Müzik evrensel bağlayıcıdır!

MÜZİK

 Muhabir: Sümeyra Gümrah Teltik

Gitarist ve flütçü Ian Anderson: “Netanyahu ve Trump gibi liderler kişisel çıkarlarını öne koyuyor. Netanyahu’yu eleştirmek antisemitizm değildir; Likud Partisi’ne karşıyım. Hamas yanlısı değilim, fakat Filistinlilerin 1948’den bu yana kötü muamele gördüğüne inanıyorum. Müzik ise bu zor dönemde bile en evrensel bağlayıcıdır.”

Rock müziğin köklü ve özgün gruplarından Jethro Tull, 23 Kasım'da Volkswagen Arena'da konser verecek. Led Zeppelin ve Rolling Stones gibi devlerin arasında kendine özgü yer edinen Jethro Tull, progresif rock, folk rock ve hard rock türlerinde bir döneme damgasını vurdu. Grammy ödüllü müzikleri, 60 milyondan fazla albüm satışıyla milyonlarca hayranı olan grup, 40’tan fazla ülkede 3000’den fazla konser verdi. Kod Müzik organizasyonu ve Pozitif işbirliğiyle gerçekleşecek İstanbul konseri öncesi flütü rock müziğin kalbine yerleştiren Anderson ile kısa bir konuşma gerçekleştirdik. Ama önce geçmişe kısa bir yolculuğa çıkalım:

Ian Anderson, 1947’de İskoçya'da doğdu. O dönem Avrupa, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yeniden yapılanma sürecindeydi. Küçükken, resim ve makinelerle ilgileniyordu. İmkanları sınırlı, hayalleri büyüktü. “Çocukken her şey hakkında bilgi edinmek istedim, meraklıydım” der Anderson. İlerleyen yıllarda resme merak saldı, sanat okuluna gitti. Babasının aldığı gitarla müziğe adım attı. Gitar ona yetmeyecek, farklı bir ses arayacaktı. Eric Clapton gibi gitar çalanlar çoktu ve o çokların arasında kaybolmak istemiyordu.  Sonra flütü eline aldı ve onun enstrümanı olacağını işte o an anladı! 

“Fakir ve aç bir sanatçı”

Müziğe olan ilgisiyle 60’ların sonlarında Londra’ya taşındı. Londra, büyük kültürel hareketlilik içindeydi. Beatles, Rolling Stones gibi isimler fırtına gibi esiyordu. Bob Dylan'ın folk müziği rock ile harmanladığı dönemde, o da kendine yer bulmaya çalışıyordu. Psychedelic rock, blues ve folk müziğin yükseldiği bu dönem, Pink Floyd ve Cream gibi gruplar sahneye damga vuruyordu. O dönem içinde kendini “fakir ve aç bir sanatçı” olarak tanımlıyor.

Ian, 1967'de birkaç arkadaşıyla grup kurdu. Grubun belli ismi yoktu. Çıktıkları ve beğenilmedikleri sahnelerde yeniden performans sergilemek için isim değiştirmek durumunda kalıyorlardı. Bir seferinde menajerleri Jethro Tull'un adını önerdi. Bu ismin anlamını bilmiyorlardı ama kulağa ilginç geliyordu, kabul ettiler. O akşamki ve sonraki sahneleri beğenildi. Artık bu isimle devam etmeleri lazımdı, anlamını o zaman öğrendiler. Nasıl? İsimleri tarımda devrim yarattığı söylenen 18. yüzyılda yaşamış “ölü bir adam”dan mı geliyordu yani?! Zor olsa da bu isme zamanla alışacaklardı. Ian “O ölü adam”ın yaşadığı dönemde piyano çaldığını öğrenince biraz teselli buldu.

İlk albümleri This Was, bir blues albümü olarak çıktı. O dönem sahnelere blues'un getirdiği özgürlük hakimdi. Ancak bu başlangıçtı. Anderson, “Blues'un sınırlı bir alan olduğunu fark ettim, daha fazla keşfetmek istedim”diyordu. Bu arayış, onları progresif rock, folk ve klasik müzikle harmanlanmış yola soktu. Grup tıpkı başta isim değiştirmesi gibi, bu kez her albümde kendini yeniden tanımlıyordu.

Aqualung, grubun müzik tarihinde devrim yaratacak albümlerinden biriydi. 1971'de çıkan albüm, toplumsal eleştirisiyle dikkat çekti. “Aqualung, toplumun kenara ittiği insanların sembolüydü” der Anderson. 

Müziğiyle hikâye anlatıyor

Anderson’un sahne performansları en az müziği kadar dikkat çekiyordu. Sahnedeki enerjisi, flütünü tek bacak üzerinde durarak çalması benzeri olmayan bir görüntüydü. Anderson o görüntüyü, “Tek bacak üzerinde durmak biraz denge işi. Aynı anda müzik yapmak ise gerçek bir meydan okuma” diye açıklıyor. Ian, müziğiyle hikâye anlatıyordu; bu yüzden onun sahne performansları bana Ortaçağ’da köy köy dolaşan ozanları hatırlatır.

“Thick as a Brick”, 1972'de rock müzikte yapılabileceklerin sınırlarını zorlayan bir albüm olarak çıktı. 45 dakika süren tek parçadan oluşan albüm, grubun cesaretinin kanıtıydı.

Ian, 1978'de çıkan, folk köklerine dönüşün ifadesi Heavy Horses’u, “Teknolojiyle dolu bir dünyada, insanların hala atların gücüne ve sadeliğine ihtiyaç duyduğunu fark ettim" diyerek anlatır.

Jethro Tull, 2018'de, “50 for 50” adlı albümle 50. yılını kutladı. Albüm grubun yarım asırlık ve benzersiz yolculuğunun 50 parçalık özetiydi. 

2022'de “The Zealot Gene”e imza atan grup, modern dünyaya klasik Jethro Tull dokunuşunu getirdi. Anderson, bu albümle günümüz dünyasındaki aşırılıklara ve popülizme bir cevap vermek istediğini söylüyor. Ve 2023'te RökFlöte geldi. Bu albüm, İskandinav mitolojisinden ilham alınan bu albümde folk köklerine dönüş vardı. 

Filistinliler’in kötü muamele gördüğüne inanıyorum

Fareli köyün kavalcısı misali kitlesini yıllardır peşinde sürükleyen Ian Anderson ile kısa görüşmemize buyurunuz. 27 Kasım’da İstanbul konserinde görüşmek üzere.

Bugünün dünyası ve müzik hakkında neler söylersiniz?

Dünya, iklim değişikliği ve büyük göçlerle küçülüyor ve bu zorluklarla karşı karşıyayız. Hoşgörü, kabul ve sınır güvenliği arasında denge kurmalıyız, çünkü açık sınırlar nüfusun çoğunluğu tarafından istenmiyor. Milyonlarca yeni insanın sağlık, eğitim ve konut olanaklarına erişimi zorlayıcı olur. Politikacılar ise genelde iktidarda kalmaya odaklanır, ülkelerinin refahını ikinci plana atar. Netanyahu ve Trump gibi liderler kişisel çıkarlarını öne koyuyor. Netanyahu’yu eleştirmek antisemitizm değildir; Likud Partisi’ne karşıyım. Hamas yanlısı değilim, fakat Filistinlilerin 1948’den bu yana kötü muamele gördüğüne inanıyorum. Müzik ise bu zor dönemde bile en evrensel bağlayıcıdır.

"RökFlöte"te İskandinav mitolojisine yer vermenizin sebebi kişisel ilginiz mi? 

İlk başta Rak Flutter, Zealot Gene'nin bir devamı olarak başlamıştı. Zealot Gene İncil'den esinlenirken, bu kez farklı bir yol izlemeye karar verdim ve çok tanrılı inançlara odaklandım. Hinduizm, Yunan, Roma mitolojisi ve animistik toplumlar hakkında okuma ve araştırmalar yaptım. Özellikle İskandinav mitolojisi dikkatimi çekti, çünkü bu inançların kökeni İskandinavya'ya kadar uzanıyordu. Fakat bu ilgi, paganizme destek vermek değil; tarihsel ve felsefi bir merak. Günümüzde İskandinav mitolojisi milliyetçi hareketlerle ve heavy metal gruplarıyla anılsa da, benim bu konulara olan ilgim tamamen entelektüel. Dinlerin milliyetçilikle kullanılmasına karşıyım. İslam'ın sadeliği ve Tanrı'nın resmedilmemesi gibi unsurlar da dikkatimi çekiyor, ancak ben bir Müslüman değilim. Dini olmaktan çok manevi bir kişiyim.

 

Genç müzisyenlere dair düşünceleriniz neler?

Bugün müzik dünyasında gençlerin orijinal ve farklı bir şeyler yapmaları zor. Teknolojiyi kullanıyoruz ama onu kontrol etmek zorundayız, aksi takdirde teknoloji bizi kontrol eder. Gençlerin bu dengeyi kurmaları gerekiyor.

 

Türkiye’deki dinleyiciler bizi aile gibi hissettiriyor

 

İstanbul konserinizde bizi neler bekliyor?


Türkiye’deki tutkulu dinleyiciler bize aile gibi hissettiriyor. İstanbul için tanıdık şarkılar ve belki uzun süredir çalmadığımız bazı sürpriz parçalarla dolu setlist hazırlıyoruz. Her konserimizde olduğu gibi, burada da dinleyicilerimize unutulmaz anlar paylaşmayı istiyoruz.

Sümeyra GÜMRAH TELTİK
Sümeyra GÜMRAH TELTİK

 Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, ...

Yorum Yaz