Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
13-17 Aralık 2024 tarihleri arasında düzenlenecek 5. Esenler Festivali’ne başvuran kısa filmlerden 10 tanesi, finalist olarak seçildi. Biz de yarışma heyecanı başlamadan önce onları izleyip değerlendirme fırsatı bulduk.
“Kısa film sinemanın fideliğidir.” der Onat Kutlar. Kısa filmin varlığı, sinema yapmak isteyenler için bir başlangıç olarak kabul edilir. Birçok ünlü yönetmen, bu yolu tercih ederek kendi sinema dilini kurmuştur. Ülkemiz ve dünya sinemasında hatırı sayılı bir öneme sahip olan kısa filmler, bize hep yeni hikâyeler sunar. Kendimizi, belli bir çerçevede oluşturmak istedikleri dünyanın içinde buluruz. Heyecan dolu bu filmler, bizi geleceğin sinemacılarıyla tanıştırır.
5. Esenler Film Festivali’ne başvuran kısa filmler bu yıl da bize farklı dünyalar sunuyor. Finale kalan kısa filmlerin hepsi birbirinden farklı. Bazen mistik bir hikâyenin peşinde, Çıldır Gölü’nün etrafında buluyoruz kendimizi, bazen görmek ve duymak istemediğimiz can sıkıcı konuların içine dalıyoruz. Gecenin karanlığında kayboluveriyoruz.
2024’ün son festivalinde filmler izleyici ile buluşmak için gün sayıyor. Gelin, 5. Esenler Film Festivali’nde Kısa Film Yarışması’nda yarışacak 10 kısa filme göz atalım:
“Aklımda Deli Sorular, Gecenin Karanlığında İlerliyorum”
Kafamdaki Polis
Yönetmen: Erdal Baran Şahin
Taksi şoförü Eyüp'ün en zorlu yolculuklarından birini konu alan filmde, gerçekleşmesi muhtemel bir eylemin ön provasını izliyoruz. Toplumsal güvenlik meselesini taksicinin gözünden anlatan film, her gün karşılaştığımız şiddet olaylarının bir yansıması niteliğinde. Eyüp, bir taksici olarak güvende ve adaletli olmanın yolunu ararken gecenin karanlığında ilerlemek zorunda kalır ve filmin sonunda aklındaki kaçışı gerçekleştirir. Belli bir düzlemde ilerlemeyen filmin kurgusu, yönetmenin ilk filmi olmasına rağmen fazlalık olan bütün süreçlerden sıyrılması, bizi hikâye ile karşı karşıya getirmeden yalın bir dille anlatıyor.
“Şifalı Göl, Mistik Bir Hikâye”
Buzun Ruhu
Yönetmen: Kadir Can Arabacı
Bir göl düşünün; orada yaşayan insanların hayatların bir parçası olsun. Hikâyenin bir yerinde gölün konuştuğuna inananlar var. Aslında belgeselde anlatılanlar bundan daha fazlası. Belgeselin açılışında atıfta bulunulan Yaşar Kemal’in hikâyelerindeki gibi anlatı var. Şifalı olduğuna inanılan göl, gerçek insan hikâyeleri ile ahde vefa örneği sergiliyor. Uzun süredir kayıp olan ağabeyinin dönüşüyle heyecanlanan bir kızın taşırdığı çeşme, köyü su altında bırakır. Bu mistik hikâyede yönetmen, güzel bir deneme ile bizi ilk başta bir animasyon filmin peşinden sürükleyecekmiş gibi dururken bir anda gerçek hikâyelere geçiyor. Aslında gerçek hikâyeler de mistik hikâyeler kadar bizden ve göz alıcı. İki saniye soluklandıktan sonra buzun ruhunu hissediyorsunuz.
“Pilavdan Dönenin Kaşığı Kırılsın”
Eksi Bir
Yönetmen: Ömer Ferhat Özmen
Mülteci meselesine farklı bir açıdan bakmayı tercih eden filmde, kokudan rahatsız olan apartman yöneticisi Enver Bey’in yabancı kiracıları evden çıkarmak istemesi ile başlıyor. Apartmanda yaşayan herkesten tek tek imza almaya çalışan Enver Bey; girdiği bir dairede yemeğe davet edilir ve masadaki pilavı çok beğenir. Pilavı kimin yaptığını öğrenen Enver Bey; elinde bir dolma tabağı ile evlerinden çıkarmaya çalıştığı kiracıların kapısını çalar. Ön yargının kötülüğüne vurgu yapan film; oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. İlk girişte dışarıdan bir gözle takip ettiğimiz hikâye; camın kapanması ile kendi içine dönüyor. Aynı zamanda ses yönetimini de oldukça başarılı. Yönetmenin dördüncü filmi olan “Eksi Bir”in hikâyesi ne bir eksik ne bir fazla…
“Yapacağından Geri Durmadı”
Tavuk Suyuna Çorba
Yönetmen: Deniz Büyükkırlı
Kadına karşı şiddeti bir otopsi meselesi üzerinden konu alan film, duru bir anlatımla izleyiciyle buluşuyor. Yıllardır şiddet gördüğü kocasının peşinden kendisine ağlayan kadın periyodik olarak şiddet uygulayan kocasını zehirlediğini itiraf eder. “Şiddet nerede başlar?” sorusunun peşinden giden film; derin bir ahlaki sorgulamanın eşiğinde “Kim suçlu?” sorusuna cevap arar. Doktor, yorucu bir iş gününün ardından eve gittiğinde büyük bir sürprizle karşılaşacaktır: “Tavuk suyuna çorba yaptım.”
“Ben Bir Çocuktum, Bütün Perdeleri Kapattılar”
Kötü Bir Gün
Yönetmen: Yaşar Güney Yurdakul
Kabalık bir şehrin ortasında sırt çantası ile evine gitmeye çalışan Ahmet, babasının geçirdiği kaza sebebiyle maddi açıdan zor bir dönem geçirmektedir.Yalın ve duru bir dille anlatılan hikâye; görmek ve duymak istemediğimiz bir sonla bizi derinden yaralıyor. Çocuğa karşı cinsel tacizi net bir şekilde anlatan film; mimik ve kamera hareketleriyle izleyiciyi derinden yaralıyor. Yönetmenin, şehri ele alışı, “büyük binalar küçük hikâyeler” anlatımı ile denk düşüyor.
“Rehberimden Bütün Numaralar Silindi”
Rehber
Yönetmen: Mert Erez
Sinemada görmeye alışık olduğumuz bir hikâyeyi, silinen bir telefon rehberi üzerinden ele alan film; yıllar önce terk ettiği kasabaya, oğlunun ölümü üzerine geri dönen Ali’nin cep telefonunda kayıtlı insanlarla konuşarak oğlunun hayatına dair ipuçlarını bulmasıyla başlar. Sürprizler ile karşılaşan Ali; durağan bir döngünün içerisindedir. Filmin renk seçimi ile yitip giden hayatlara vurgu yapan yönetmen; ailesinden kopan birinin yalnızlığını göz önüne seriyor.
“Haksızlığa Karşı Susmak mı?”
Çekiliş
Yönetmen: Muhammed Emin Altunkaynak
Doksanlı yıllarda çocuk olan herkesin bir çekiliş hikâyesi vardır. Mahalle ortamının en önemli unsurlarından biri olan bakkallarda gerçekleştirilen çekiliş, çocukça gerçekleştirilen bir eylemin, arkadaşlığın, belki de o zamanın şartlarından olsa gerek; oyuncak alamamanın bir umudu olarak görünür. Yönetmenin abisinden ilham alarak hayata geçirdiği film, bize adalet kavramını sorgulatıyor. Yurt içi ve yurt dışı birçok festivale katılan film ilk desteğini Esenler Film Festivali’nden aldı. Sanat yönetimi noktasında ciddi bir duruş sergileyen film; bizi doksanların mistik ortamına götürüyor.
“O Bir Çocuktan Daha Fazlası”
Hangi Gece Büyüdüysem
Yönetmen: Onur Güler
“Toplum her şeydir” sözünün tezahürü olarak izleyici ile buluşan film; iki kadının çaresizliğine odaklanıyor. Çocuk sahibi olmak isteyen Serpil ve Ayaz’ın lise öğrencisi Mira’nın çaresizliğinden faydalanmasını anlatan hikâye, küçük yerde geçmektedir. Çift, bütün mahalleye Serpil'in hamile olduğu yalanını söylemektedir. Mira, doğumu gerçekleştirmek için çiftin evine gelir fakat işler planlandığı gibi gitmez. Serpil ile Mira’nın birbirlerine karşı duydukları merhamet; filmin sonunda Ayaz’ın; “O zaman bizim ödemeyi geri alalım” demesiyle tersine döner. Yönetmenin “Annelik kutsal mıdır? Doğurmak ya da doğurmamak kadını eksiltir ya da fazlalaştırır mı?” soruları ile izleyiciyi baş başa bırakır. Öte yandan hikâye bir bütün olarak akar ve biz filmin sonunda iki annenin de acısıyla baş başa kalırız.
“Eve Gelen Usta Tedirginliği”
Dank
Yönetmen: Tuvana Simin Günay
Evimiz; bizim korunaklı alanımız ve o korunaklı alana bir anda gelmek zorunda olan yabancılara karşı sohbet arasında hep bir bahane buluruz: “Abim gelecekti ama işi çıktı.” Bir anda bu küçük yalanlar, bizi güvenli alanda tutmaya yardımcı oluverir ya da evde erkek yaşamadığı halde kapısının önüne erkek ayakkabısı koyarken buluruz kendimizi. Film tam da bu meselenin üstüne kafa yoruyor. İlk başlarda evinin yüksek kat olmasından mahcup olan Nergis; sohbet ilerledikçe tedirgin olur. İzleyici; Nergis ile beraber sohbetin nereye gideceğini merak eder.
“Bazı Acılar Dilsizdir”
Dünyada Öyle Şeyler Olmuyor
Yönetmen: Ali Emre Ceylan
Recep; doğanın içinde yaşadığı ruhsal acıyı unutmaya çalışırken bir yandan da yaşadığı köye uyum sağlamaya çalışmaktadır. İlk başta bir baba-oğul hikâyesi olarak gördüğümüz film annenin, oğlunun yazdığı şiiri merak etmesiyle Recep’in yaşadığı ruhsal sıkıntıların farklı bir boyuttan görürüz. Film sonunda; babanın gördüğü rüya ile başka bir yerden akan hikâye; izleyiciyi farklı bir pencereden içine dâhil eder. Yönetmen; ilk filminde doğanın bütün ihtişamından yararlanmış ara ara sisli olan sahnelerde Recep’in yaşadığı ruhsal duruma vurgu yaparak izleyicinin empati yapmasını kolaylaştırmıştır.
Yorum Yaz