Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Selman Nacar’ın ikinci filmi Tereddüt Çizgisi geçtiğimiz günlerde Mubi üzerinden seyirciyle buluştu, bol ödüllü bir festival sezonunun ardından izleyicilerden de olumlu yorumlar aldı. Film henüz gündemdeyken biz de yönetmenin dünyasına bir bakış atalım.
Selman Nacar 1990 yılında Uşak’ta doğdu. Sinema sevgisi üniversite yıllarında sinemacılığa evrildi, hukuk fakültesini kazandıktan sonra sinema bölümünde çift ana dal yaparak mezun oldu. Yönetmenliğe ilk adımı bitirme ödevi olarak çektiği kısa film Kuyu ile attı. Kuyu’nun danışmanları arasında ünlü yönetmen Derviş Zaim de yer alıyor. Selman Nacar ilk kısa filmiyle ulusal ve uluslararası birçok festival seçkisine girmeyi başardı. Mezuniyetin hemen ardından Columbia Üniversitesinden kabul alan Nacar, New York'a taşındı. Burada yüksek lisans yaparken bir yandan da kurmaca film yapımı üzerine dersler verdi. Çeşitli kısa filmler yazıp yönetmeye devam etti. 2018 yılında Kuyu Film ismiyle yapım şirketi kurdu. Selman Nacar’ın Kuyu Film ismiyle yapımcılığını üstlendiği ilk uzun metraj; yönetmenliğini Burak Çevik’in yaptığı Tuzdan Kaide’ydi. Aynı ekip hız kesmeden kurgu ve belgeselin iç içe geçtiği deneysel film “Aidiyet” ve seyirciyle buluşması için 14 yıl arşivlerde bekletilecek Unutma Biçimleri’ni çekti.
Yüksek lisansını tamamladıktan sonra ülkemize dönen Selman Nacar 2021 yılında yönettiği ilk uzun metraj film İki Şafak Arasında ile seyirci karşısına çıktı. Dünya prömiyerini San Sebastian Film Festivali’nde yapan TRT ortak yapımı filmin çekimleri 4 hafta sürdü. Uşak’ta çekilen ilk film olma özelliği taşıması, sanatçıların doğduğu kente kazandırdığı kültürel zenginlik adına önemli ve dikkate değer bir konu. Yönetmen, filmde otobiyografik öğeler bulunmadığını belirtse de İki Şafak Arasında’nın adalet ve ahlak kavramları üzerine bir hesaplaşma sunması ile yönetmenin hukuk lisansı arasında bir bağ bulunduğu aşikâr.
Film, fabrikasında yaşanan işçi kazasının ardından ailesi ve vicdanı arasında sıkışan Kadir’in 24 saatine odaklanıyor. İşçi filmleri, hikâyesini genelde mağdur taraftan anlatırken burada fabrika sahibi Kadir’in başkarakter seçilmesi filmi çok boyutlu hale getiriyor. Kamera her daim Kadir’i takip ediyor. Ana konu için belki de önem arz etmeyen lokumcu sahnesi bile filmde yer bulurken kameranın konumu, seyirciyi filme dâhil ediyor. Sahnelerin kesintisiz verilmesiyle izleyici olaylara nesnel bakış açısı yakalarken Kadir’in de hislerini derinden paylaşıyor.
Filmde sık sık uzun plan kullanılmasına rağmen seyirci filmden hiç kopmuyor. Selman Nacar, sahneyi kesmemek için tekrar tekrar çekim almış, her çekimde ufak değişiklikler yaparak oyuncuların mekanik bir diyalog vermesinin önüne geçmiş. Film ilerledikçe geniş planlı fabrika çekimlerinin, yerini yakın planlara bırakması Kadir’in gittikçe içine çekildiği durumu incelikle yansıtıyor. Kazaya rağmen fabrikanın çalışmaya devam etmesi, gürültülü makinelerin yakın çekimiyle daha da rahatsız edici hale geliyor.
Gelenekçi görünen bir ailenin içine düştüğü ilk durumda bir ferdi feda etmesi, akıllara Nilüfer’in Kararı isimli İran filmini getiriyor. Aile içinde fedakârlık beklenen tarafın bekâr kardeş olduğu iki filmde de aile kavramına yüklenen anlam sorgulanmış. İki Şafak Arasında, ahlaki muhasebeyi günümüz adalet sistemi çerçevesinde irdeleyen son dönem İran ve Romanya filmlerine benzer tonda.
Film, finalinde net bir sonuç göstermeyerek iki şafak ötesini seyirciye bırakmış. Mühim olanın hedef değil de yol olduğunu tekrar hatırlatmış.
İlk filmiyle sinemaseverlerin dikkatini üzerine çeken Nacar, pandemi zamanı yazmaya başladığı ikinci filminin çekimlerini 2022 yılında tamamladı. Tereddüt Çizgisi ilk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yaptıktan sonra dünyada ve ülkemizde uzun bir festival rotası çizdi. Nihayet 2025e girdiğimiz ilk haftalarda genel izleyiciyle buluştu. Yönetmen ilk filminde olduğu gibi bu filmde de benzer temaları mercek altına alıyor. Bir buçuk saatlik film süresince ceza avukatı Canan’ın bir gününe odaklanıyoruz. Tereddüt Çizgisi’nin Uşak’ta geçmesi filmi küçük kent anlatısıyla zenginleştiriyor. Filmin aile kolunu Canan ve ablasının çatışması oluşturuyor. Bitkisel hayattaki annelerinin organlarını bağışlama veya hayatta tutma ikileminde zıt konumlanan kardeşler, Canan’ın karakter motivasyonuna bir nebze ışık tutuyor. Bir patron cinayetinde sanık işçinin avukatlığını yapan Canan’ın duruşma süreci de filmin hukuki kolunu şekillendiriyor. Erdem Şenocak iki filmde de aynı avukatı canlandırıyor. Böylece yönetmen olaylar doğrudan ilintili olmasa da kendine ait toplumsal gerçekçi bir evren kuruyor. Karakterlerin taşralı, memur ve patron takımı olarak sınıflanması filme boyut kazandırıyor. Canan, sanığın masumiyetini kanıtlama yolunda idealist, hırslı bir avukat profili çiziyor. Tülin Özen bu başarılı performansıyla İstanbul Film Festivalinden “En İyi Kadın Oyuncu” ödülüyle ayrılmıştı. Canan’ın aracı geri vites sürüşünü uzun uzadıya izlemek, duruşma esnasında çöken tavan gibi sahneler filmi hem daha gerçek kılıyor hem de mesajının altını çiziyor.
Filmin finalinde artık yönetmenin imzası diyebileceğimiz belirsizlik hâkim. Yirmi dört saatine ayrı ayrı tanık olduğumuz Canan ve Kadir, hikâyelerinin geleceğini seyirciye emanet ediyor. Selman Nacar, yönettiği iki güçlü filmle Türk sineması adına umudumuzu tazeliyor ve gelecek filmleri adına bizleri heyecanlandırıyor.
Yorum Yaz