödüle layık görüldü. Minder, “Çok gurur duydum. Devletimizin en yüce makamından ve özellikle sayın Cumhurbaşkanımızın elinden böyle bir ödülü almak benim için çok büyük bir onur. Çocuklarıma bırakacağım en güzel miras. İlk kez bir kütüphaneciye bu ödülün veriliyor olması da önemli. Bu ülkemizde kütüphanelerin görünürlüğünün ve öneminin artığının da bir göstergesi” diyor.
Çocukluğumun en güzel anıları, kitapların arasında kaybolduğum o sessiz dünyada geçti. O zamanlar kütüphane, sadece kitapların yer aldığı bir mekân değil, hayal gücümü uçurabildiğim, başka dünyalarla tanıştığım gizli bir cennetti. O zamanlar, her kitap bir dünyayı keşfetmek gibiydi. Kütüphane, sadece okuma değil, hayal kurma ve düşünme yeriydi. Her sayfa çevrildiğinde, sanki yeni bir macera başlar, her karakterle birlikte başka bir serüvene atılırdım. Kitaplar ve kütüphaneler, hayatımızın her aşamasında bizlere farklı kapılar açan, unutulmaz izler bırakan birer yol arkadaşıdır. Bir çocuk için kitapların her sayfası bir keşif, her yeni karakteri bir dost gibi. Kütüphaneler ise bu keşifleri daha da zenginleştiren, her yaşa hitap eden bir hazineye dönüşüyor. Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Ramazan Minder ile yaptığımız röportajda da bunu hissettim.
1967 yılında Rize’nin Güneysu ilçesinde doğan Ramazan Minder, ilk, orta ve lise öğrenimini Rize’de tamamlamış. 1991 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, aynı yıl Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı öğretmenlik sınavını kazanarak Rize İkizdere İmam Hatip Lisesi’nde göreve başlamış. Üç yıl süren bu görevden sonra, askerliğini Amasya’da kısa dönem olarak tamamlamış. Ardından bir yıl daha Çankırı Kurşunlu İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapmış olan Minder, Çankırı’da öğretmenlik yaparken nişanlanmış ve evlenip yerleşik bir hayata geçme kararı alarak İstanbul’a taşınmayı tercih etmiş. Bu amaçla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü’ne başvurmuş. "Benim belediyeye geçme düşüncem, kütüphanede çalışmaktı, İstanbul’da herhangi bir işim olsun düşüncem yoktu" diyor. Nakli onaylanınca, Temmuz 1995’te Atatürk Kitaplığı’nda çalışmaya başlamış. Buradaki görevine Kasım 2019’a kadar devam eden Minder, 2011 yılına kadar müdür yardımcısı olarak görev yapmış, 2011’den itibaren ise müdür olarak büyük bir onurla bu görevini sürdürmüş. Şimdilerde Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü olan Ramazan Minder, kültür dünyamıza eşsiz katkılarda bulunan isimlerin onurlandırıldığı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde bu yıl kütüphanecilik dalında ödüle layık görüldü. Litros Sanat olarak; Minder ile konuştuk.
Babamın ansiklopedilerinden yararlandım
Kitaplara ve kütüphanelere olan ilginizi öğrenmek isterim. Bu sevgi nereden kaynaklanıyor? Çocukluk veya gençlik yıllarınıza dayanan, bu ilgiyi şekillendiren özel bir hikâye var mı? Kitaplar ve kütüphanelerin sizin dünyanızdaki yerini öğrenmek isteriz…
Kütüphaneyle ilk tanışmam orta okulda öğretmenizin bana verdiği “1915 Tehcir olayı” ödeviyle başlamıştı. O tarihte belde olan Güneysu’da kütüphane yoktu. Ödevimi yapmak için Rize’de bulunan İl Halk Kütüphanesi’ne gitmiştim. Oradaki bayan memurun yerinden kalkmadan bana eliyle bir rafı işaret etmesi ve benim de gidip tozlu raftan o kitabı almam… Belki kütüphanelerde hizmet kalitesini artırmaya dönük gayretli çalışmalarımda bu kötü hatıranın bir payı vardır, kim bilir. Evimizde benim ihtiyaçlarımı karşılamaya yetecek çapta mütevazi bir kütüphanemiz vardı. Babamın fasikül fasikül olarak biriktirdiği Cumhuriyet ve Meydan Larousse ansiklopedileri benim lise yıllarımda yararlandığım en önemli iki kaynak olmuştu. Yine iki büyük abime ait kitaplar da bu kütüphanede bulunmakta idi. Dolayısıyla kitap ve kütüphane benim hayatımda hep oldu aslında. İlahiyat Fakültesi’nde çok güzel bir kütüphanemiz vardı. Oraya gitmeyi çok severdim. Yerler halı serili, camlı raflarda çok kıymetli kaynak eserler falan. Üniversite yıllarımda iyi bir okuyucu olmuştum. Az bir miktar harçlığımızla çok sayıda kitap aldığımı hatırlıyorum. Bir de arkadaşlar arasında kitaplarımızı okumak için değiştirirdik. O günlerden başlayan okuma alışkanlığım bugün de aynı heyecanla devam ediyor. Aslında kitapsız bir hayat olur mu bunu düşünmek istemiyorum. Bu insana zenginlik hissi de veriyor. Kitap zengini gibi bir zenginlikte var.
Bir kütüphaneci olmasaydım da benim bu kitap sevgim hep olacaktı ama şimdi bir profesyonel olarak baktığımda ülkemiz ve insanımız için okumanın, kitabın ve kütüphanenin önemini daha derinlemesine idrak edebiliyorum. Ki bu idrak sayesinde işimi yapmaya, halkımıza en kaliteli hizmeti sunmaya çalışıyorum.
Atatürk Kitaplığı'nda müdürlük yaptığınız süre boyunca birçok önemli projeye imza attınız. "Hiç Kapanmayan Kütüphane" mottosuyla kütüphaneyi 7/24 açık tutarak büyük bir yenilik yaptınız. Ayrıca, dijitalleştirme çalışmalarınızla Osmanlıca kaynakları internete açarak araştırmacılara büyük kolaylık sağladınız. Nadir eser alımları ve özel arşiv koleksiyonlarıyla da kütüphanenin koleksiyonunu önemli ölçüde zenginleştirdiniz. Bu süreçte karşılaştığınız zorluklar nelerdi ve bu projelerin kütüphane dünyasına sağladığı katkılar hakkında neler söylemek istersiniz?
“Hiç Kapanmayan Kütüphane” bizim bir mottomuzdu. 2014 yılında Atatürk Kitaplığı’nı 7/24 hizmete açtık. Yani kütüphanemiz yılın 365 günü gündüz ve gece açık oldu. Bu uygulamaya Türkiye’de ilk kez bizim tarafımızdan başlandı. Daha sonra bazı ilçe belediyeleri de kütüphaneleri gece açmaya başladı, şimdi birçok kütüphane bu şekilde çalışıyor. Burada öncü olmaktan gurur duyuyorum. Kütüphanelerin diğer devlet dairesi gibi belli saatler içerisinde hizmet vermesini doğru bulmadığımdan buna başladık. Zaten okuyucu veya araştırmacı dediğimiz insanlar gündüz ya okula gidiyor ya da işine. Okul veya iş çıkışında kütüphane de kapatırsa kütüphane kaynaklarından nasıl yararlanacaklar!
“Dijital Kütüphane” de hedefimizdi ve bu hedefimize ulaştık. Atatürk Kitaplığı koleksiyonlarında Osmanlıca gazeteler, dergiler, kitaplar ile çok sayıda el yazması kitap bulunuyordu. Bütün bu kaynaklardan yararlanmak isteyenler kütüphaneye gelmek zorundaydı. Osmanlıca bir kitabın fotokopisini almak için Erzurum’dan İstanbul’a gelen okuyucu hatırlıyorum. Hem yol masrafı hem konaklama masrafı bir de harcanan zamanı düşünürseniz içiniz acır. Bu kaynaklardan en etkili istifade yolu bunları dijitalleştirmekti. Bu amaçla İSTKA ‘ya (İstanbul Kalkınma Ajansı) proje hazırlayıp sundum. Onlara üst üste sunduğum iki projeyle kütüphanedeki bütün Osmanlıca basılı kaynakları (gazete, dergi, kitap) ve el yazmalarını dijital ortama aktardım. Bununla yetinmedik bunları internete açtık. Hem de hiçbir ücret istemeden. Altı milyon görüntü isteyen her okuyucumuzun bilgisayarında olunca bundan çok memnun oldular. Araştırmacılar hem zamandan kazandı hem de masraftan kurtuldu. Bu hizmet yayın çalışmasına çok değerli katkı sundu.
“Nadir eser alımları” Atatürk Kitaplığı arşiv ve koleksiyonunu geliştirmek için çok çaba sarf ettik ve bunda da muvaffak olduk. Bunları yurt içi ve yurt dışından tedarik etmek için sahaflarla, koleksiyonerlerle veya ailelerle irtibat kurduk. Bazen müzayedelere katıldık. Müdürlüğümüze her yıl bu koleksiyonları satın almak için ciddi bir bütçe tahsis edildi. Bize bu imkanları sunan başkanlarımıza burada tekrar teşekkür ediyorum. Bir de özel arşivler meselesi var tabii. Ülkemizde bu arşivler çok ihmal edilmiş. Kişi ölün arşivi de ya satılmış ya da çöpe veya Seka’ya gitmiş. Biz bunların kaybolmaması için de gayret ettik. Yaklaşık yüz kişinin özel/kişisel arşivini satın aldık. Bunların arasında Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Mahmut Şevket Paşa, Medine Müdafii Fahreddin Paşa gibi askerler, ilk hemşirelerimizden Hüseyin Safiye Elbi, mimar Hüsrev Tayla ve İzzet Günay gibi sanatçılar bulunmaktadır. Özel arşivleri satın aldığımız gibi katalogladı, dijitalleştirip internete açtık. Yurt dışından bile çok sayıda el yazması satın alarak ülkemize getirdik.
Kolilerde duran yaklaşık 400 bin kitap vardı
Şimdilerde de Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü olarak görev yapmaktasınız. Sizin yönetiminizle şu ana kadar hangi eserler kütüphaneye kazandırıldı? Yazma eserler ve nadide eserler nelerdir? Koruma altına alınan eserler nelerdir?
Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde 2020 yılında hizmete başladım. Buradaki yaptığım çalışmalar satın almaktan daha ziyade düzenleme çalışması mahiyetindedir. BDK 1884 yılında açılmış ülkemizin ilk umumi kütüphanesidir. Yani milli kütüphane diyebiliriz. 1934 yılında yayınlanan derleme yasasına tabi olduğundan ülkemizde yayınlanan her türlü eserden (gazete, dergi, kitap, afiş vd.) bir nüshası da kütüphanemize gelmek zorundadır. Dolayısıyla parayla satın alım yapmıyoruz. Ülkemizde bu yıl 100 bin kitap yayınlandı, binlerce gazete ve dergi yayınlandı. Bunlar hep bize gelir. Bizim sorunumuz bütün yayınlara yar bulmaktır. Bu nedenle koleksiyonumuzu ikiye bölmeye mecbur kaldık. Bir buçuk milyon kitabımızı Rami Kütüphanemize taşıdık. BDK’yı süreli yayınlar kütüphanesi olarak hazırlıyoruz. Burada vazifeye başladığımda kataloğu yapılmamış, kütüphanenin girişindeki salonda kolilerde duran yaklaşık 400 bin kitap vardı. İlk iş olarak onların kataloglaması işine girdik ve üç ay gibi çok kısa bir zaman içinde onları bitirdik. Kaloriferhanede 1980 yılından beri bekletilen Şükrü Kaya ve Cihat Baban’a ait çok kıymetli iki kütüphane vardı yaklaşık yüz bin kitap. Çoğu da nadir eserdi. Bunları da oradan çıkarıp katalogladık ve raflara koyduk. Bu kütüphanelerde el yazmaları, Osmanlıca matbu kitaplar ile birçok dilde yazılmış çok nadir kitaplar vardı. Başka birçok işleri de çok şükür kısa zamanda toparlayarak daha kaliteli bir hizmete başlayabildik.
Ülkemizin göz bebekleri
Atatürk Kitaplığı, Beyazıt Devlet Kütüphanesi gibi kütüphanelerin toplumdaki rolünü nasıl görüyorsunuz? Bu kütüphaneler, özellikle genç nesillere ve çocuklara nasıl bir katkı sağlıyor?
Bu iki kütüphane ülkemizin göz bebekleri. Atatürk Kitaplığı çok geniş bir koleksiyon zenginliğini barındırıyor. Parayla kıyaslanması kabil değil. Dolayısıyla oraya çok değer vermek lazım. Beyazıt Devlet Kütüphanesi ise bir Derleme Kütüphanesi. Dolayısıyla milletimizin kültürel birikimini muhafaza ediyor. Bu hafızayı daha üst düzeyde bir anlayışla muhafaza edip gelecek nesillere intikal ettirmek ana vazifemiz. Bu kütüphaneler araştırma kütüphaneleri olduğu için yerli ve yabancı araştırmacıların istifade ettiği kütüphanelerdir. Buralara bir halk kütüphanesi gibi muamele edilemez. Buradaki eserleri bir daha bir araya getirmek mümkün değil.
İlk kez bir kütüphaneciye veriliyor
Kültür dünyamıza eşsiz katkılarda bulunan isimlerin onurlandırıldığı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde bu yıl kütüphanecilik dalında ödüle layık görüldünüz. Neler hissettiniz?
Çok gurur duydum. Devletimizin en yüce makamından ve özellikle sayın Cumhurbaşkanımızın elinden böyle bir ödülü almak benim için çok büyük bir onur. Çocuklarıma bırakacağım en güzel miras. İlk kez bir kütüphaneciye bu ödülün veriliyor olması da önemli. Bu ülkemizde kütüphanelerin görünürlüğünün ve öneminin artığının da bir göstergesi.
Yorum Yaz