Psikolojik motivasyon ve özgün bakış: Bir Yere Yolcu

KİTAPLIK

Varoluş maceramızda sonumuza doğru yürürken çok temel, çok patolojik kökenlere dayanan algılarımız, sezgilerimiz, tümgüçlülüğümüz, inşa ya da yıkım kabiliyetlerimiz var ve kendi adıma işin o kısmı üzerine bolca düşünüp okumaya çalışırım. Bu bakışla eşleştirebileceğimiz psikolojik motivasyon kavramını ise bir sanatçı için oldukça kıymetli bulurum. Geçtiğimiz ay Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Jon Fosse’nin romanlarındaki ana izlekler bu görüşe güncel bir örnek oluşturur. Fosse’nin Sabahtan Akşama, Üçleme ve Melankoli romanlarında gördüğümüz tüm zamanların bir aradalığı, yaşam ve ölümün iç içeliği, mantıkla deliliğin arasındaki akışkanlık biyografisindeki ölüm tehlikeleri ve erken kayıplardan ayrı düşünülemez. Travmaların, patolojilerin, yaraların etkisi ne kadar güçlüyse karaktere ve metne aynı oranda özgün bir bakış siner. Bir sanatçının gerçek bir sanatçı olması bu kişisellikte gizlidir. Sözün yüzünde yazarın izini ararım bu yüzden. Bir metnin kusursuzluğundan ziyade toplumsal ya da bireysel anlamda kaygılandığı meselelere kişisel bakışını önemserim. Moda dertlerden, hâkim söylemlerden, gerektiği için yapılmalardan uzak olmasını. Ve bunu iyi bir dille sunmasını elbette. Nilay Erik’in Ağustos 2023’te Loras Yayınlarından çıkan ikinci öykü kitabı Bir Yere Yolcu’su bu sebepten dikkate değer.

Yol ve Varış bölümlerinden oluşan kitabın ana temaları kaçış (psikolojik, bireysel, toplumsal), yerinden edilme (mekânsal ya da duygusal), kapitalist yaşamda hissedilen sürgün hali, kişisel yürüyüşün ölüm veya ayrılık sebebiyle sonlanması, delirium şekillerinde ortaya çıkar. Her öyküde fiziksel veya psikolojik bir yolculuk hali vardır. İlk öykü Şeref Meselesi bir kız çocuğunun babasıyla olan hayat yolculuğuna dairdir. Çocuğun, yaşamını yitiren babaya seslenişiyle kurulan öyküde bu yolculuğun çok sert köşe taşlarını görürüz. Toplumsal kodların altında ezilmiş bir varlığın doğurduğu isyan ve acıya şahitlik ederiz. İki kişinin büyük bir gerilimle yürüdüğü yol babanın ölümüyle bitmeyecek, dertleri ve soru işaretleri ile devam edecektir. Kızımız öyküsünde benzer minvalde bir felsefe çıkar karşımıza yine. İkili yolculuğun diğer kahramanı anlayışlı bir annedir ama yolun da ancak görmek isteyenlere vadettiği güzellikler vardır bazen. Aynı yerde yürüsen bile aynı şeyi görmeyebilirsin çünkü. Nilay Erik aile ilişkileri ve ev içlerine yansıyan gerilimleri ustaca bir doğallıkla vermekte oldukça başarılıdır. İçim Oyuk Derdim Büyük öyküsü daha fiziksel bir yola dayanmakla beraber aile ve akrabalık çerçevesinde gelişen akışı da ihmal etmemiştir. Kuşlar, Kadınlar ve Düş-Üş-ler yine yürümesi zor bir yola dayanır. Ölümlerin, kayıpların gerisindeki mücadele yolun ruhuna dair çok şey söyler okura. Kitabın en dikkat çekici öyküsü Sen Bir Kurşun Döktür olarak öne çıkar. Çiçekli terasında sabah kahvesini içen öykü kahramanı Füruzan bir anne ve eş olarak sorumluluklarından dolayı yıllar önce işini bırakmış, ona sağlanan konfor alanında kendini meşgul etmek için evine dair bir zevk ve estetik geliştirmiştir. Bu meşguliyetin sonuna gelip hayatını sorgularken açılır öykü. Ne zamandır yumak yumak bir can sıkıntısı birikmektedir içinde.

“Epeydir bir can sıkıntısı musallat olmuştu Füruzan’a. Ne zaman, nerede, hangi biçimde karşısına çıkacağını kestiremiyordu. Adeta ete kemiğe bürünmüştü. Bazen aç bir fare gibi üzerine saldırıyor, içini kemirip delik deşik ediyordu. Bir kalbura dönen bedenine kapkara düşünceler sızıyor, içinde güzel olan ne varsa o yapışkan ziftin içine hapsoluyordu. Kimi zaman da bir örümcek gibi sessiz ve derinden örüyordu ağlarını, ne kadar çırpınırsa çırpınsın sonunda onun kıskaçlarına takılıp zehirleniyordu.” (s, 44)

Füruzan önce işine dönmeyi tartar kafasında ama kocasının bunu gerekli bulmayacağını bilir ve onunla yüzleşmeyi göze alamaz. Ardından rehberini karıştırıp dertleşecek bir arkadaş arar. Kiminin meşguliyetleri, kiminin samimiyetsizliği, kimininse bencilliği yüzünden vazgeçer telefonu kurcalamaktan. En son elindeki kahve fincanı kalmıştır ona bir yorum sağlayacak. Herhangi birinden herhangi bir tepki almaya öyle ihtiyaç duymaktadır ki. Telefonuna falcı uygulamasını indirir. Fotoğrafları çekip yükledikten bir süre sonra gelen cevap daha ilk cümlesiyle onu mest eder. Uygulama ona ismiyle hitap etmiştir. Füruzan ne zamandır birilerinin aklına gelmediğini düşünür isminin. Üniversite arkadaşlarının olduğu gruba aylardır bir şey yazmadığı halde kimsenin merak edip onu sormadığına dertlenir. Reklamı yapılan indirimlerden, GSM operatörlerinden başka kimsesi yoktur. Dünkü evlilik yıldönümlerinde kocasının internetten sipariş ettiği çiçekte bile hazır bir not mevcuttur. Kocası vakit ayırıp da kişisel not yazmamıştır. Beklenmedik bir yönde ilerleyen öyküde final de çok şık ve manidardır. Metin boyunca kapitalizm tarafından kuşatılan ve bütün bu tüketim dünyasının içinde alacak bir nefes bulamayan insanın yalnızlığı psikolojik, toplumsal ve dilsel olarak çok başarılı bir şekilde işlenmiştir. Bir sanatçının gündelik hayata dair yorum ve üretimlerini, olan bitenin bu zamanın bakışıyla görülüp ifade edilmesini çağdaş edebiyat için çok gerekli buluyorum. Nesnelerin interneti ile başlayıp Toplum 5.0’a uzanan dijitalleşme sürecinin insan ruhu ve anlam arayışlarıyla karşılaşmasına dair böyle öykülerin zamanın ruhunu yakalamak bakımından kıymetli olduğunu düşünüyorum. 

Kitabın ikinci kısmı Varış’taki üç öyküye baktığımızda yolun varıldığında bile yok olmadığı fikri karşılar bizi. Sadece yeni yolculuklar doğurur yolun bitmesi. Kafaların içinde ya da gerçek dünyada. Yazarın psikolojik motivasyonunda yer kaplayan kaçış, yerinden edilme, kapitalist yaşamda hissedilen sürgün hali, kişisel yürüyüşün ölüm veya ayrılık sebebiyle sonlanması ve delirium gibi temalar okura tutarlı bir özgünlük yaşatır. Nilay Erik kendi sesinin rengini keşfe çıkan ve bunu yaparken zamanın ruhunun doğallığını bozmayan bir kitapla yolunu sağlamlaştırmıştır.

Yorum Yaz