Yazmak oyunculuk gibi hayatın tam ortasında

KÜLTÜR SANAT

Oyuncu, sunucu ve yazar Kemal Uçar; “Belki birkaç ay oluyor elime kalem almamış, bilgisayara hiç dokunmamış oluyorum ama hemen sonra yine elimde kalem, bilgisayarın başında buluyorum kendimi çünkü; galiba o da benim için tıpkı oyunculuk gibi hayatın tam içinde tam ortasında bir yerde.” diyor.

Aynı anda birden fazla işi gerçekleştirmeye çalışıp her birinde de elinizden gelenin en iyisini yapmaya mücadele etmek; günümüzün yaygın rutinlerinden birisi haline gelmiş durumda. Bu kimi zaman hem iş hayatı hem de annelik/babalık gibi kutsal-ailevi bir görevi yerine getirmek, ya da aynı anda birden fazla iş kolunda faaliyet göstermek olabilir. Sanatçı Kemal Uçar da bu isimlerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan tiyatro sahnesinde seyircisinin karşısına çıkarken, diğer yandan da hem bir bilgi yarışması sunuculuğu yapıyor hem de bir tarih temalı projenin çalışmalarını sürdürüyor. Çok küçük yaşlarda başladığı oyunculuk kariyerinde; “Yedi Güzel Adam” dizisinde oynadığı Nuri Pakdil rolüyle büyük bir ivme kazanan Kemal Uçar o dönemi ve Nuri Pakdil için, ‘İlk başlarda çok iyi oynamam lazım, onun beğeneceği bir şey olması lazım diye düşünürken daha sonra başka bir noktadan, kalpten oynamaya başladım üstadı… Nuri Pakdil çok önemli bir adamdı, Allah rahmet eylesin. Çok önemli bir insandı, hocaydı, mekanı cennet olsun. Onun Türk edebiyatına kattıkları hem edebi hem de düşün yönünden çok kıymetlidir benim için’ ifadelerini kullanıyor. Kemal Uçar’la Litros Sanat’ın yeni sayısında; kariyerini, çalışmalarını, Nuri Pakdil’i ve unutulmaz dizi projesi “Ezel”i konuştuk.

Nasılsınız Kemal Bey, hayat sizin için nasıl gidiyor? Pek çok projede görüyoruz bu aralar sizi…

Hayat çok güzel gidiyor. Hayat gibi gidiyor aslında… İyi günler, kötü günler, bunların hepsi iç içe işte. Bunların hepsine hayat diyoruz ya. Ama yine de iyi tarafından bakarsam, hayat çok güzel gidiyor. Sağlığımız yerinde… İşler de çok güzel gidiyor. Pek çok proje diyemem aslında; yarışma devam ediyor, Tabii’ye çok enteresan bir iş çekiyorum yeni sezonda ekranlarda olacak, bir de tiyatrolarım var. Yani halâ birazcık zamanım var. Bütün bunlarla uğraşarak geçiyor aslında, tabii bir yandan da yazdığım şeyler var. Galiba işe odaklanmak beni iyi hissettiriyor.

 TRT Tabii platformu için yaptığınız programa ayrıca değinmek isterim. Bir tarih programı… Peki siz her zaman ilgili misinizdir tarihe, okuyup araştırma yapar mısınız geçmişe dönük?

Evet, bir önceki soruda da söylediğim gibi… Aslında bir tarih programı gibi ama aynı zamanda da birazcık mockumentary denilen şaka ve mizahı içeren bir tarih programı. Orada bazı tarihten önemli insanlara değiniyoruz. Eğlenceli bir format kurulmuş, işi biraz mizahi yönden ele alıyoruz ama bu demek değildir ki öğretici değil; sadece tarz olarak pek alışılagelmiş şekilde olmayan, biraz daha neşelendiren bir taraftayız. Hem belgesel hem de bir komedi şov diyebiliriz aslında.

“Geçmişe çok takılmayan biriyim”

Tarih kelimesinden yola çıkarsak… Kendinizi nasıl tanımlarsınız? ‘Geçmişinden kopmadan geleceğini inşa eden’ mi yoksa ‘Bugüne bağlı kalıp sadece ana odaklanan’ mısınız?

Tarihle çok özel olarak ilgiliyim diyemem, sadece genelde oynadığım roller dönem karakterleri olduğu zaman, onların üstünde ve o dönemin tarihi için bir araştırıp ilgilenme noktam var. Onun haricinde herkesten çok daha fazla tarihin içerisine dalıyorum, yoğun tarihi araştırmalar yapıyorum diyemem. Dediğim gibi birçok tarihi karakter oynadım, o yüzden de zaten bu dönemleri ve o karakterleri tek tek araştırmak durumundaydım. Tarihle ilişkim birazcık böyle. Cumhuriyet tarihine tabii ki ilgim var, kendi tarihimle ilgili… Yani bugüne bakıp sadece ana odaklanmak bence kimse için çok geçerli bir şey değil. Bazen düşündüğümüz ve yaparsak iyi olacağını hayal ettiğimiz bir şey ama bizi biz yapan da, ilk günümüzden bugüne gelişimiz aslında. Geçmişe çok takılmayan, sadece anda olmayan biriyim aslında ikisinin ortasında olan biriyim diyebilirim.

Şimdi en başa dönmek isterim… Adana’da doğup büyüyorsunuz ve üniversite eğitimi için Ankara’yı tercih ediyorsunuz. Fakat burada da radikal bir karar alıyorsunuz ve hayatınıza tiyatro dahil oluyor. Peki nasıl gelişti bu süreciniz? Tiyatro sanatıyla ilk tanışmanız nasıl oldu?

Aslında tiyatroyla tanışmam üniversiteden çok önce oldu. Kendimi bildim bileli oynuyordum ve farkında değildim ama yazıyormuşum da. Henüz daha ortaokula başlamadan önce enteresan bir şekilde radyo tiyatroları yazıyordum. Ortaokulla beraber de devam eden bir süreçti. Lise tiyatrosu da yaptım ama bölüm olarak okumak, hiç aklıma gelen bir şey değildi. Galiba Adana'da bize bunu söyleyecek kimsemiz yoktu, o dönem için söylüyorum. Ben de kendi istediğim edebiyat fakültesini kazandıktan sonra -Amerikan Kültürü ve Edebiyatı mezunuyum- Ankara'da siyasal bilgilerde amatör tiyatro yapmaya başladım. Sonrasında aslında bu iş olduğumu anladım yani bu işe aşık olduğumu veya bu işi çok sevdiğimi değil… Ben buymuşum onu anladım, hemen hızlı bir şekilde bunun eğitim noktasına geçtim. Önce Ankara Sanat Tiyatrosu’nda eğitimini almaya başladım, kursiyer olarak sınavlarını kazandım. İstanbul'a geldiğimde de yüksek lisansta Bahçeşehir Üniversitesi İleri Oyunculuk Bölümü’nden mezun oldum. Radikal bir karar olarak düşünmüyorum bunu, sadece bir an bunun ben olduğumu, benim hayatım olduğunu fark ettiğim bir an yaşadım diyebilirim.

Aslında Kemal Uçar demek bir yandan da Nuri Pakdil demek… Nuri Pakdil’in sizdeki yerini anlatmanızı istesek, neler söylersiniz?

Kesinlikle Nuri Pakdil hayatımda çok önemli bir insan. Aslında bu kadar önemli olacağını bilmeden başladığım bir karakterdi “Yedi Güzel Adam” dizisinde. Tabii şansım da; üstadın o dönemlerde yaşıyor olmasıydı. Onun hayatıma girmesiyle beraber hem onu okuyarak öğrendiğim şeyler oldu hem de onunla bir iletişimimiz oldu. İlk başlarda çok iyi oynamam lazım, onun beğeneceği bir şey olması lazım diye düşünürken daha sonra başka bir noktadan, kalpten oynamaya başladım üstadı… Nuri Pakdil çok önemli bir adamdı, Allah rahmet eylesin. Çok önemli bir insandı, hocaydı, mekanı cennet olsun. Onun Türk edebiyatına kattıkları hem edebi hem de düşün yönünden çok kıymetlidir benim için de.

Siz pek çok unutulmaz işte rol almış ve bu konuda şanslı olan oyunculardansınız. Tercihlerinizi yaparken özellikle dikkat ettiğiniz bir etmen var mı?

Tercihlerimi yaparken dikkat ettiğim şeyler var, içime sinmeyen hiçbir şey de olmamaya çalışıyorum. Tabii ki hatalı tercihlerim olmuştur bugüne kadar. Benim açımdan sonrasında dönüp baktığımda keşke bunu yapmasaydım dediğim şeyler olmuştur ama hani çok pişmanlık olarak değil sadece daha iyi tercih yapabilirdim olarak bu cümleyi kullanabilirim. Biraz da burada şanslı olmak lazım sizin dediğiniz gibi. 

“Ezel” dizisi amatörlük günlerimdi

 Unutulmaz işlerinizden konuşurken “Ezel”i anmamak da olmaz. “Ezel” projesinin pek çok kişide ayrı ayrı etkisi mevcut, Kemal Uçar’da bıraktığı his nasıldır?

“Ezel” dizisi amatörlük günlerimdi. O günün şartlarında bu kadar iyi bir iş olacağını tabii ki hayal edemezdim, bu kadar iyi bir kadroya sahip olacağını da hayal edemezdim. Birçok auditiona girdim, onların neticesinde orada olmak da benim için başka bir şans oldu. “Ezel” insanlarda da çok önemli iz bıraktı, aynı zamanda bence Türk dizi tarihinde de çok önemli bir iz bıraktı. Biz o dizi bittikten sonra, projedeki bütün oyuncular birçok iş daha yaptık ama onun yeri o kadar başkaydı ki, halâ işte bakın bugün 2024 yılının son günlerinde -ki 2009’da başlayan bir diziden bahsediyoruz- halâ etkisi olduğunu görüyoruz. Bu çok kıymetli, çok değerli ve şahane bir şans diyebilirim. Şükürler olsun.

Aynı zamanda yazarsınız da… Yazmak fiili sizin için ne anlam ifade ediyor? Yaşamak istediklerimi, hayallerimi yazdığım karakterler üzerinden seyirciye sunma konforuna sahip oluyorum diyebiliyor musunuz?

Yazmak fiili… Bu aslında bu kadar derin düşünerek yaptığım bir eylem olmadı ilk gününden şu ana da dair. Sadece kendimi hissettiğim yer oldu hep orası. Demek ki aslında bir taraftan da yaşamayı sürdürmek gibi bir şey benim için. Bazı zamanlar hepimiz gibi hani hayattan bir neşemiz kaçar, bir uzaklaşırız ya bazen… Kendi hayatımıza böyle bir dışarıdan bakarız, bazı dönemlerde öyle bakıyorum yazmak meselesine. Belki birkaç ay oluyor elime kalem almamış, bilgisayara hiç dokunmamış oluyorum ama hemen sonra yine elimde kalem, bilgisayarın başında buluyorum kendimi çünkü; galiba o da benim için tıpkı oyunculuk gibi hayatın tam içinde tam ortasında bir yerde. Böyle konumlandırabilirim veya bunu böyle adlandırabilirim.

Hüsna KÖŞGER
Hüsna KÖŞGER

Gazeteci ve sunucu. 25 Mayıs 1993 tarihinde İstanbul’da doğdu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Beykent Üniversitesi’nde başarı bursu ile Sinema ve Televizyon üzerine tamamladı. Bununla birlikte, alı ...

Yorum Yaz