Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
TRT World Citizen Humanitarian Film Festival’inde Branka filmiyle birincilik ödülünü kazanan Yönetmen Ákos K. Kovács: “Benim asıl hedefim ödülü kazanmak değil, insanlar üzerinde bir farkındalık bırakabilmekti.” diyor.
TRT World Citizen’ın, sosyal farkındalık yaratmak için düzenlediği TRT World Citizen Humanitarian Film Festival’i, bu sene ödül töreninin beşincisini düzenledi. Festivalin jüri başkanlığını Derviş Zaim, jüri üyeliğini Suat Köçer, Ismaël Ferroukhi, Reshad Strik ve Vuslat Saraçoğlu yaptı. Her yıl olduğu gibi bu sene de farklı coğrafyalardan 370’ten fazla kişi bu yarışmaya katıldı. Her ülkenin farklı acıları farklı insani problemleri bu filmlerin konusu oldu. Birincilik ödülü, Macaristan’dan Branka filmiyle katılan Ákos K. Kovács’a verildi. Filminde, Yugoslavya’da 1960-90 yılları arasında hastanedeki yeni doğan kısmından kaçırılan/satılan binlerce çocuğun hikâyesini konu edinerek bir diğer insani soruna değiniyor. Bu çocuklar doğduktan sonra ailelerine çocuklarının öldüğü bilgisi verilmekteydi. Yıllar sonra bahsi geçen bu çocukların gerçek ailesini aramaya başlamasıyla, bu konu dünya gündeminde dile getirilmişti. Ákos, bu bağlamda bir dönem sır gibi saklanan bu meseleyi insanlar için farkındalık oluşturması açısından yeniden ele aldı. Kendisiyle ödül töreninde bir araya gelerek Litros Sanat okuyucuları için Branka filmini, oluşum sürecini ve festivali konuştuk.
Bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biraz daha geriye gidecek olursak, yönetmenliğe, film çekmeye ne zaman başladınız?
Sinemaya olan ilgim 14 yaşımda başladı. Bu tutkum lise yıllarımda pekişti. Bir film yönetmeni olmayı hedefliyordum. İlginçtir ki babam belki de içimdeki potansiyeli sezerek o yıllarda sinematografiyi keşfetmemi önerdi. Oldukça ilgimi çekti ve bu fikrin peşine düştüm. Budapeşte'de bir sinematografi kursuna kaydoldum. Bu karar sadece becerilerimi geliştirmekle kalmadı, aynı zamanda film yapımcılığının dinamik dünyasıyla da tanışmamı sağladı. Ve şimdiye kadarki süreçte geleceğimi şekillendiren bir tutkuya dönüştü.
Bir yönetmen olarak yaptığınız yolculuklar hikâyenize neler kattı? Yaşadığınız şehrin ve ailenizin bu yolculuğa katkıları neler oldu?
Çalışmalarım beni İngiltere, Sırbistan ve İspanya da dahil olmak üzere Avrupa'nın çeşitli kısımlarına götürdü ve gittiğim yerlerin zengin kültürel dokuları beni besledi. Avrupa sınırlarının ötesinde, Çin ve Irak gibi egzotik yerlerde çekim yapma fırsatım oldu ve eşsiz bir deneyim yaşadım. Hayatıma yeni katılan kızım, kişisel ve mesleki dengeme yeni bir boyut kazandırdı. Yaklaşık on yıldır profesyonel yönetmenlik dünyasına dalmış biri olarak, şu anda Budapeşte'yi evim olarak görüyorum. Evde ailemle daha kaliteli vakit geçirmek gerçekten mutluluk verici. Şanslıyım ki, eşim Blanka Mészáros, film endüstrisine katkıda bulunanlardan biri ve birlikte karşılaştığımız zorluklara ekstra bir anlayış ve destek katmanı ekliyor.
Duyguların zengin paletinden yararlanıyorum
Çevre ve insan sorunları bazen filmlere ilham kaynağı olabiliyor. Bir yönetmen olarak sizin ilham kaynağınız neler?
Çevresel ve sosyal konular film yapma gayretimde derin bir ilham kaynağı oluyor. Dünyanın girift dokusu, onun içindeki karmaşıklıklar ve insan deneyimlerinin kaleydoskopu, bunların hepsi üretme sürecimdeki ana bileşenleridir. Ancak ilhamın sadece bu alanlarla sınırlı olduğunu düşünmüyorum. İlgi çekici bir kitap, düşündürücü verimli bir sohbet, dokunaklı bir haber veya müziğin duygusal gücü; bunların hepsi üretim için katalizör görevi görebilir. Bu farklı etkiler işimin çok boyutlu doğasına katkıda bulunuyor ve insan deneyimleri ve duygularının zengin paletinden yararlanmamı sağlıyor.
Festival kapsamında kazandığınız birincilik ödülünüzü tebrik ederiz. Ödülü kazandığınızı duyduğunuzda ne hissettiniz?
Nazik sözleriniz için çok teşekkür ederim! Adımın anons edilmesi ve ödülü kazandığımı duyduğum an benim için son derece keyifli bir an oldu. Bundan gerçek anlamda -alçakgönüllü olmak gerekirse- onur duydum. Filmde ele alınan yürek burkan konunun yarattığı etki, bu başarıya anlam katan bir diğer şey oldu. Bu ödül, çocuklarını arayan annelerin mücadelesine ışık tutabiliyorsa, sinemacılığın ötesinde bir amaca hizmet ediyor demektir. Bu ödülün, filmi daha geniş bir kamuoyu bilincine taşıyacağını, diyaloğu teşvik edeceğini ve tasvir edilen koşulların ciddiyeti hakkında farkındalığı güçlendireceğini umuyorum. Bu prestijli ödülden dolayı TRT World Citizen'i düzenleyenlere ve seçici jüriye en içten şükranlarımı sunuyorum. Fakat vurgulamak isterim ki benim asıl hedefim ödülü kazanmak değil, insanlar üzerinde bir farkındalık bırakabilmekti. Bunu başardığımı düşünüyorum.
Film çekimi süreciniz nasıldı? TRT Film Festivali süreciniz nasıl başladı ve nasıl devam etti?
Bu filme hazırlanırken bu kadar karmaşık ve girift bir hikâyenin sınırlı bir zaman dilimi içinde nasıl özetleneceği gibi bir zorluk ortaya çıktı. Her anın anlatıdaki derinliğine hizmet etmesini sağlamak için büyük bir çaba göstererek senaryoyu titiz bir şekilde hazırladık. Oyuncu seçimi süreci de aynı derecede önemliydi, karakterleri özgün bir şekilde canlandırabilecek aktörleri seçmeyi amaçladık. Bu dengeyi başarıyla sağladığımıza inanıyorum. Çekimler Sırbistan'da gerçekleşti. Üç ülke ve beş şehirden çok çeşitli bir ekip bir araya geldi. Lojistik zorluk oldukça büyüktü ama neyse ki titiz planlamamız ve biraz da şansımız sayesinde sorunsuz bir çekim sürecini tamamladık.
Amacım bu konuya dikkat çekmekti
Filminizin temelini çocuk kaçırma sorunu oluşturuyor. Bu konuyu seçmenizin nedeni nedir? Branka/Branka’lar hala hayatta mı?
Filmin Yugoslavya'daki çocukların kaçırılmasını konu alan tematik özü, küresel izleyiciye sunmak zorunda hissettiğim bir konu. Sırbistan'da büyüdüğüm için 25 yaşıma kadar bu karanlık gerçeklikten habersizdim. Bu bana devasa, dile getirilmemiş bir tabu, sessizlikle örtülmüş bir konu gibi geldi. Film ve festival yolculuğu boyunca amacım bu sessizliği kırmak ve uluslararası kamuoyunun büyük ölçüde gözden kaçırdığı bir konuya dikkat çekmesini sağlamaktı. Umudumuz, filmin yankısı sayesinde giderek daha fazla ülkenin ortak insanlığımızın bu trajik yönünün farkına varmasıdır.
Filmde Macar kadının mırıldandığı şarkı çok etkileyiciydi. Filmlerinizin duygusal etkisini artırmada müziğin rolünün ne derece etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
Kesinlikle müziğin filmlerdeki rolü yadsınamaz. İzleyicinin anlatıyla bağlantısını güçlendiren kuvvetli bir duygusal katalizör görevi görür. Filmimde, savaşın ortasında eşi için ağıt yakan bir kuşun dokunaklı durumunu yansıtan bir Macar halk şarkısı hayal ettim. Bu özel müzikal unsurun seçimi, derin bir duygusal tepki uyandırmayı, hikâyeye kültürel ve duygusal bir dayanak sağlamayı amaçladı. Müzik, özünde hikâye anlatımının ek bir katmanı haline gelir ve izleyicinin karakterlerle daha geniş anlatıyla etkileşimini artırır.
Çalışmalarınızı ve tarzınızı etkileyen yönetmenler, filmler veya sanat akımları var mı?
Sanatsal olarak etkilendiğim ve anlatımımı şekillendiren çok çeşitli yönetmenler, filmler ve sanat akımları oldu. Gelişim yıllarım boyunca Quentin Tarantino, Lars Von Trier gibi film yapımcıları ve Dogma hareketi kalbimde özel bir yere sahipti. Krzysztof Kieślowski ve Andrei Tarkovsky'nin eserlerini incelemek sanatsal ufkumu daha da genişletti. Ergenlik çağında interneti benimseyen kuşağın bir parçası olarak, gangster dramalarından avangart sinemaya ve Grindhouse yapımlara kadar çok çeşitli filmlere erişme ayrıcalığına sahip oldum. Bu farklı etkilerin bir araya gelmesi, kendi açımdan benzersiz yönetmenlik tarzımın oluşmasına katkıda bulundu.
Teknikte ilerlemek önemli ama anlayıştada ilerlemek gerekiyor
Sizin başarılarınızı örnek alan, benzer yolda ilerlemek isteyen genç yönetmen ve sinemacılara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Benzer bir yolculuğa çıkacak genç yönetmen ve sinemacı adaylarına şu tavsiyeyi sunuyorum: Kendinizi filmlere bırakın, edebiyattan keyif alın, fotoğrafçılıkla meşgul olun. Bazen dünyadan soyutlanmak için birkaç dakikanızı ayırın; telefonunuzu sessize alın, müzik dinleyip de dikkatinizi dağıtmadan yürüyün ve etrafınızdaki dünyayı dikkatle gözlemleyin. İlk bakışta sıradan görünen anlarda derin ayrıntıları ve içgörüleri keşfedebilirsiniz. Teknik bilginin yadsınamaz derecede önemli olduğu ve YouTube gibi platformlarda kolayca bulunabildiği halde, asıl zorluk kişisel gelişim ve olgunlaşmada yatmaktadır. Dünyayı, insan deneyiminin inceliklerini yakalayan nitelikli bir mercekle algılama yeteneği sizi diğerlerinden ayıracaktır. Film yapımcılığının geleceği sadece teknik uzmanlık değil, aynı zamanda insanlığın durumuna dair derinlemesine bir anlayış gerektiriyor. Bu bilgiler, bir yönetmenin benzersiz sesini ve hikâye anlatımına yaklaşımını şekillendirmede etkili olabilir.
Gelecekteki projeleriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz? Hangi yeni projeler veya hedefler sizi heyecanlandırıyor?
Şu anda bazı heyecan verici projelere derinlemesine dalmış durumdayım. Bunlardan biri, yetenekli Szabolcs Tolnai ile birlikte yönetmen ve görüntü yönetmeni olarak görev yaptığım Cycling with Zoli The Turk adlı uzun metrajlı film. Bu Sırp-Slovak ortak yapımı, eşsiz bir sinema yolculuğu vaat ediyor ve hatta 1-2 gün sürecek kısa ama etkileyici bir çekimle İstanbul'un canlı özünü yakalamayı planlıyoruz. Ek olarak, Voyvodina'daki Tanyaszínház'a odaklanan bir belgeselin yönetmenliğini yürütüyorum; bu proje bana çok yakın geliyor ve bölgenin kültürel ortamına ışık tutuyor. Bunların ötesinde kısa film, uzun metrajlı yapımlar ve dizi fikirleriyle dolup taşıyorum. Yaratıcı kıvılcım her zaman mevcut ve birisi bana ulaşırsa, yeni ve heyecan verici iş birliklerine girişmeye hazırım.
Son olarak size en sevdiğiniz üç filmi sormak istiyorum. Sohbetiniz için çok teşekkür ederim.
Son bir-iki yılda bende derin izler bırakan, şu sıralar favorim olan üç filmi paylaşayım: Sound of Metal, Close, Sabaya. Sinemanın uçsuz bucaksız geçmişinden favorileri seçmek imkansız bir iş ama bu son filmler kesinlikle benim üzerimde derin bir etki bıraktı.
Yorum Yaz