Defterimden…

Köşe Yazıları

 

Ionesco’nun “Gergedan” isimli oyunu şu cümlelerle sona eriyor: “Bedeli çileymiş meğer aslını korumak istemenin… Savunacağım kendimi, duydunuz mu, herkese karşı savunacağım! Ben son insanım, sonuna kadar da insan kalacağım!” Berenger, gergedanlaşmayan tek insan olarak böyle haykırır gergedanlara karşı. Faşizm dalgasını, kitleye teslim olma durumunu çarpıcı biçimde gözler önüne sermesinin yanı sıra birey cihetinden de okunacak enfes cümleler, bunlar. Kişinin ancak kendini anlayarak toplumu çözebileceğine dair ifadeler aklımda dönüp duruyor. Oyunda hızla gergedanlaşan toplum karşısında yapayalnız kalan çilekeş Berenger, başlangıçta korkarak onlara katılmayı aklından geçirse bile insan olmaklığına sahip çıkıyor nihayetinde. Hızla yayılan bir ruh haliyle gergedana dönüşenlere karşın kendiliğini savunacaktır, tüm cephelerde. Peki biz? İnsan olarak kendimize sahip çıkma oranımız kaç bölü kaç? Hayat boyu ne kadar annemizleşmek zorunda hissediyoruz? Ne ölçüde kocamızlaşıyoruz? Hangi oranlarda memurlaşıyoruz? Başkasılaşmaklarınızdan bahsedin hadi bana.

Ionesco ile yolum Mine Söğüt’ün Ionesco’dan ilhamla yazdığı “Gergedan” isimli öykü kitabı vesilesiyle kesişti. Okuduğum kitapların tohumunu atan eserlerin izini sürmeyi, böylece bambaşka yazarlara zıplamayı, meselenin teorik kısmına da göz atmayı çok seviyorum. Yazar kimdi? Cemal Şakar’ın ifadesiyle, metinlerarası bir varlıktı. Mine Söğüt de ben de metinlerarasıyız. Söğüt, kitabında benim her şeye rağmen kendiliğini savunmasını olumladığım insan Berenger’in durumunu olumsuzlamış; onu yapayalnız bırakıldığı için intikam ateşiyle yanan bir gergedana dönüştürmüş.

Hayatta kalamayacağım bir iklimde yapayalnız bırakılmışlığımın öfkesiyle

Yeminimden döneceğim ve kendi yaratıcısına kinlenen bir gergedana dönüşeceğim

Varlığımın intikamını alacağım

Gergedanlaşan Berenger, Söğüt’ün öyküsünde faşist Almanya düşünülerek kurgulanmış bir oyundaki yaşamını bırakıp 80 darbesi sonrası Türkiye’sinde geçen bir öyküye göç etmiştir. Orada gergedanlaşanlar arasında insanken, burada insanlar arasında gergedanlaşandır. Aslında bir nevi yine kendisidir. Yığına dönüşmemiştir. Kafesine giren yaratıcısı Ionesco’yu defalarca ezip geçer Berenger, defaatle öldürür onu. Fakat mutmain görünmez; iki apartman arasında bir kafesin içinde sürekli uyur. Üstelik yine yalnızdır. Belli ki intikamını alması bir anlam ifade etmemiş onun için, tabii benim için de. İnsanın yığınlaşmadan kendi olabilmesinin dayanılması çok güç bir yalnızlık gerektirdiğinin farkındayım elbette. Yalnızlık derken, bir başınalığı kastetmiyorum, olmak istediğimiz insanı olmak ve orada direnmek, bedel ödemek kastım.

Yorum Yaz