PORTRE
Özcan ÜNLÜ
Mahmud Derviş, sadece şiirleri ile değil konferansları ve siyasi faaliyetleri ile de Filistin davasının en güçlü temsilcilerinden biri oldu. İşgale karşı savaşın dili yerine aşkın ve umudun gücünü kullandı. En güçlü şiirlerini sürdü cepheye… O yüzden kendisine “şairü’n-nahda” yani “uyanış şairi” unvanı verildi.
Filistin, sadece ümmetin değil dünyanın da kanayan yarası. Çin işgali altındaki Doğu Türkistan ne ise İsrail işgalindeki Filistin de aynı kaderi yaşıyor on yıllardır. Doğu Türkistan’da hürriyet için yakılan türkülere, söylenen şiirlere, el açılıp yapılan dualara ceza ne ise Filistin’de de aynısı. Çin işgali altındaki Doğu Türkistan için “uzaktır, elimiz yetişmez” deyip sadece dua edebiliriz belki ama İsrail işgali altındaki Filistin hemen yanı başımızda. Filistin’i anlamlı kılan Kudüs, Kudüs’e emanet Mescid-i Aksa, Kubbetü’s-Sahra da hemen elimizi uzatabileceğimiz uzaklıkta. Fakat Filistin, bir buçuk milyarlık İslam dünyasının derdi olmaktan çıkalı çok oldu. Sadece Türkiye’nin kanatları gölge verebiliyor Selahaddin Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim’in emanetine…
Filistin, yaralı coğrafya…
Yaklaşık üç asırdır parça parça yutularak Yahudilere yurt kılındı! Önce İngiltere eliyle sonra Yahudi-Hristiyan işbirliği ile…
Filistin halkı yaklaşık bir asırdır “öz yurdunda garip, öz vatanında parya…” Kantonlara ayrılmış bölgelerde, birbirinden bağımsız uydu Filistin kasabalarında, birbirleriyle temas etmelerine izin verilmeden, hemen her fırsatta boğulmaya hazır biçimde ölüm gösterilip sıtmaya razı olmaları istenen bir toplum…
Miraç şehri Kudüs’ün yürek burkan bu acılı işgali, İslam coğrafyasının birçok bölgesinde umursanmıyor bile. Onlar, işgalci/barbar İsrail’le büyük düşman Amerika (CIA) üzerinden anlaşma sırasına girmiş, kadim Filistin topraklarının tamamen İsrail’e peşkeş çekilmesine göz yumacak bir aymazlık içinde…
Ölümüzü seviyorlar…
Filistin’in iç dinamikleri açısından da durum pek farklı değil. İki büyük parça olan Gazze ve Batı Şeria farklı dillerde konuşuyor maalesef…
Fakat Allah’tan Filistin’in yazarları, şairleri, fikir adamları var. Yahya Hassan, Ebu Arab, “Ağlamayacağım” isimli muhteşem şiirin şairi Fadva Tukan, Mürid Barguti, İbrahim Tukan yaklaşık aynı acılı tarih dilimlerinde yaşamış, aynı işgal psikolojisi ile şiirlerini kaleme almış şairler. Tukanlar kadar dünya edebiyat kamuoyunda tanınan önemli bir isim ise Mahmud Derviş…
“Selâmlarım, kucaklarım seni/ Ne demeli bilmem,/ nerden başlamalı, nasıl bitirmeli,/ geçip giderken durmadan günler?/ İki şeyim var burda benim, sürgünde:/ içine kuru ekmek koyduğum bir çanta/ ve ara sıra içimi döktüğüm,/ kinimi tükürdüğüm bir defter.” dizeleri gibi binlerce acılı mısraya imza atmış olan şair, “Ölümü Seviyorlar Benim” şiiriyle aslında İsrail’in Filistin politikasını da edebiyatın gücüyle resmeden büyük bir sanatkar; “Hüzün yıllardır yüreğimizde/ Hala varamadık sabaha…”
İsrail ve onun sahipleri, sadece ölü Filistinlileri seviyorlar. Onların bahçe içindeki harika evlerini işgal etmeyi, işyerlerine el koymayı, sürgüne göndermeyi, her Ramazan ayının son haftasında basit bahanelerle onlarca masum insanı katletmeyi seviyor…
Mahmud Derviş, işte bu mezalime dur diye haykırdığı için İsrail tarafından sevilmiyor. Hatta nefret edildiği için sürgünde yaşıyor hayatı boyunca.
Henüz yedi yaşında iken İsrail’in saldırısına uğrayan köyünü terk etmek ve uzun yıllar sürgünde yaşamak zorunda kalmasının sebebi bu. Direnmeye, milli mücadeleye katkı sağlamaya ancak böyle devam edebiliyor. Sürgünden döndükten sonra gördüğü parçalanmış ve birbiriyle irtibatı olmayan küçük köylere bölünmüş ‘yurt’ manzarası öfkesini daha da artırıyor.
Beyrut Kasidesi’ni yazdı
13 Mart 1941’de Akka’nın doğusunda Birve adlı küçük bir köyde dünyaya gelmiştir. Mahmud Derviş’in babası işgal sırasında her şeyini kaybetmiş bir adamdır. Köydeki topraklarını 1948’deki Yahudi işgaliyle kaybedince tarım işçisi olarak yoksulluk içinde oradan oraya sürüklenmiş ve altısı erkek olmak üzere dokuz çocuğuyla Lübnan’a göçmüşlerdir.
Mahmud Derviş henüz çocuktur. Ağabeyi Ahmed edebiyatla ilgilenmektedir. Küçük Mahmud da ağabeyinin yolundan gitmeye karar verir. İlk başlarda yaşadıkları trajediyi anlatan küçük hikayeler yazmaya başlar. Şiire ise kilometrelerce yol yürüyerek gidebildiği ilkokul sıralarında ilgi duyar. İlk şiirleri ilgi görür ve kendisi de “El-arz” (toprak) cephesinde faaliyetlere başlar. Mahmud Derviş’i dünyaya tanıtan şiiri “Beyrut Kasidesi”dir. 1982 yılı Eylül ayında, İsrail destekli fanatik Hristiyanların Sabra ve Şatilla'daki Filistin kamplarına düzenledikleri ve iki bin kişinin hayatına mal olan katliamın ardından kaleme aldığı “Beyrut Kasidesi”ni, Filistin halkının yaşadığı zorlukları anlatan diğer şiirleri izledi. Fikirleri ve eserlerinden dolayı birkaç kez tutuklanan Mahmud Derviş’in (hatta ilk tutuklanmasına ‘ilk aşk’ adını vermiştir) adı 2006 yılı Nobel Edebiyat Ödülü için aday gösterilen isimler arasında ön sıralarda olmasına rağmen ödül kendisine verilmedi.
Henüz 29 yaşında iken İsrail tarafından sürgüne gönderilen şair, iki yıl süre ile Arap ülkeleri arasında dolaşmak zorunda kaldı. 2008’de bir şiir festivaline katılmak için Türkiye’ye de geldi.
Taraflı ama tarafsız
Bazı kesimler Mahmud Derviş’i ‘tarafsız’ olmakla suçlamıştır. Gerekçe ise Hamas ile El Fetih arasındaki çatışmalara getirdiği eleştiri… Bu konuda haklıdır. Zira, parçalanmış Filistin tam da İngiliz sömürü politikasına uygun bir yapıdır. Dolayısıyla İsrail’in de işine gelmektedir. Bugün bile Batı Şeria ve Gazze arasındaki fikir ayrılığı birleşik bir Filistin devleti konusundaki fikirlere ve çalışmalara engel olmaktadır. Mahmud Derviş’in düşüncesi, ‘vatan için birlikte hareket etmek, siyaseten içeride rekabet etmek’ şeklinde tezahür etmiştir.
Yirminin üzerinde kitabı dilimize kazandırılan Mahmud Derviş şiirleri, konferansları, kitapları ile Filistin davasının en büyük savunucularından ve temsilcilerinden oldu. Şiirleri bestelendi hatta bazı besteler neredeyse marş gibi büyük kitleler tarafından ezberlenip intifadalarda seslendirildi.
Sadece siyasi şiirler yazmadı. Filistin’in bugüne kalan milli mücadelesini zaman zaman savaşın diliyle ama en çok da aşk ve umut şiirleriyle terennüm etti. Elinden gelen sadece şiir yazmaktı ve işgale karşı en güçlü silahı olan şiirini sürdü cepheye… Bundan dolayı kendisine “şairü’n-nahda” yani (uyanış şairi) unvanı verildi. Güçlü hitabeti ve etkileyici şiiri ile bütün dünyada tanındı. İsrail, ondan o kadar çok korktu ki, adının geçtiği şiir gecelerine baskın düzenledi veya bu şiir gecelerine katılmasını engelledi.
Hayal kırıklığı ile öldü
Mahmud Derviş, uzun süren sürgün hayatı içinde, 1970’de Moskova’ya da gitti ancak büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak geri döndü. Ardından Mısır’a geçti. Burada “el-Ehrâm” gazetesinde bir dönem çalıştı ve bu sırada Muhammed Heykel, Necib Mahfuz, Yusuf İdris gibi Mısır’ın ileri gelen entelektüel simaları ile tanıştı. Sadece şiirleri, konferansları ile değil, Filistin Kurtuluş Örgütü Araştırmaları Merkezi’nde müdürlük yaptığı sıralardaki faaliyetleri ile de davasına büyük hizmetleri oldu. Beyrut’ta kaldığı uzun dönemde ise “el-Kermel” dergisini yayımladı ve aralarında Faiz Ahmed, İbrahim Merzuk, Ahmed ez-Za’ter, İkbal Ahmed gibi edebiyatçıların da olduğu bir dost meclisine dahil oldu.
Hem Yaser Arafat’ın danışmanlığını hem de Filistin Kurtuluş Örgütü Yürütme Komisyonu üyeliğini yaptı. Beyrut’ta, Şam’da, Tunus’ta ve Paris’te yaşadı. Paris yıllarını kendisi için “ciddi değişim yılları” olarak gören Mahmud Derviş, Temmuz 1994’te topraklarına yani Filistin’e döndü ancak yine huzur yüzü görmedi. Ramallah ve Amman’da yaşadığı süre içinde İsrail’in kontrol edilenler listesinin ilk sıralarında yer aldı. Amerika’da 9 Ağustos 2008’de yapılan kalp ameliyatı sonrasında hayata veda etti.
Hayatı boyunca İsrail’e ve bütün işgalcilere meydan okuyan Mahmud Derviş, kanla ve gözyaşı ile yazdığı şiirleriyle bugün bile Filistin davasının en güçlü savunucularından biridir. Tıpkı hiç yaşlanmayan ve hep yirmili yaşlarda olan Hanzala gibi…
MAHMUD DERVİŞ’İN BAZI SÖZLERİNDEN ALINTILAR
- Kendime, Amerikalıların belirlediği sabit bir Büyük Orta Doğu tanımlarının olup olmadığını soruyorum. İki yıldır Yeni Büyük Orta Doğu projesinden bahsediliyor, ki bu tanımlama Şimon Perez tarafından da paylaşılıyor. Biz hepimiz de yeni bir Orta Doğu istiyoruz; yeni bir Arap dünyası, işgal altında olmayan bir Orta Doğu, açlığın, diktatörlüğün olmadığı, okuryazar bir Orta Doğu. Biz bu coğrafyada ne gerginlik ne de savaş istiyoruz. İşte bizim istediğimiz budur.
- Eğer Yeni Orta Doğu’dan kasıt Irak modeliyse -ki tamamen yıkılmış, bölünmüş bir devlet- bu yeni değildir, ama çok eskidir: Mağara döneminin, vatandaşlık ve insan hakları kavramlarının henüz oluşmadığı bir zamanın barbar Orta Doğusu.
- Yeni bir Amerikan rejimiyle karşı karşıyayız, fundamentalist bir rejim, sert bir ideolojiye dayanan, siyasal olarak radikal sağı sahiplenen ve Amerikan İmparatorluğu düşüncesine inanan bir rejim. Kendi öz vatandaşlarına dahi gaddar olan bir rejim.
- Irak’ta bir sivil öldürülürse gerçekten iğreniyorum ve bıkıyorum kendimden. Fakat neden aynı tiksinti ve bıkkınlığı, bir pilot binlerce insanı yok ettiği zaman yaşamaz? Pilot bir düğmeye basar ve on dakika sonra evindedir, belki de çocuklarıyla oynamaktadır ve görmez başkalarının çocuklarını öldürdüğünü. Bir suç hileli, yanıltıcı araçlar, sözcükler kullanarak işlenmişse suç oluşmuş mudur?
- Bir Amerikalı gazeteciyi kaçırmak suç, fakat bir yurdu bütününden koparmak değil mi? Bir anlaşılmazlık olmasın, gazetecinin kaçırılmasını savunmuyorum, fakat suç kavramının da tanımı yapılmalı: Hangi suç büyük, hangisi asıl?
- Filistinlilerin ölümleriyle ilgili haberler, hava durumu haberlerine benzedi, her gün ortalama 5 şehit var; karakollarda, duvar dibinde ölümler. Fakat ölümler alışılan bir durum olunca, kimse öfkelenmiyor, iğrenmiyor; acı ve dayanışma dahi can sıkıcı bir hâl alıyor.
- Dünya Berlin Duvarı’nın yıkılışını kutlamasına rağmen -ki küçük bir duvardı- aynı dünya İsrail’in Filistin etrafına 600 kilometre duvar örmesini nasıl kabul eder? Yine dünya Güney Afrika’daki ırkçı rejimin düşmesini kutladı, şimdi İsrail aynı rejimi Filistin’e uygulamıyor mu? Sadece işgal altında yaşamıyoruz, işgal altında, hapishanelerde, hücrelerde yaşıyoruz. Biliyor musunuz kaç kişi hastaneye gidemediği için kontrol noktalarında ölüyor; kaç kadın çocuğunu karakolda doğuruyor?
MAHMUD DERVİŞ’TEN ŞİİR
MEYDAN OKUYORUM
Bağlayın beni kıskıvrak.
Yasak edin bana kitap okumayı.
Cıgara içmeyi yasak edin.
Tıkayın ağzımı kumla.
Şiir kandır,
şiir göz yaşı,
yazılır tırnaklarla,
yazılır gözlerle,
yazılır bıçaklarla…
Ben şiiri haykıracağım
zındanlarda,
ben şiiri
kamçı altında,
zincir altında,
kan ter içinde,
ben şiiri.
Savaş türküleri şakır
bir milyon kuş
gönlümün dallarında.
Yorum Yaz