Müzeye Gelen “Geçmişimle Buluştum” Diyor

Röportaj

MERVE YILMAZ ORUÇ

Avrupa Müze Forumu tarafından 2021 Avrupa Yılın Müzesi Silletto Ödülü’ne layık görülen Kenan Yavuz Etnografya Müzesi, inşa ediliş tarzından ev sahipliği yaptığı etkinliklere kadar tamamen yörenin özüne sadık kalarak geçmişin izlerini geleceğe taşıyor. Özgünlük, sadelik, yaşanmışlık, samimiyet gibi özellikleri ile dikkatleri çeken müze, insanları köklerine yolculuğa davet ediyor. Müzeyi bugünlere getiren Kenan Yavuz insanlardan en çok duyduğu yorumun “geçmişim ile buluştum” olduğunu vurguluyor.Dünya müzecilik tarihine yeni bir anlayış getiren Kenan Yavuz Etnografya Müzesi, özüne bağlı kalarak geçmişi geleceğe taşıyan eşine az rastlanır bir yapı… Yaşayan müze konsepti ile kurulan yapı, Bayburt İli, Demirözü İlçesi, Beşpınar köyünde yer alıyor. 2013 yılında yapımı başlayan ve 2019 yılında müze statüsü alan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi, 4 bin 500 metrekare kapalı, 10 bin 500 metrekare açık alan olmak üzere toplam 15 bin metrekare üzerinde; Loru Han, Köy Evi, Çeşme, Seyir Terası, Su Değirmeni, Kütüphane, Mescit, Sergi Salonları, Aşhane, Çay Evi, Bezir Yağı Değirmeni, Geleneksel Çarşı, Leylek Yuvası, Anfi Tiyatro, Köy Meydanı, Salıncak, Kuşu Evi, Gecekondu ve Konak bölümlerinden oluşuyor. Mimari yapısı ile bölgenin dokusunu koruyan müze, aynı zamanda göç olgusuna ve betonlaşmaya karşı da bir duruş sergiliyor. Yerel halk ile birlikte yapılan işbirlikleri ve festivallerle ziyaretçilerin dikkatini çeken müze, gelenekleri yaşıyor ve yaşatıyor.

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi, tüm bu özellikleri ve farklı tarzı ile geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi himayesindeki Avrupa Müze Forumu (EMF) tarafından düzenlenen EMYA (European Museum of the Year Award- Avrupa Yılın Müzesi Ödülleri) SILLETTO büyük ödülüne layık görüldü. Büyük bir hayal ile yola çıkan ve ilmek ilmek dokuyarak müzeyi bugünlere getiren Kenan Yavuz ile “Köyüme olan vefa borcumu ödemek istedim.” diyerek kurduğu bu kültür yuvasını ve ödüle giden süreci konuştuk.

Artık sesimiz daha gür

"Avrupa Yılın Müzesi Ödülleri" kapsamında "2021 Silletto Ödülü"nün sahibi Kenan Yavuz Etnografya Müzesi oldu. Beklediğiniz bir şey miydi? Süreç nasıl gerçekleşti?

İhtimal vermediğimiz bir sonuç oldu aslında. Yaptığımız her şeyi doğup büyüdüğüm toprakların mimari dokusunu ve geleneklerini yaşatmak için yaptık. Bizi geliştirecek ve ileriye taşıyacak bir öğrenme süreci olacağını düşünerek danışma kurulumuzun tavsiyesi ile ödüle başvuru yaptık. Saha ziyaretleri sonrası finale kaldığımızı öğrendiğimizde ilk şaşkınlığımızı yaşadık. Avrupa’nın tüm ülkelerinden 90 civarında aday olduğu, devasa bütçeli müzeler arasından sıyrılabileceğimizi doğrusu hayal bile edemezdik. Avrupa Müze Forumu pandemi nedeniyle 2020 ve 2021 yılını birlikte ödüllendirdi. 2020 yılı ödül sürecinde Troya Müzesi ve 2021 yılında ise Odunpazarı OMM ve biz finalist olduk. Türk müzeciliği açısından son derece başarılı ve olağandışı bir gelişme idi bu. Ödül gerekçesi ise bizi ayrıca mutlu etti. “Kültür mirasını ve derinliğini görünür kılmak ve yerel halk ile birlikte çalışma kabiliyeti…” Bu başarı ile aslında yerel değerlere, özgün ve sade Anadolu kültürüne sımsıkı bağlı kalarak evrensel ölçekte başarı elde edilebileceğini göstermiş olduk. Mesajlarımızın uluslararası platformlarda karşılık bulması bizi çok güçlendirdi. Artık sesimizi daha gür bir şekilde duyurabiliyoruz.Ödülü almanızdaki etken neydi sizce? Sizi diğer müzelerden ayrı kılan özellikler nedir?

Ödül sonrası EMYA yönetimine sorduk, “bizim gibi bir müze var mı?” diye. Yok cevabını aldık. Biz zaman-mekân ilişkisini kurmayı başardık, mekânlarımız da etnografik oldu. Genelde etnografya müzeleri tek ve modern binalar içinde eser sergisinden oluşuyor. Biz ise 15 dönümlük bir alanda 26 farklı ve bağımsız birimden oluşuyoruz. Biz diğer müzelerden ayıran özelliklerimizi ödül gerekçesinde de özetlendiği şekli ile sıralar isek; özgünlük, muhteşem sadelik, yaşanmışlık, yaşayan, hatırlatan yapı, ziyaretçilerin deneyimleme imkânı, yerel halk ile entegrasyon, çevreye yaptığı ekonomik ve sosyal katkı, samimiyet, amatör ruh ve insanı merkez alan bir anlayış… Dünya müzecilik anlayışına yeni bir soluk getirdiğimizi düşünüyoruz.

İnsanlar ağlayarak geziyor

Bayburt memleketiniz. Müze için yanılmıyorsam 2013 yılında kolları sıvadınız… Neden böyle bir müze kurmak istediniz? Göç olgusuna, betonlaşmaya karşı da bir duruş sergiliyorsunuz aslında bu müze ile değil mi?

Çalışma hayatım boyunca köyümden hiç kopmadım. Çocuklarımı kundaktayken bile köyüme getirdim. En büyük korkum çocuklarımın doğduğum topraklara yabancılaşmasaydı. Kuşaklar arasındaki kopuş, metropollere akın eden insanlar, azalan köy nüfusu, kapanan haneler, bozulan mimari doku, yakılan ve yıkılan koskoca bir medeniyet... Anadolu baştan başa betona gömülüyor bu çok kötü bir modernizm. Modern dönüşümü yanlış okuduğumuzu düşünüyorum. Gelişim ve dönüşüm değişmemesi gereken güzellikleri koruyarak gerçekleştirilmeliydi. Maalesef bu olmadı ortaya bir ucube dönüşüm çıktı. Biz var olan güzellikleri de yok ediyor, yerine de saçma sapan kimliksiz bir yaşam koyuyoruz. Bu gelişmelere karşı küçük bir direniş noktası oluşturmak istedik. Önce köyümden ve çevre köylerden topladığım eşyaları koruma altına alalım istedik. Köyümdeki çocuklara eski şeyler bulup getirdiklerinde harçlık vererek onlarda farkındalık oluşturmaya başladım. Bir süre sonra çocuklar artık eski bir şey bulamayınca, tarlalarda buldukları eski çivileri “tarihi eser” diyerek getirmeye başladılar. Çok heyecanlı ve duygusal yıllar yaşadık.Müzede yaşanmışlıklarda var… Neden böyle bir inşa yöntemi seçtiniz?

Avrupa’da Yılın Müzesi ödülünü, kültür mirası alanında Türkiye’de ilk alan müze olduk. Bu alandaki Dünya’nın en prestijli ödülü bu. Ödüle ulaşmamızdaki en önemli girdimiz yaşanmışlıktan hareket edişimiz ve “mükemmel sadelik” oldu. Köylerimizde harabe olmuş yapılardan topladığımız 5 bin ton taşı yeniden kullandık. Hem köyleri temizledik hem de özgün bir köy inşa ettik. Taş duvarlarımıza yuva yapan binlerce kuşun sesleri inanılmaz bir güzellik. Şimdilerde buna “eko müze” diyorlar. Biz gerçek bir EKO MÜZE olduk. Çöpe atılacak pencereler, kapılar ve dolapları yeniden hayata döndürdük. Müzemize gelen binlerce insandan bir parçayı burada görünür ve korunur kıldık. Müzemizi ziyaret eden özellikle yaşlı kuşaktan insanları “dua” ederek “ağlayarak” gezmeleri bizi duygusal açıdan inanılmaz zirvelere taşıyor. Temel motivasyonumuz bu oldu. Yerel halktan gördüğümüz olağanüstü ilgi, şimdi ülkemizin her bölgesinden ve her kesiminden hatta yurt dışından ilgiye ve iltifata dönüştü. İçinde bulunduğumuz duygu atmosferini, başkalarının hayatına dokunma keyfini, paylaşmanın hazzını, ülkemize ve doğduğum topraklara vefa borcumu ödeme fırsatını bahşeden Yüce Allah’a sonsuz şükürler olsun. Sonuçta her şey onun.Türkiye’nin ilk etnografik oteli

Müzeye yeni bölümler eklenecek mi? En son Loru han inşa edilmişti…

Danışma kurulumuzun tavsiyesi ile yerleşim yerlerine uzak olmamız nedeniyle bir konaklama tesisi inşa ettik. Sanırım son yüzyılda taş ile inşa edilmiş ilk “han” oldu. Selçuklu mimarisine, yerel dokuyu yerleştirerek, Türkiye’nin ilk etnografik oteli olduk. Beş dönüm arazide, bin beş yüz metrekare kapalı alana sadece on oda yaparak, kültür ve deneyim turizminde öncü olmak istiyoruz. Çok sayıda projemiz var, bölgemizi bir turizm destinasyonuna dönüştürmek için paydaşlarımız ile çalışıyoruz. Hemen yanımızda Otlukeli Yaylası, beş bin yıllık Lejyon Satala Antik Kenti, Akkoyunlular’ın Ferahşad Külliyesi, Demirözü ve Yakubabdal doğa harikası gölleri, Bayburt Kalesi ve Bayburt’taki Selçuklu eserleri, Gümüşhane-Erzurum-Trabzon-Erzincan-Bayburt entegrasyonuna dayalı bir turizm kümesi hayalini kuruyoruz. Yapacak çok iş var.

Halkın ilgisi bizi ödüle taşıdı

Ne tür gelenekler yaşatılıyor bu müzede?

Müzemizde, var olan ve unutulmaya yüz tutan sosyal yaşamı somut şekilde yaşatıyor ve ziyaretçilerimiz ile birlikte deneyimliyoruz. Ağız barı, imece, tandır, Harman Festivali, bulgur kazanlarını, köy evinde sohbeti, gelin direği ve köy düğünleri geleneklerimizi burada yaşatıyor ve bu geleneklerin içindeki mesajları bugüne taşımaya gayret ediyoruz. Harman Festivali, Anadolu’nun imece ruhunu hatırlamak ve hatırlatmak için yapıyoruz. Bu sene harman festivalimiz ayrı bir güzelliğe sahne oldu ve devlet sanatçımız Gülsin Onay harmanımızda bir piyano resitali verdi.

Ziyaretçilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

İnsanlardan en çok duyduğumuz yorum “geçmişim ile buluştum” cümlesi oluyor. İnsanlar kendi özleri, kökleri ile buluşuyorlar burada. Toplumun her kesiminden ziyaretçi geliyor. Yaşlı, genç, beyaz yakalı, mavi yakalı, köylü, gurbetçi aklımıza ne gelirse. Sanırım biz ortak paydayı yakaladık. Özellikle yerel halkın ilgisi ve sahiplenmesi zaten bizi ödüle taşıyan en önemli özelliğimiz.

Yorum Yaz