Itrî Osmanlı musikisinin piridir

MÜZİK

"Nevakâr," "Segâh Tekbir," "Salat-ı Ümmiye" ve "Segâh Yürük Semai" gibi unutulmaz eserlerin bestekârı Buhurizade Mustafa Itrî Efendi’yi Ümit Atalay, adalet ve hoşgörü ilkelerini ön planda tutarak topluma örnek olduğunu vurgularken, Murat Salim Tokaç ise Itrî'nin bestelerinin 17. yüzyıla özgü "Osmanlı müzik kimliğini" hem makamsal hem de biçimsel uygulamalar açısından başarıyla yansıttığını belirtiyor. Tokaç, "Bu anlamda Itrî, adeta kendinden önceki ve sonraki dönemler arasında bir 'kutup' oluşturmaktadır" diyor. Sanatçı Fikret Karakaya ise, “Itrî Osmanlı musikisinin piridir” ifadelerini kullanıyor.  

Ünlü Osmanlı bestekârı ve müzik üstadı Buhurizade Mustafa Itrî, 17. yüzyılın en büyük sanatçılarından biri. 1640-1712 yılları arasında İstanbul’da yaşamış olan Itrî, bestekar kimliğinin ötesinde şair ve hattat aynı zamanda. Itrî’yi özellikle Türk müziğine kazandırdığı eserlerle ve 100 TL’lik banknotların arkasına konulan resmiyle tanıyoruz. Divan edebiyatının zarif üslubunu ve tasavvufun derinliğini müziğinde buluşturan sanatçı, dini ve tasavvufi musikinin öncülerindendir. “Nevakâr”, “Segâh Tekbir”, “Salat-ı Ümmiye” ve “Segâh Yürük Semai” gibi unutulmaz eserlerin bestekârı Itrî Efendi Osmanlı’dan günümüze ulaşan kalıcı bir miras bıraktı. UNESCO tarafından “Uluslararası Itrî Yılı” ilan edilen 2012, Buhurizade Mustafa Itrî’nin dünya çapında anılmasına vesile olmuştu. Kültür-sanat sezonlarını tarihi şahsiyetlere atfetme geleneğini devam ettiren Esenler Belediyesi de Türk musikisine derin izler bırakan Itrî’nin daha iyi tanınması için yeni dönemi 17. yüzyılın ünlü Türk bestekârı Buhurizade Mustafa Itrî Efendi’ye ithaf etti. Biz de Litros Sanat olarak; Türk Musikisi’nin en büyük bestekârlarından biri olarak kabul edilen Buhurizade Mustafa Itrî Efendi’yi daha yakından tanımak amacıyla Fikret Karakaya, Ümit Atalay, Murat Salim Tokaç, Mehmet Güntekin ve Hüseyin Kıyak ile konuştuk. 

Gelenek onu Osmanlı musikisinin pîri kabul etmiştir

 

Fikret Karakaya (Sanatçı):

Buhurîzâde Mustafa Efendi, Itrî mahlasıyla şiirler de yazmış ve hüsn-i hat sanatında da maharet göstermiş bir bestekârımızdır. Onun hakkında bazı şuarâ tezkirelerinde, Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin Atrabü’l-Âsâr adlı musikişinaslar tezkiresinde, Evliyâ Çelebi’nin Seyahat-nâme’sinde ve bazı saray belgelerinde biyografik bilgi kırıntıları vardır. Gelenek onu Osmanlı musikisinin pîri kabul etmiştir. Elimizde 30 kadar besteden oluşan bir Itrî külliyatı vardır. Bu külliyattaki eserlerin bazıları döneminin bazı güfte mecmualarında başka bestekârlara atfedilmiştir. Kime atfedilirse edilsin, günümüzde Itrî’nin olduğu kabul edilen eserlerin büyük çoğunluğu, onun yaşadığı çağın musikisinden oldukça farklıdır. O eserlerin güfteleri, vaktiyle gerçekten Buhurî-zâde tarafından bestelenmiş olsa bile, notaya ilk defa, yaklaşık 300 yıl sonra alınmış olan ve insan hafızasının türlü oyunlarıyla aslından hayli uzaklaşan bu eserler, Itrî’nin gerçek üslubunu temsil etmekten çok uzaktır. Bunlar, aradan geçen 300 yıl boyunca, meşk adı verilen öğretim ve aktarım yöntemi sırasında, her hocanın bir şeyler eklemesiyle, halk musikisi eserlerininkine benzer anonim bir karakter kazanmıştır. 

Bugün söylenmesi gereken şudur: Biri tarihî ve gerçek, diğeri efsanevî olmak üzere iki Itrî vardır ve ne yazık ki, şimdilik, bu iki şahsiyetin idantik (özdeş) olduğunu ispat edebilecek verilere sahip değiliz.

Evliyâ Çelebi’nin, Kantemiroğlu’nun, özellikle de Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin, Itrî, Hafız Post ve onun hocası olan Kasımpaşalı Koca Osman Çelebi hakkında yazdıkları, Itrî mitinin 18. yüzyılda inşa edildiğini gösteriyor. Çünkü, zikredilen müellifler, musikide Osmanlı üslubunun Koca Osman Çelebi’nin eserleriyle doğduğunu belirtirler. Elimizdeki Itrî külliyatında, gerçek Itrî’ye değil, efsanevî Itrî’ye ait olsa da, üzerlerinde her türlü müzikolojik incelemenin yapılması gereken Nevâ Kâr, Naat-i Mevlânâ, Segâh Mevlevî-âyîni, hisar, ısfahan, pençgâh, bestenigâr makamlarındaki murabbalar, hisar, segâh ve nühüft makamlarındaki ağır-semâîler gibi şâheserler vardır. Bunların her biri türlerinin en gösterişli örnekleri arasındadır. Bize düşen, bir yandan Itrî’nin hayatını ve şahsiyetini daha iyi tanımamızı sağlayacak titiz, kılı kırk yaran araştırmalar yürütmek; bir yandan da ona atfedilen şâheserlerdeki bestekârlık hünerlerini tespit edip ihtişamlarına yaraşır mükemmel icralarla musiki mirasımızı ayağa kaldırmaya çalışmaktır.

Dönemler arasında bir “kutup” oluşturmakta

Prof. Dr. Murat Salim Tokaç (Haliç Üniversitesi Konservatuvar Müdürü ve Müzisyen): 

17. yüzyıl, Osmanlı müzik kültürü adına gerek nazariyattaki çeşitlilik ve derinlik, gerekse de bestecilik alanındaki üretkenlik ve nitelik açısından adeta bir zirve noktası teşkil etmektedir.  Bu dönemde ilk defa Osmanlı müziğine kendine has rengini katan “bestecilik ekollerinin” tespiti, makamların kullanımındaki özgünlük ve bestecilikte kullanılan form çeşitliliği açılarından mümkün olabilmektedir. Buhûrîzâde Mustafa Efendi (Itrî) bu dönemle özdeşleşmiş en önemli besteciler arasındadır. Itrî’nin besteleri 17. yüzyıla has özgün “Osmanlı müzik kimliğini” hem makamsal hem de biçimsel uygulamalar yönünden başarıyla yansıtmaktadır. Bu anlamda Itrî, adeta kendinden önceki ve sonraki dönemler arasında bir “kutup” oluşturmaktadır. Aynı zamanda “Türk Din Mûsikîsi” alanında da, döneme dair birikimi yansıtan en nitelikli besteciler arasındadır. 

Dâhi bir bestekâr ve “Üstad” olarak Itrî’, kendinden sonra gelen icrâcı ve bestekârlarca örnek alınmış, onun ‘müzik anlayışı’ peyrevlerince uzun yıllar sürdürülmüştür. Bu durum Itrî’nin tarz ve üslûbunda bir “okullaşma”nın ortaya çıkmasını sağlamış, bu ‘okullaşma’ yaygınlaştıkça, icrâdaki değişiklikleri ‘geriden’ takip eden kuramsal kaynaklar bu değişiklikleri içeriklerine yansıtmaya başlamışlardır. Ümit edilen durum, kuramsal kaynaklara sirayet eden bu değişiklikleri, yansımalarından bir süre önce Itrî’nin eserlerinde takip edebilmektir ki; ancak böylesi bir yaklaşım bize Itrî’nin müzik geleneğindeki mevkiine dair sağlıklı ve tutarlı çıkarımları sağlayabilecektir. Bu düşünceleri tartışabilmek ve bir neticeye ulaşabilmek için Itrî’nin eserlerinin çözümlenmesi ve elde edilen sonuçların dönem kaynakları ile mukayese edilmesi önem arz etmektedir.

 

İnsanların manevi duygularını öne çıkardı

Ümit Atalay(Haliç Üniversitesi Konservatuar Bölümü Öğretim Görevlisi): 

Türk musikisi klasik dönem bestekârlarından olan Itrî 1640 yılında İstanbul da doğduğu bilinmektedir. Sözleri İranlı Şair Hafız-ı Şîrâzî’ye ait olan  Nim sakil usulünde ve Türk mûsikisi kâr formunda bestelediği  Neva makamındaki kâr’ı besteleyerek, Itrî’nin Türk müziği klasikleri arasında en önde yer almasını sağlamıştır. Günümüze 20 kadar eseri gelmiştir. Tüm İslam alemine mal olmuş Segâh Tekbir ve salatı Ümmiye’yi bestelediğinden dolayı İslam coğrafyası ve tüm dünyada ne denli önemli bir bestekar olduğunu göstermektedir. Bestelediği bu eserlerle insanların duygularına değinerek içlerindeki maneviyat duygularının öne çıkmasına vesile olmuştur. Buhur lakabını babasının koku ticareti yaptığından, Itrî mahlasını ise çiçekçilik yaptığı için kullanmıştır. Padişah IV. Mustafa ve I. Selim dönemlerinde yaşamıştır Yaşadığı süre içerinde padişah ve devlet adamlarından himaye gören Itrî, esir kethüdalığı yaparak esirler ve devlet arasında arabuluculuk görevini hakkaniyetle yapmıştır. Böylelikle adalet ve hoşgörü ilkesini önde tutarak topluma örnek olmuştur. Dini mûsikî formunda Segah makamında Mevlevi ayin-i şerif beteleyerek Mevlevi olduğu anlaşılmaktadır. Dilkeşhâveran makamında gece salası ve Cuma salasını bestelediği bilinmektedir. Itrî klasik Türk musikimize yaşadığı dönem itibarıyla büyük değer katmıştır. Itrî’den önce yüz yıla yakın zamanda eser bestelenmemiş ve bu meçhul dönemin ardından güneş gibi doğarak ileriki yıllarda musikinin taşınmasına köprü olmuştur. Eserlerindeki kompozisyon, usul ve makam seçkileri kendisinden sonraki bestekarlara örnek  olmuştur. Cami musikisi formunda birkaç tevşih ve ilahi bestelemiştir. Klasik üslupta bestelediği  eserleri genellikle büyük usuller kullanarak bestelemiş olup, Türk mûsikisî usulleri hakkında günümüzde fayda sağlamıştır.

Musiki tarihimizde milat teşkil bir kişilik 

Mehmet Güntekin: Adını, kısaca ‘Itrî’ diye söylediğimiz Buhurizade Mustafa Itrî Efendi’yi tek bir cümleyle anlatmamız gerekseydi, “Türk klasik musikisini kesin hatlarla temellendiren en büyük bestekârımızdır” diyebilirdik. Itrî, varlığıyla musiki tarihimizde milât teşkil eden bir kişiliktir. Mimari tarihimizde Sinan ne ise, musikide Itrî odur. Nasıl ki Sinan, verdiği eserlerle mimarimizde milât özelliği taşıyorsa, Itrî de musiki alanında milâttır, diyebiliriz. “Sinan’dan önce - Sinan’dan sonra” ölçüsünün mimarî tarihimizde geçerli oluşu gibi, musikide de “Itrî’den önce - Itrî’den sonra” diye bir ölçü vardır. Itrî’nin dünyaya geldiği 1640’lara kadar kuşkusuz ki bir musiki hayatımız ve bu hayatı meydana getiren musikişinaslar, eserler ve büyük bir birikim vardı. Itrî’nin belirleyici özelliği ve farklılığı ise, doğuştan gelen kabiliyetini büyüten, zenginleştiren ve açısını alabildiğine genişleten son derece iyi bir eğitimin sonucunda verdiği eserlerdi. Osmanlı-Türk musikisi üslûbu, yapısını en belirgin özellikleriyle, Itrî’nin verdiği eserlerle kurmuş oldu. Türk musikisinin hemen her beste şeklinde verdiği eserler, kendisinden sonraki dönemler üzerinde belirleyici etkilere sahip oldu, temel teşkil etti. 

Devrinin usta bir şairiydi

Hâfız Post, Küçük İmam, Kasımpaşalı Koca Osman ve Derviş Ömer gibi devrin en büyük musiki üstadlarının öğrencisi olarak musiki yolculuğuna başlamış olması başlı başına bir ayrıcalık olarak kabul edilebilir. Sadece musiki ile sınırlı bulunan bir sanat varlığı ortaya koymuyordu; devrinin usta bir şairiydi. Divan ve âşık tarzlarında şiirleri vardır. Naat, gazel, muamma, tahmis, nazire, tarih beyitleri dışında hece vezniyle türküler de yazmıştı. Câmi Ahmed Dede’nin şeyhliği döneminde Yenikapı Mevlevihanesi’ne kapılanması, musikide ileri bir seviyeye yükselmesinin temel sebeplerinden biri olarak tahmin edilebilir; çünkü özellikle Yenikapı Mevlevihanesi, Enderun’la beraber devrin musiki hayatının en yüksek merkezi konumundaydı. Nitekim Itrî hemen aynı dönemlerde, IV. Mehmed’in saltanat yıllarında musikide bir yıldız olarak parlamış ve saraydaki fasıllarda yer almaya başlamıştı. Dinî musikimizin temel nitelikli birçok eseri Itrî’ye aitti. Cami ve tekke musikisi türlerinde bestelediği eserlerle ölümsüz bir çizgiye erişmiştir. Segâh Kurban Bayramı Tekbiri, Segâh Salât-ı Ümmiye, Mâye Cuma Salâtı, ‘Dilkeşhaveran Gece Salâtı gibi dinî nitelikli eserlerinin yüzlerce yıldır etkilerinden hiçbir şey kaybetmemeleri ilgi çekicidir. Teravih namazında makam değiştirme kuralı ile camilerdeki cumhur müezzinliği düzeninin de Itrî tarafından tertip edildiği anlatılagelmiştir. Mevlevihanelerde sema törenleri sırasında, ayinden önce okunan Rast Na’t-ı Mevlânâ en kalıcı eserlerindendir. Segâh Âyin-i Şerifi de Mevlevîmusikisinin şâheserlerindendir. Hâfız-ı Şirâzi’nin bir gazeli üzerine bestelediği Nevâ Kâr’ı ise, lâdini eserlerinin başında geldiği gibi, Klasik Türk musikisinin en sembolik eseri olarak da kabul edilir. Itrî, Merâgalı Abdülkadir ve İsmail Dede Efendi’yle birlikte, Türk musikisinin tarih içindeki seyrini ve gelişimini en çok etkileyen üç büyük musiki adamından biridir.

Itrî eserleriyle yaşamaya devam edecek

Hüseyin Kıyak (Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu Ses Sanatçısı):

Birçok besteci gibi Itrî hakkında da bildiklerimiz çok sınırlıdır. Bazı tanınmış kişilerin, bilhassa da şairlerin veya hattatların biyografilerini veren, “tezkire” denilen kitaplarda Itrî hakkında da bazı bilgiler vardır. Onun döneminde yaşamış yahut onun ölümünden çok kısa süre sonra dünyaya gelmiş olan şu isimler, yazdıkları tezkirelerde ondan bahsetmişlerdir: Safayi, Salim, Beliğ, Esad Efendi ve Müstakimzade. Esad Efendi hariç diğer yazarların eserlerinde Itrî’ye yer verme sebepleri Itrî’nin müzisyenliği değil, şairliği ve hattatlığıdır. Yine de her birinde Itrî’nin müzisyenliğine de vurgu yapılmıştır. Kaynaklar onun padişah tarafından beğenilen, döneminin önemli bir musikişinası hatta eşi benzerinin az olduğu konusunda birleşir. Itrî’yi 1700’lerden 1900’lerin başına hatta bugüne taşıyan, bu bilgi kırıntıları değil, repertuvarda bulunan yahut ona atfedilen eserlerdir. Notanın kullanılmadığı ve eserlerin meşk adı verilen öğretim sistemiyle, usta-çırak ilişkisi içinde ve tamamen hafızaya emanet edilerek aktarıldığı bir geleneğin bestecisi olan Itrî’nin eserlerinin de özgünlüğünden bahsedilemez. Eser, bestelenip bir başka öğrenciye öğretildiği andan itibaren bir anlamda “anonim”leşmeye başlar. İskelet olarak bir yapının sabit kaldığı görülse de birçok motif zamanla, kulaktan kulağa, hafızadan hafıza değişikliklere uğrar. Bazı eserler de aktarım sırasında elenir, unutulur. 17’nci yüzyıldan 20’nci yüzyıla gelene dek sadece müzik eserlerinin sözlerin yazıldığı ve “güfte mecmuası” denilen defterlere bakınca Itrî’nin çok sayıda eser bestelediği ve her dönemde var olduğu görülür. Bu bilgiler ışığında Itrî’nin, döneminde ve sonrasında önde gelen bestecilerden olduğu söylenebilir.

Rauf Yekta Bey 1922’de Itrî hakkında bir makale yazar.  Bu, tezkirelerden sonra yazılan uzun soluklu ilk metinlerden biridir. Bu yazıda onun hakkında çok az şey bilindiğini belirtmekle birlikte Tekbir ve Salat-ı Ümmiye’nin Itrî’ye ait olduğunu söyler. Naat ve ayinlerinden de bahseder. Hakkında az şey bilinen “Itrî”nin büyüklüğünü kanıtlamak ister. Yahya Kemal’in “Itrî” şiirine de bu makalenin ilham ve kaynak olduğu söylenebilir.  Bu şiirle Itrî’nin hakimiyeti bir anlamda 20’nci yüzyılda belirginleşmiş olur. Bugün repertuvarda Itrî’ye ait görünen eserlerin bazıları bir yakıştırma sonucunda onun adına kayıtlıdır. Ona ait olan eserler de yukarıda bahsedildiği gibi zamanla değişmiştir. Belli bir dönemden önce yaşamış bestecilerin tümünde olduğu gibi, “Itrî üslubu”ndan da bahsedilemez. Bugün Itrî’yi “büyük” yapan, besteleri elimizde olmamasına rağmen güfte mecmualarında gördüğümüz çok sayıdaki eseri, bugüne gelen eserlerinin –anonimleşmiş olsa da– sağlam yapısı ve Yahya Kemal gibi dönemin önemli bir şairi tarafından ele alınmasıdır. Itrî, ona ait olan yahut zamanla ona atfedilen eserlerle yaşamaya devam edecek.

Yorum Yaz