Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Zamanın ruhunu en iyi yansıtan olgulardan biri yürüyüştür. Çağlar, felsefeler, bakış açıları değiştikçe yürüyüşün ihtiva ettiği anlam da değişir. Byung Chul Han Zamanın Kokusu’nda Bauman’dan aktardıklarını oturttuğu bir zeminde modern insanla klasik dönemin hacı’sını karşılaştırır. Önceden belirlenmiş bir güzergâhı takip eden, durak noktaları belli olan, ritüellerin sorgulanamayacağı bir akıştan ziyade bireyin kendi amaçları doğrultusunda yönetilen bir devinim vardır artık. Modern insan kendisi için seçilmiş bir Orada’ya değil kendisinin seçtiği bir Burada’ya ilerler. Yola anlam yükleyen kendi bilincidir. Bu anlamın büyük anlatılardan arınmış olması ise hiçbir sorun teşkil etmez.
Erhan Genç’in Eylül 2023’te Dergâh Yayınları’ndan çıkan novellası Biz de Boş Adam Değiliz’de modern insanın bu yürüyüşünü bütün yönleriyle görürüz. Burada yazarın dil kullanımı oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Erhan Genç’in öykü kitaplarından aşina olduğumuz duru dili hayatın doğallığında akıp gider metin boyunca. Bireysel ve toplumsal gözlemlerinin başarısı yine aynı doğallıkla göz doldurur. Novella yazmanın gerektirdiği uzun nefesin altından kolayca kalkmıştır yazar.
Biz de Boş Adam Değiliz küçük bir ilçenin yeni seçilen dernek başkasının konuşmasıyla açılır. Daha ilk satırlarda dünyamızdanlığı ile içine alır okuru. Dernek başkanlığı da olsa dünya başkanlığı da olsa temeldeki şey değişmez nasılsa. Dernek başkanı Mahmut’un nezdinde bugüne kadar şahit olduğumuz tüm konuşmaların üstünden geçerken bazı şeylerin nasıl da hiç değişmediğinin altını yeniden çizeriz. Mahmut, konuştukça açılır bir karakter olarak. Ondan beklediğimiz ya da beklemediğimiz şeyler ete kemiğe bürünür gözümüzde.
Dünya bu kadar
İstediği konuma yüklediği bireysel ve yüzeysel anlamdan başka bir motivasyonu olmayan günümüz bireyini, yanında çıkar amacıyla dolaşan insanları, kilit noktada bulunan ikinci adamları, her devrin adamı olanları, kim gelirse gelsin bildiğini okuyanları ile çok tanıdık bir memleket panoramasına şahit olur okur. Yazarın bunları görüp ifade edişindeki doğallığın altını ısrarla çizmek gerekir. Kartvizitli dernek takvimleri, yenilenen tabelalar, yalan yanlış söylenen atasözleri veya deyişler, yüksek mercilerden kaynak bulma çalışmaları, planlanan hemşeri gecesi gibi birçok durumda toplumun bir parçası olarak insanı hem bütün yapaylığı hem de bu yapaylığın içindeki saf haliyle görürüz. Üst düzlemde akan bu hikâye çok başka bir keyif verir bu yüzden.
Özellikle de ikinci adam Sinan’ın varlığı şık bir felsefi zemin taşır. Başkanın bu kadar başkan olabilmesi onun koşulsuz şartsız tavizine ve bir gün tüm bu fedakârlıklarının meyvesini toplayacağına olan inancıyla beslenir. Mahmut Başkan ve Sinan’ın sahnelerinde, diyaloglarında memleketin düzelmesi mümkün olmayan çıkmazlarına rastlamak tanıdıklığıyla gülümsetse de bazı şeylerin nasıl da yerleşik bir çürümüşlük içinde olduğunu hatırlatır. Bir yönüyle Don Kişot’la Sancho Panza gibidir bu ekip. Ama ne Sinan’da Sancho Panza’nın dürüstlük ve idraki ne de Mahmut’ta Don Kişot’un masumiyeti vardır.
Neden yeniden yazıyoruz?
Biz de Boş Adam Değiliz’in alt katmanında Don Kişot ve Sancho Panza’yı da görürüz. Eski dernek yönetimi sırasında ilçedeki gençlere tiyatro kursu veren Emel Hanım, çalışmalarını yeni dernek zamanında da devam ettirecektir. Emel Hanım kendince entelektüel çalışmaları olan, sponsor bulup kendi imkanlarıyla bastırmak zorunda kalsa da ilçe hakkında bir monografi çıkarmış, zaman zaman dernek için takvim sayfaları hazırlamış emekli bir öğretmendir. Emel Hanım nezdinde küçük bir yerin azıcık okuyup yazmış kişisine yüklenen ya da o kişinin kendisine yüklediği tüm klişe misyonları görürüz. Bu tiplemenin oluşturulması ve sergilenmesindeki doğallık bir kez daha gözler önüne serer yazarın başarısını. Erhan Genç’in novellayı bütün bu eğlenceden uzaklaştırıp metne yeni bir katman vermeye çalışması da Emel Hanım aracılığıyla olur. Emel, La Manchalı Yaratıcı Asilzade Don Quıjote gibi öncü bir metni yeniden yorumlamış, bir nevi günümüze uyarlamış ve hemşeriler gecesinde sergileyeceği tiyatroda öğrencilerine oynatmayı planlamıştır. Eserin yeniden üretilmesinin yanı sıra tiyatroya da yeni bir yorum getirilecek, seyircinin görmemesi gereken yerler seyircinin gözü önünde olup bitecektir. Prova 1, Prova 2, Prova 3 olarak bölümlenen bu kısımlarda novellanın normal akışı devam ederken araya prova pasajları girer. Emel Hanım elindeki metinden devinimi okumakta, öğrenciler de hazırlıklarını yapmaktadır. Don Kişot Büyükşehir’de adı verilen bu oyun Don Kişot ve Sancho Panza’nın büyükşehre gelmesini ve AVM, metro, metrobüs, yürüyen merdiven, turnikeler gibi yerlerin Don Kişot’un muhayyilesinde kazandığı anlamı işler.
Burada aklıma bir soru geliyor. Yürüyüşüne kattığı bireysel anlamla modernizmin öncü kahramanı olan Don Kişot, modernliğin klişesi haline gelmiş bantlar yani yürüyen merdivenler, toplu halde metroya hücum yani işe gidişler, metrobüs duraklarında kendini kusuş yani mesainin bitişi ve özgürlük, lütfedilen boş zaman yani AVM’lerde vakit geçirme karşısında herhangi bir şeyin savunucusu olabilir mi? Don Kişot’un turnikelere kılıç sallayıp durmasının metnin bütünlüğü içinde sağlam bir felsefi zemine oturup oturmadığından emin olamadım. Fikrin sempatikliği, bakış açısının renkliliği, Don Kişot’un tabiri caizse “gider”i metne ayrı bir düzlem ve renk katıyor. Fakat metnin amacına mı yazara mı hizmet ettiği sorusu benim için şerh düşülecek bir nokta.
Adam Phillips Kaçırdıklarımız’da delileri oyun kahramanı şeklinde estetize etmenin seyircilere (ya da okurlara) asla başımıza gelmesini istemeyeceğimiz şeyler karşısında coşkuya kapılma imkânı verdiğini söyler ve tiyatronun iştirak ettiği suçlardan birinin bu olduğunun altını çizer. Tiyatronun delilerin tecrübesini yeniden dolaşıma sokmasının keyifle, eğlenceyle bağlantısı olduğunu ileri sürer. Deliliğin bu şekilde kayırılması Biz de Boş Adam Değiliz’de en azından kitsch düzeyde anlam kazanmıştır. Çünkü Emel Hanım bu bozuk düzende Don Kişot olamamış, Don Kişot’u oynatmıştır. Aynı şekilde Mahmut ve Sinan’ın da Don Kişot’un temsil ettiği saflık ve samimiyetin yanından geçtiği söylenemez. Don Kişot ve Sancho Panza dâhil metindeki herkes modernizmin dayattığı bir bireyleşmenin peşinde ve anlamlarını kendi verdikleri yürüyüşlerinin içindedir. Yazarın da kendi yürüyüşü için bir yeniden yazma tasarımı yaptığını, Don Kişot’un metindeki varlığının yazarın anlam dünyasına hizmet ettiğini söyleyebiliriz.
Yorum Yaz